30'lu ve 40'lı yaşlardaki insanlar böyle çalışıyor: Ofislerde büyük bir ikiyüzlülük var
Modern iş hayatındaki sahte duygusallık, kayırmacılık ve işten çıkarılma korkusunu mercek altına alan Prof. Dr. Dominik Lewiński, çalışanların giderek “duygusal köleliğe” sürüklendiğini söylüyor. Uzman, anlamlı işler düşük ücretle cezalandırılırken anlamsız kurumsal pozisyonların yüksek kazanç sunduğunu vurguluyor ve çözüm olarak dört günlük çalışma haftası ile temel gelir uygulamasını öneriyor.
Modern çalışma hayatının görünmeyen yüzü, Wrocław Üniversitesi’nden kültür çalışmaları profesörü Dr. Dominik Lewiński tarafından çarpıcı bir şekilde ortaya konuyor. Lewiński’ye göre günümüz iş ortamı; sahte duygusallık, kayırmacılık ve sürekli işten çıkarılma korkusu üzerine kurulu kırılgan bir yapıdan ibaret. Bu tablo, nitelikli çalışanları bile tükenmişliğe ve anlamsız iş döngülerine sürüklüyor.
Lewiński, kişisel gelişimine yatırım yapan çalışanların sonunda “anlamdan yoksun ama yüksek ücretli” işlere sıkıştığını söylüyor. Öğretme, yardım etme gibi topluma katkı sağlayan meslekler düşük ücretle mücadele ederken; kurumsal yapılardaki birçok anlamsız pozisyon yüksek kazanç sunuyor. Uzman, bu çelişkinin hem bireysel hem toplumsal ölçekte derin bir tükenmişlik yarattığını vurguluyor.
Liyakat yerini kayırmacılığa bırakıyor
Uzman, iş dünyasında giderek normalleşen nepotizmin (kayırmacılığın) kökeninde iki önemli kırılma olduğunu belirtiyor:
Düşük toplumsal güven: İnsanların, yabancılara değil, tanıdıklarına güvenme eğilimi.
Her an işten atılma korkusu: Küreselleşen pazarda hiçbir başarı ya da performans, çalışanı güvende tutmaya yetmiyor.
Bu ortamda, “aile dostu patron” ilişkisi güvence arayışının bir sonucu haline geliyor; liyakat ise geri planda kalıyor.
Ofiste zorunlu neşe: Duygusal kölelik
Günümüz şirketleri, çalışanlardan yalnızca iş yapmalarını değil, bunu coşku, bağlılık ve ‘aile’ duygusuyla yapmalarını talep ediyor. Lewiński, bu beklentiyi “duygusal kölelik” olarak tanımlıyor. Ofis bitkileri, motivasyon panoları ve “Mutluluk Yöneticisi” gibi pozisyonlar, uzmanlara göre bu yapının yalnızca makyajı. Altında ise çoğu zaman baskı, mobbing ve görünmez bir sömürü modeli bulunuyor.
Profesör Lewiński, Batı toplumunun büyük çoğunluğunu oluşturan ücretli çalışanların durumunu “üçüncül kölelik” olarak nitelendiriyor. Günde sekiz saat boyunca iradenin bir başkasına devredildiği bu sistemin; otoriter aile yapısı ve katı okul düzeniyle şekillenen bireyler için bir tür travma haline geldiğini söylüyor.
Uzman, mevcut çalışma düzeninin temel sorununun korku olduğuna dikkat çekiyor ve iki idealist çözüm öneriyor:
- Dört günlük çalışma haftası
- Temel gelir uygulaması
Lewiński, temel gelir sayesinde insanların “aç kalma korkusundan” kurtulacağını ve işçi-işveren ilişkisinin artık korku üzerinden şekillenmeyeceğini savunuyor.