Alzheimer olan toplum...

Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın… (Tolstoy)

Beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama (demans) olarak tarif ediliyor Alzheimer. Hastalığın daha ileri evrelerinde ise hastalar temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanarak bakıma muhtaç duruma geliyor. Beni en çok ürküten hastalık.

Neden bu konuya değindim?

İzah edeyim.

6 Şubat depreminin üzerinden tam 2 yıl geçti. Ne yaralar tam anlamıyla sarılabildi ne de bölgede hayat normale dönebildi. 650 binden fazla yurttaşımız hala konteynerlerde yaşıyor.

Yaşanan onca acıdan ders çıkarmadığımızın yüzlerce örneğiyle dolu 6 Şubat felaketi. 17 Ağustos depreminden yeterince ders çıkarsak 6 Şubat’ta bu kadar yıkım yaşamayacağımız muhakkaktı.

Sanatta, sporda, eğitimde, bilimde, siyaset biliminde patinaj çekiyoruz. Arpa boyu yol alamıyorsak, hatta gün geçtikçe geriye gidiyorsak, önemli bir faktördür toplumun balık hafızalı oluşu.

Hal böyle olunca birileri; birilerine bir şeyleri kolayca yutturabiliyor her seferinde.

Bu kısır döngüden kurtulamazsak, çekilen acılar katlanarak sürüp gidecek.

Hadi gelin biraz hafızamızı yoklayalım. Benim hatırladıklarım, sizlerin unuttuğu başka konuları çağrıştırır belki de.

NELERİ UNUTMADIK Kİ

17 Ağustos depreminin sembol müteahhidi Veli Göçer’in sadece 7,5 yıl hapis yattıktan sonra tahliye edilmesini unuttuk. Geleceğin Veli Göçerlerini yüreklendirdik.

Dürüstlüğün kıymetini unuttuk. Defalarca yalan söylediğine şahit olduğumuz siyasetçileri seçmeye devam ettik.

Sahte diplomalıları unuttuk, Merhum Kemal Sunal’ın Doktor Civanım filminin gerçek oluşuna şahit olduk.

Akla ilk kimin geldiği hepimizin malumu da olsa da spordan örnek vereyim.

Asrın güreşçisi Hamza Yerlikaya. Lise diplomasının sahte olduğu mahkemede tescillendi. Mahkeme bu kararı verdiğinde Yerlikaya’nın titrinde, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, eski AKP milletvekili ifadeleri geçiyordu. Hala Bakan Yardımcısı.

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın sitesinde aynen şu ifadeler geçiyor: “Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünden mezun olan Yerlikaya, Sakarya Üniversitesi Yüksek Lisans eğitimini tamamladı.” Rektörlüğe kadar yolu var, yaşı müsait.

İşin bir ilginç yanı da şu. Hamza Yerlikaya, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’na kayıt yaptırmış daha önce. Ancak sonraki yıllarda Hamza Yerlikaya’nın biyografilerinde Gazi Üniversitesi mezuniyeti adeta “Buhar” olmuş…

Hasılı 4 yerden birden maaş alanları unuttuk, liyakati ehli olmamaları yanı başında.

Erzurum’da, milyonlarca lira harcanarak yapılan Türkiye’nin ilk kayakla atlama kulelerinin yıkılışını unuttuk.

Pistin çökmesiyle yıkılan sadece kuleler değildi, Erzurum’un ‘kış oyunları merkezi’ olma hayali de yıkıldı. Erzurum’da çöken atlama kulelerini yapan firmanın sahibinden hesap sorulmadığı gibi, bol sıfırlı başka ihalelerle ödüllendirildiğini unuttuk.

VİCDANLAR YARALANDI YİNE DE UNUTTUK

- 3 yıl boyunca cinsel istismara maruz bırakılan yavrularımızın travmalarını unuttuk. Olayın vuku bulduğu vakfı, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ mealinde sözleriyle aklamaya çalıştı. ‘Bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.’ (virgülüne bile dokunmadım) sözlerinin, vicdanlarda açtığı yarayı unuttuk.

- Kabataş Yalanı diye tarihteki yerini alan, iftirayı unuttuk. ‘Elimizde görüntüler var’ yalanını, olmayan görüntüleri izlediğini söyleyen gazetecileri, siyasetçileri unuttuk.

12 yıl sonra Savcılık medyaya yönelik soruşturmayı derinleştirdi malum. Savcılık, RTÜK'ten dönemin medya kayıtlarını talep etti. Hazır konu gündemdeyken, Kabataş Yalanı da yeniden gündeme gelse fena olmaz mı?

İSTİFA KÜLTÜRÜ

- Resmi rakamlara göre 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciasını unuttuk.

- Soma faciasından sonra eylem yapan maden işçisini yerde tekmeleyen ve "Ayağım incindi" diyerek rapor alan Yusuf Yerkel’i unuttuk. Frankfurt'a 'Ticari Ateşe' olarak atanmasını demiyorum bile.

- Sezgin Baran Korkmazları, ondan avanta koparmaya çalışan mesleğin yüz karası gazetecileri unuttuk.

