CHP’nin efsanevi belediye başkanları vardır; Osman Alyanak bunlardan biri. İzmir’de halka ucuz et, sebze-meyve ve kömür temin etmek amacıyla “TANSA” adıyla mağazalar kurdu. Talep öyle çok oldu ki; otobüslerden mobil satış ekipleri devreye sokuldu...
Bir diğer değerli başkan Ahmet Piriştina buradan yetişti, TANSAŞ genel müdürlüğü yaptı. Sonra 12 Eylül askeri darbesi Tanzim mağazalarını kapattı, 1984’te sonra açıldı ve neoliberalist piyasa halkın tedarik zincirini yok etti...
31 Mart seçiminin sembolü bence, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da açtığı “Kent Lokantaları” oldu. 40 TL’ye üç kap yemeğin halktaki etkisi milyon dolarlık seçim kampanyalarından daha etkili oldu!
Şuraya geleceğim:
Türk ekonomisinin yapısal sorunları var. Son kırk yılda olduğu gibi bu merkezi iktidarın da bu ağır yükü halkın sırtına yüklemesi kaçınılmaz.
İşte... Belediyelerin bu süreçteki görevi çok önemli olacaktır.
Sandık sonucunu dikkatli “okursanız” şu gerçeği görürsünüz; yoksullar CHP’yi birinci parti yaptı. Ekonomik açıdan güçsüzleşen halk çığlık attı; “bize yardım edin!”
Peki CHP, yoksullaşan büyük kitlelere eğitim, sağlık, konut gibi hangi sosyal politikalar ile yardımcı olacak? Ya istihdam? Ya işsizlik?
Hakkını teslim etmek lazım; bazıları sosyal belediyecilik yaptığı için halktan ikinci kez onay aldı.
Ancak:
★★★
İlk başta bir cümle yazıp üzerinde hiç durmayacağım:
-Seçilenler siyaseti zenginleşme aracı görmemelidir. Nokta.
Geleyim diğer meseleye:
“Yoksul halka yardımcı olacağız” lafla gerçekleşmez!
CHP’nin ilk yapması gereken, ideolojik/fikri pusulasının yönünü netleştirmek olmalı...
Son kırk yılda sürekli duyduğumuz; “CHP kendini değişen dünya şartlarına uydurmalıdır” kandırması oldu! Bu yüzeysel söylem partiyi, küresel sermayeye yakınlaştırıp, yoksul halktan uzaklaştırdı. “CHP elitlerin partisidir” yargısı güçlendi. CHP’nin, “aman ılımlı gözükelim” deyip, yapması gereken hamleleri bir türlü yapmaması bu kanıyı güçlendirdi. Modernleşme hassasiyetlerini daima öne çıkaran “Beyaz Türklerin” marjinal partisi oldu CHP...
Ne idiği belirsiz “merkez partisi olacağım” anlayışı CHP’ye sosyal adaletsizlik ile mücadeleyi unutturdu.
Evet, öncelikle parti kimliği, parti programı konusunda netlik şart. Bu nedenle söyleminde de değişiklik olmalı. Söz geldi ekleyeyim:
Günübirlik “laf çakmaktan/ söz dalaşı yapmaktan” kurtulmak gerek. İdeolojik netlik olmadıkça politikacıların ses desibeli yükseliyor!
★★★
CHP, 26 Mart 1989 yerel seçim zaferi ardından neler yaşadığı ile yüzleşmedir. Beş yılda oyu yüzde 9 niye düşmüştü?
İktidar olmayı hedeflerken, zamanla ancak üçüncü parti oldu. Seçim yarışı iki pragmatist parti ANAP-DYP arasında yaşandı.
Ortanın Solu’ndan Demokratik Sosyalizm’e uzanan siyasal çizgiye negatif bakıp, geniş kitleleri ezen neoliberal ideolojiye “kaçınılmaz” diye entegre olma süreciydi bu...
İmaj siyaseti her şey oldu.
İstatistik fetişizmi her şey oldu.
Bireyciliğin “tanrısı” piyasa her şey oldu.
Ve: Sosyal devlet, kamuculuk, tam bağımsızlık “tu kaka” edildi. Atatürk’e ve halkçılık, milliyetçilik gibi kurucu değerlere saldırılar bu süreçte başladı... Batı’da sosyal demokratların yaşadığı kriz CHP’nin de gardını düşürdü.
Şimdi bu süreçten ders çıkarma zamanı...
Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan Altılı Masa’ya kadar sağcı ortaklar ile seçim kazanılmayacağını 31 Mart sandıkları ispatladı...
Yıllardır “sağa hapsedilen” kitleler CHP’ye yine fırsat verdi, bu değerin farkında olup, model program üzerinde teorik- stratejik çalışma yapılmalıdır. Günlük popülist politikalardan kurtulmak şart...