11 Eylül 2001 tarihinde bazı terör örgütü mensuplarının New York’taki İkiz Kulelere, Washington’da da Pentagon’a yaptığı ve yaklaşık üç bin kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırılardan sonra dünya çapında teröre karşı büyük bir mücadele başlatıldı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, bütün dünyada terör örgütleriyle sonuna kadar mücadele edeceklerini söyledi. Bush, “Bizim gri sahamız yoktur. Ya bizimle berabersiniz veya terör örgütleriyle” dedi.
Türkiye olarak aynı şeyleri söyledik. Biz de bütün dünyaya “Bizimle beraber misiniz yoksa terör örgütleriyle mi berabersiniz” dedik. NATO Antlaşmasının beşinci maddesi şunu diyordu: “Bir üye ülkeye yönelik saldırılar, bütün üyelere karşı yapılmış sayılır. Bütün üye devletler, ellerindeki imkanlarla bu saldırılara karşı koyarlar.”
O MADDE İÇİN ÖNERİMİZ ŞU OLDU
Peki, antlaşmanın bu maddesi terör saldırısını da kapsıyor muydu? Hayır, kapsamıyordu. İttifakın stratejik konsepti bunu sağlıyor muydu? Hayır, sağlamıyordu. Sadece nükleer ve konvansiyonel saldırılara karşı ortak savunmayı öngörüyordu. Biz Washington zirvesinde “Bu yetmez. Terörist saldırılar da hepimize karşı yapılmış sayılmalıdır” dedik.
Ancak NATO’nun stratejik konseptinde esas itibariyle nükleer veya konvansiyonel silahlarla yapılan saldırılar öngörüyor. Washington’da 1999 tarihinde düzenlenen NATO zirve toplantısında, stratejik konseptin yenilenmesi görüşülürken, Türkiye terörist saldırıların da beşinci madde kapsamına alınmasını önerdi. Ancak, bu öneri kabul edilmedi. Ancak 11 Eylül saldırılarından sonra NATO Konseyi bir gün içinde ve tarihinde ilk defa 11 Eylül’deki terör saldırılarının NATO Antlaşmasının beşinci maddesi kapsamına girdiği yolunda bir karar aldı ve Türkiye dahil bütün üye ülkeler, askeri imkanlarını bu terör saldırısına karşı kullandılar.
MÜCADELE EDİLDİ Mİ?
Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, siyasetçi Onur Öymen’e, “Aynı NATO ülkelerinin Türkiye’ye yönelik eylemde bulunan terör örgütlerine karşı da yeterince mücadele ettikleri söylenebilir mi?” diye sordum. Cevabı şöyle oldu:
“Ne yazık ki söylenemez. Tam tersine, özellikle başta Amerika’daki düşünce kuruluşlarının raporlarında Türkiye’yi rahatsız edecek bazı ifadelere yer veriliyor. Bunlar arasında şu gibi ifadelere rastlanmaktadır: Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi PKK dahil bütün Kürt partilerini bir araya getirecek planlar yapmalıdır.
Türklükten söz ederken de şöyle diyorlardı: Türk Anayasası değiştirilmelidir. Türk Hükümeti o dönem adı Demokratik Toplum Partisi (DTP) olan, şimdiki DEM Parti’yle müzakere etmelidir.
Amerika’daki sivil toplum örgütleri şöyle diyordu: Türkiye Amerika’dan PKK’ya karşı harekete geçmesini istemektedir. Ancak Amerikalı komutanların başka öncelikleri bulunmaktadır. ‘Demokratik Toplum Partisi, Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği tarafından temas noktası olarak kullanılabilir’ dediler.
ABD BÜYÜKELÇİLİSİ AÇIK AÇIK SÖYLÜYOR
ABD, daha önce Türkiye ile ilgili konuları doğrudan büyükelçileri aracılığıyla değil, değişik düşünce kuruluşlarına yaptırıyordu. Tanınan bazı yazarların makaleleri, araştırmalarının arkasında ABD olmasına rağmen, sanki kişinin ya da düşünce kuruluşunun görüşü gibi yansıtılıyordu. Günümüzde bu değişti. Amerika, artık aracı kullanmıyor, söylüyor. Onur Öymen’in bu konudaki görüşü de şöyle:
“Daha önemlisi, Amerika’nın Ankara’daki büyükelçisinin son zamanlarda yaptığı bazı açıklamalarda uluslararası ilişkilerin özüyle bağdaşmayan ifadelere rastlanıyor. Örneğin Büyükelçi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı sayılan Lozan Antlaşması’ndaki bazı hükümlerden rahatsızlık duyduğunu söylüyor, bu arada Lozan’da sınırlar tespit edilirken Kürtlere haksızlık yapıldığını iddia ediyor.
Büyükelçi ayrıca 1924 Anayasasındaki demokratik laik, üniter devlet yapısı yerine Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ‘millet sistemine’ benzer, yani dini ve etnik topluluklara dayalı millet sisteminin benimsenmesini öneriyor. ‘Ulusal güçlü devlet sisteminin İsrail’i rahatsız ettiğini’ belirterek bugünkü devlet yapımızla bağdaşmayan önerilerde bulunuyor.”
ATATÜRK İLKELERİNDEN UZAKLAŞTIRMA
Deneyimli devlet adamı ve siyasetçi Onur Öymen, olup bitenlerle ilgili saptamalarını ve ülkemizden istenenleri şöyle açıkladı:
“Türk milletinin Cumhuriyetle kurulan temel nitelikten vazgeçirilmesini isteniyor. İkinci Dünya Savaşının galiplerinin işgal ettikleri ülkelere dayattıkları devlet sistemine benzer yapıları Türk Milletine kabul ettirebileceklerini düşünmekte, yeni bir anayasa sistemi yaratarak, esasları çizilen anayasal sistemden uzaklaştırmak, Mustafa Kemal Atatürk tarafından çizilen temellerinden, uzaklaştırmak istemektedirler.
BAŞKA ÜLKELERİN ÇİZDİĞİ YOLDAN DEĞİL
Oysa Türk Milleti, devletimizin kurucu esasların, demokratik, laik, çağdaş devlet sistemini titizlikle korumak ve Cumhuriyetimizi ebediyete kadar Atatürk’ün ilkelerine dayalı olarak sürdürmeye kararlıdır, azmindedir.
Türk Milleti, başka ülkelerin çizdiği yoldan değil, Atatürk’ün izinde benimsediği çağdaş, uygar, demokratik, laik devlet sisteminin yolundan gidecektir. Yolumuz Atatürk yoludur.”
Bugün, “Terörsüz Türkiye” için yeni bir adım atılıyor. Siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan komisyon, çalışmalarına bakalım kimlerle başlayacak. Ülkemiz üzerinde başta ABD olmak üzere bir takım oyunlar oynandığının herhalde çoğumuz farkındayız.