- Reza Zarrabları, ayakkabı kutularını, Zarrab için ‘Hayırsever işadamıdır’ diyenleri unuttuk. Amerika’daki “İran'a yaptırımları yasa dışı yollarla delme" davasında, Türkiye’de kimlere rüşvet verdiğini tek tek itiraf edince, çark edenleri unuttuk.

- Fenerbahçe takımının aracına yapılan silahlı saldırıyı unuttuk. Fail ya da failleri hala meçhul. 5 farklı kıtadan futbolcunun bulunduğu o otobüs ya şarampole yuvarlansaydı…

- Mafyözlüğe özenen kulüp başkanlarını, teknik direktörleri, futbolcuları unuttuk. Aklınıza onlarca isim geldiğinden eminim.

- Fatih Terim fonu diye adlandırılan dolandırıcılık davasının başrol oyuncusu Seçil Erzan’ı unuttuk.

- Milyonlarca avro kazanmalarına rağmen daha fazla kazanmak isteyen ve bu yüzden hırslarının esiri olan futbolcuları unuttuk. Para hırsının yaşı, makamı yokmuş meğer. ‘Fatih Terim, bu olaylar unutulsun diye önce Yunanistan’da şimdilerde Suudi Arabistan’da takım çalıştırıyor’ diyenlerle ‘Ya zaten unutulur giderdi’ diyenlere şahit oluyoruz.

- Vergisini kuruşu kuruşuna veren spor kulüplerinin değil de vergi kaçıran kulüplerin el üstünde tutulduğunu unuttuk.

- Yasa dışı bahis reklamı alan kulübü, ‘uygundur’ yazısı veren TFF’yi unuttuk.

- Meclis koridorunda, tribünde cinayet işlendi, unuttuk.

- Narin Cinayeti, Yenidoğan Çetesi’nin sebep olduğu bebek ölümleri, Kartalkaya Faciası. Yüzlerce örnek sıralarım. Bir, iki demiyorum bakın, bir yetkili bile istifa etmedi bu memlekette. İstifa kültürünü unuttuk.

- Seçim meydanlarında idam yarışına giren siyasetçilerin, birbirlerine attıkları urganları unuttuk. O kadar unuttuk ki, dünün ‘bebek katili’, bugünün ‘Sayın’ı oldu, yarın hürriyetine kavuşup, demokrasi havarisi ilan edilirse şaşırmam. Siyasetçilerin iki yüzlülüğünü unuttuk.

- Çadıra en çok ihtiyaç duyulan dönemde çadır satan Kızılay Başkanı’nı unuttuk. Hazır bu skandala değinmişken Eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Zehra Kınık Demir’in, ölümle sonuçlanan bir kazaya karıştığını hatırlatayım. Mahkeme süreci devam ediyor. Demir’in yüzde yüz kusurlu bulunduğu kayıtlara geçse de tutuksuz yargılandığını da hatırlatayım.

Liste uzar gider.

Hatırladıklarım değil de unuttuklarım yazılsa birkaç cilt çıkar. Yerim dar.

Bir an önce tedavi olmazsak, canımız daha çoook yanar.

Mustafa Kemalin Askerleriyiz diyen teğmenler ihraç edilir.

Parti başkanlarına, objektif çizgisinden ödün vermeyen gazetecilere Silivri yolu gözükür.

Toplum daha fazla sefalete mahkum edilir.

İnsanlık onuruna yakışmayan ücret verilir emekçiye.

Emekliye o kadarı bile çok görülür.

Sendikalar etkisini kaybeder; çalışanlar, aç gözlü patronun insafına terk edilir.

Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku hükümferma olur memlekette.

Bu liste de uzar.

6 Şubat depremiyle başladım onunla bitireyim.

Fenerbahçe taraftarı, 6 Şubat depremi sonrasında yaşanan ihmaller ve organizasyon eksikliklerini Konyaspor maçında tribünlerden protesto etti, 'hükümet istifa' sloganları attı.

Sonra ne mi oldu?

Kayseri İl Spor Güvenlik Kurulu skandal bir karara imza atarak sarı-lacivertli taraftarları Kayserispor-Fenerbahçe maçında tribünlere sokmadı. Diğer kulüpler de başını kuma gömdü.

Tribünler sindirildi.

SİLKELENME VAKTİ GELDİ

Bugün sindirilmiş gibi gözükebiliriz. Son günlerin moda kelimesiyle noktayı koyayım.

Bir silkelenmeye bakar. Türk Milleti silkelenip kendine geldiğinde neleri başardığını henüz unutmadık.

Yeter ki Alzheimer illetine düşmeyelim. Hafızamızı, toplumsal hafızamızı özellikle hep diri tutalım.

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi. Hakikat bekçilerine selam olsun…

Pazarınız aydınlık olsun.


NOT: Travma toplumları gerçekten kaçarak yaşar. Gerçekle yüzleşmeden de normalleşemez.

Mustafa Hoş’un yazdığı ‘Neo Türkiye’nin Panzehiri Hafızadır’ kitabını okumanızı öneririm.

Yazarın Diğer Yazıları