Cuma günü TBMM’de Can Atalay toplantısını takip ederken aklıma felsefeci Platon geldi!
Ana karakteri öğretmeni Sokrates’in savunması olan “Diyaloglar” eserini hatırladım.
İnsan, diyalog varlığıdır.
İnsanın insana konuştuğu ve insanı dinlediği diyalogun kendisidir.
Diyalog anlaşma, uyum sağlama ve bu yolda çalışma anlamını taşır.
Diyalogun olmazsa olmazı, akıldır...
Akıl yetisine sahip bir varlık olarak insan, düşüncelerini, duygularını ve yapıp etmelerini dil ile ortaya koyar.
Düşünce ile dil arasında akıl olmazsa ilişiksizlik sorun doğurur.
Yok, konum Ahmet Şık-Alpay Özalan kavgası değil. Daha derinde ağır sorunumuz var. Diyalogsuzluk...
Anlama, anlaşma, uyum sağlama ve bu yolda çalışmayı katlettik. İletişim koptu. Ki bunun “bir numaralı” sorumlusunun kim olduğunu bilmeyen kalmadı sanırım. Onun toplumsal kaygılar umurunda bile değil. Kaç kez aldatıldı, yanıldı ve hala “ben bilirim” havasında! Hiçbir şeyi umursamıyor...
Büyük eserinde Platon, devleti yöneten kişilerin dahi yasalara uyması gerektiğini belirterek, “Bir devlette yasa güçsüzse ve çiğneniyorsa bence yıkılış çok yakındır” dedi.
★★★
Ömrü boyunca insanların doğruyu bulmaları için çabalayan Sokrates yetmiş yaşındayken suçlanarak mahkeme önüne çıkarıldı.
Davayı açan; Sokrates’in cahil olduklarını sürekli yüzlerine vurduğu Anytos ve Lykon’un davayı açmaya ikna ettiği Meletos idi:
-“Sokrates devletin inandığı tanrılara inanmıyor, dinsiz ve ayrıca gençlerin zihinlerini bozuyor.”
Suçlayıcılar karşısında hiç beklemedikleri “sanık” buldu. İddiaları çürüten Sokrates, ardından sürdürdüğü yaşam şeklini savundu:
-Kendisine saygısı olan birisi yaşamın ve ölümün riskini hesaba katmalıdır...
-Kişi, birini yozlaştırırsa karşılığında kendisi de yozlaşma riski taşır. Asla kimseyi yozlaştırmadığını söyledi. Ve ekledi, insanlara doğruyu göstermekten asla vazgeçmeyecekti.
İktidar gölgesindeki sözde mahkeme Sokrates’i suçlu buldu. Ceza ne olacaktı?
Sokrates’in davasında, yasa tarafından öngörülen kesin bir ceza yoktu; davalının cezası mahkeme tarafından belirleniyordu. Bu gibi durumlarda mahkeme, davacı ve davalı tarafından teklif edilen alternatif cezaları değerlendirerek bir seçim yapardı.
Bu davada öyle olmadı:
★★★
Platon, Kriton, Kritoboulos ve Apollodoros gibi filozoflar Sokrates’in beraatına karşılık “otuz mna” ödemeyi teklif etti. Ki Sokrates’in tüm serveti “beş mna” idi.
Kimi Sokrates’e kaçmayı önerdi.
Kimi “Atina dışında yaşasın” önerisinde bulundu, kimi “uyarıcı hapis cezası” istedi...
Sokrates ise iktidarın beslediği yandaşlar gibi “hayat boyunca bedava yiyip içeyim” önerisinde bulunarak dalgasını geçti!
İktidarın mahkemesi, geri adım atmayan Sokrates’i -topluma ders olsun diye- ölüme mahkum etti.
Sokrates’in son sözleri şu oldu:
“Her tehlike için, kişiyi ölümün elinden kurtarabilecek pek çok yol vardır, yeter ki o kişinin her şeyi söyleyebilecek ya da yapabilecek kadar ar damarı çatlamış olsun! Bundan, yani ölümden o kadar da zor değil kaçıp kurtulmak, çok daha zor olan kötülükten kaçıp kurtulmaktır. Zira, o daha hızlı koşar ölümden. Ben, yaşlı ve yavaş biri olarak daha yavaşı tarafından yakalandım, suçlayıcılarım ise becerikli ve hızlı olduklarından daha hızlı olan kötülük tarafından yakalandılar. Ben şimdi sizin tarafınızdan idam cezası hükmü giydirilmiş olarak ayrılıyorum aranızdan, onlar ise hakikat tarafından fesatlığa ve adaletsizliğe mahkûm edilmiş olarak...”
Eleştirinin katledildiği, diyalogsuz bırakılan toplumlar yıkılmak zorundadır. AKP’liler olayın vahametini göremiyor mu hâlâ? Pes.