Ağır yemek 4 kat kalp riski

Pazar sofrası... Ev kalabalık, tabaklar dolu. “Biraz daha al” ısrarı, “Bugün kaçamak günümüz” neşesi... Sonra bir an geliyor. Göğüste tuhaf bir baskı, boğaza doğru tırmanan bir sıkışma... İlk cümle hep aynı... “Hazımsızlık herhalde.” Oysa sorun mide değil; kalbin ta kendisi.

Washington Post’taki bir makale, bu rahatsız edici ihtimali hatırlatıyor. Büyük bir öğün, bazı insanlarda kalp krizini tetikleyebilir. Tıpkı ağır efor ya da yoğun stres gibi.

Mekanizma aslında hep aynı...

Dev bir porsiyon geldi mi, vücut sindirim için kanı mide-bağırsak tarafına yönlendiriyor. Damarlar büzüşüyor, kalp hızı ve tansiyon yükseliyor. Kalbi besleyen damarlar zaten darsa, bu “yüklenme anı” riskli bir döneme dönüşüyor.

Mayo Clinic’ten kardiyolog Steve Kopecky’nin anlattığı gibi, yükselen tansiyon damar duvarındaki kolesterol plaklarını çatlatabiliyor; çatlak, pıhtıyı çağırıyor; pıhtı da damarı tıkarsa... Kriz.

★★★

Yazıda dikkat çeken bir ayrıntı var.

2000 yılında Amerikan Kalp Derneği (AHA) konferansında sunulan bir özet, “alışılmadık derecede ağır bir öğünün” ardından gelen iki saatlik dönemde kalp krizi riskinin yaklaşık dört kat artabileceğini söylemiş. Araştırmacılar bu iki saate “hazard period” yani “risk penceresi” adını vermiş.

Peki kimler için uyarı daha ciddi?

Makalede altı çizilen grup net. Daha önce kalp hastalığı olanlar ve risk havuzu geniş olanlar... Diyabet, yüksek kolesterol, hipertansiyon, obezite, hareketsiz yaşam, sigara geçmişi... Genç ve sağlıklı birinin tek seferlik büyük bir öğünle kalp krizi geçirmesi düşük ihtimal. Ama “doğru” yani riskli grupta aynı sofra, aynı tabak, başka bir sonuç doğurabiliyor.

Bence asıl mesele şu. Biz büyük sofrayı “mutluluk” sayıyoruz. Kalp ise o mutluluğu, tamamen biyolojiyle ölçüyor. Eğer risk grubundaysak mesele “hiç yememek” değil; tek öğünde yüklenmemek. Porsiyonu büyütmek yerine süreyi uzatmak, yağ-şeker-tuz üçlüsünü aynı tabakta toplamamak, büyük yemekten sonra kendimizi “çalıştırmamak...”

Ve en kritiği ağır yemekten sonra gelen göğüs baskısını “gaz” diye geçiştirmemek. Çünkü kalp krizi, sofrada “hazımsızlık” kılığına giriyor.

Hamburgeri kim yemeli?

Bir hamburger... Sıcakken daha masaya konmuştu. Üstünden yağ damlıyor, kokusu iştah açıyordu. “Bunun yağı faydalı” diyenleri hatırladım. Son günlerde sık duyuyoruz bu cümleyi.

Aşı karşıtlarının hemen hepsi “doymuş yağ yemenin gerekliliğini” vurguluyor. Tereyağı, et yağı, tam yağlı süt ürünleri... Hepsi yeniden sahnede...

Tam da bu tartışmalar sürerken, Amerikan Annals of Internal Medicine dergisinde yayımlanan yeni bir bilimsel değerlendirme soğuk bir gerçek hatırlatıyor. Doymuş yağları azaltmak, özellikle risk grubundaki insanlar için kalp krizi ve felç riskini düşürüyor.

Çalışma, 66 binden fazla kişiyi kapsayan 12’den fazla klinik araştırmanın sonuçlarını bir araya getiriyor. Bulgular açık ve net... Kalp-damar hastalığı riski yüksek olan kişilerde, yani hipertansiyonu, yüksek kolesterolü, diyabeti olanlarda, doymuş yağ tüketimi azaltıldığında kalp krizi ve inme gibi büyük olaylarda anlamlı azalma görülüyor. Buna karşılık, kalp-damar riski düşük kişilerde, ilk beş yıl içinde aynı fayda net biçimde ortaya çıkmıyor.

★★★

Bu ayrım önemli. Çünkü “bende bir şey olmuyor” duygusu, beslenme tartışmalarının en yanıltıcı noktası. Tufts Üniversitesi’ne göre “Henüz gelişmemiş bir hastalığı ölçemezsiniz. Ama bütün mesele, onun hiç gelişmemesini sağlamak.”

Üniversitenin altını çizdiği bir başka kritik nokta şu...

Doymuş yağı neyle değiştirdiğiniz. Eğer tereyağını, yağlı etleri kesip yerine balık, kanola yağı gibi çoklu doymamış yağlar koyarsanız; “kötü kolesterol” olarak bilinen LDL düşüyor ve kalp-damar hastalığı riski azalıyor. Yani mesele sadece “kesmek” değil, yerine ne koyduğunuz.

Amerikan Kalp Derneği bu yüzden yıllardır bir sınır koyuyor... Günlük kalorinin yüzde 6’sından fazlası doymuş yağdan gelmemeli. ABD Federal beslenme rehberleri ise şu anda bu sınırı yüzde 10 olarak tutuyor.

Bir de şu gerçek var... Doymuş yağ her gıdada aynı etkiyi göstermiyor. İşlenmiş etlerdeki doymuş yağ, sodyumla birleşip tansiyonu zorluyor. Buna karşılık yoğurt ve süt ürünlerindeki yağın, kilo kontrolü ve kan şekeri dengesiyle ilişkisi daha karmaşık. Yani “yağ” tek başına suçlu değil; hangi yağ, hangi gıdanın içinde, hangi bedende sorusu asıl belirleyici.

O hamburger masada hâlâ duruyor. Kimine hiçbir şey yapmayacak. Ama kiminde, yıllardır sessizce biriken riskleri biraz daha hızlandıracak.

Bilim; “Beslenme tek tip olmaz” diyor. Özellikle kalp-damar riski taşıyanlar için “moda diyetler” değil, kanıta dayalı ölçü hayat kurtarır.

Yağ geri dönüyor olabilir. Ama kalp, yemek trendleriyle değil; istatistikle çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları