“Ana”da bile ayrışmak…

Yıllardır aynı cümleyi duyuyoruz: “Analar ağlamasın.”

Bu sözle yola çıkıldı bir zamanlar. Çözüm sürecine zemin hazırlandı, siyaset bunun üzerinden şekillendirildi.

Süreç, iktidarın istediği yönde ilerlemeyince “analar ağlasa da olur” a geçildi…

Şimdi yeni süreç…

Yola çıkış noktası yine “analar ağlamasın”

Ama orada da ayrıştık.

Bu söylem muhaliflerin analarını kapsamıyor mesela.

Dün bir anne daha oğlunun ardından ağladı.

Gözyaşları hastane bahçesine değil, bu ülkenin vicdanına düştü.

Mehmet Murat Çalık…

İki kez kanseri yenmiş bir adam.

Doktor raporları ortada: Cezaevi koşulları, bağışıklığı zayıflamış bu insan için ölüm riski demek.

Üstelik henüz hüküm bile giymemiş…

Ama dinleyen kim?

Yoğun bakımdan çıkan hastayı, elleri kelepçeli bir şekilde hastaneden alıp tekrar cezaevine götürdüler.

O an oradaydı annesi.

Gülseren Teyze.

Ağlayarak haykırdı:

“Oğlum iki defa kanser geçirdi. Bu süreci kaldıramaz. Neden bunu yapıyorlar bize?”

Sahi, neden?

Ben söyleyeyim Gülseren Teyze…

Çünkü bu ülkede adalet terazisi bozuk.

Çünkü hukukun yerini çoktan kin aldı, çünkü vicdan değil intikam işliyor bu düzende.

Çünkü sen “bizden” sayılmıyorsun.

Senin oğlun Mehmet Murat Çalık, binlerce kişinin katili olmadı.

Senin oğlun dağlara çıkmadı.

Yeni Türkiye’de suçun ispatlanmamış olması yetmez, suçun büyük, sırtın sağlam, geçmişin karanlık olmalı.

Aynı gün…

PKK terör örgütünün sözde silah bırakma töreni vardı.

Habur açılımı gibi yine şovlar izledik…

Ve tabii ki tahliyeler…

Bu ülkede bunca yıl terör estiren, çocukları, askerleri, sivilleri katledenler birer birer tahliye edilirken,

hastalığı doktor raporlarıyla belgelenmiş bir adam, “hukuk gereği” cezaevine gönderiliyor.

Ellerinde kelepçe ama başı dik…

Cezaevi aracından bağırıyor

“Anneme iyi bakın”

Annesi de arkasından feryat ediyor,

“Götürmeyin evladımı…Benim oğlum hasta”

Ve biz yine o cümleyi duyuyoruz:

“Analar ağlamasın.”

Hangi analar?

Mehmet Murat Çalık’ın annesi ağlıyor.

Gezi davasında evlatlarını kaybeden anneler hâlâ ağlıyor.

Tutuklu gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin, muhaliflerin anneleri her gün ağlıyor.

Ama belli ki bu ülkede “ana” olmanın bile bir kriteri var.

Eğer muhalifseniz, evladınızın hayatı da değerli sayılmıyor.

Gülseren Teyze’nin her gözyaşı, bu düzene atılmış bir çığlıktır aslında.

Bu yazı da bir çağrı değil.

Bu yazı bir isyan.

Vicdansızlığa, siyasi ikiyüzlülüğe, adaletsizliğe isyan yazısı.

“Analar ağlamasın” diyorsanız, önce Gülseren anneye bakın.

Kırış kırış olmuş ellerine, titreyen sesine, mahcup, sorgulayan gözlerine, dua eden yüreğine bakın.

Sonra aynaya değil, vicdanınıza dönün.

Bir an için susun.

Ve şu soruyu kendinize sorun:

Biz bu annelerden ne istiyoruz?

Yazarın Diğer Yazıları