Ekrem İmamoğlu'nun diploma davasını izleyen babası SÖZCÜ'ye duygularını anlattı...
Hasan İmamoğlu, 1967 yılında firmasını memleketi Trabzon’da kurdu. Bugün isimleri ön plana çıkan Karadenizli bazı iş insanlarına inşaat malzemeleri satıyordu. Hasan İmamoğlu da Trabzon’un tanımış iş insanları arasına girmişti. Anavatan Partisi döneminde siyasetle de uğraştı. Ama, “İki gözü gibi baktığı” firmasına bir gün kayyum atanabileceği hiç aklından bile geçmemişti.
Hasan İmamoğlu, bir anda her şeyini kaybetti. Çok üzüldü, çünkü haksız yere şirketine el konulduğu görüşünde. İnsanların malına mülküne komünist rejimlerde el konulduğu söylenirdi. İmamoğlu’na, “1967 yılında şirketini kurmuş, onu büyütmüş bir iş insanı olarak, birden şirketinize kayyum atanmasını nasıl karşıladınız?” diye sordum. Cevabı şöyle oldu:
Fotoğraf: Ali MACİT
BİR KİŞİNİN EMRİNE BAĞLI
“Birdenbire şu ana kadar birikimlerimin hepsi devlette. Ömür boyu hep uğraştım; çalıştım. Ülkemize komünizm gelmesin diye mücadele de ettim. Komünizm gelmesin diye mücadele ettiğim için çok pişmanım. Çünkü komünizme gerek yok. İstedikleri zaman komünizm ilan ediliyor. Malınıza mülkünüze el konuluyor. Yapacak bir şey yok. Kayyumun amacının burada ne olduğunu biliyorsunuz. Ben eskiden siyasete birazcık oradan buradan bulaştım. Partiler işe iki adam yerleştirdi mi büyük iş yapmış olurdu. Çünkü iki kişi işe yerleştirdi mi, üç-dört kişinin, bir ailenin gönlünü yapmış oluyordu. Şimdi bunlar herhalde onu yapıyorlar. Şirketime koyamayacağım insan ‘Ben buranın hakimiyim, sen karışamazsın’ diyor. ‘Ben, işte şu kadar da maaşını alacağım’ diyor. Bugün bunun hali bu. Ne zaman kalkar? Bir kişinin emrine bağlı. O ne zaman kaldırmak isterse o zaman kayyum kalkar.”
YEMİN EDİYORUM
“Yemin ederek söylüyorum, ben şirketime el konulmasına üzülmüyorum. Ben, devletimizin bu kadar acziyetini inanın ki hayatımda hiç yaşamadım. 1960 askeri darbesinde çocuktum. 1970 döneminde yaşananları muhtıraları hatırlıyorum. 1980 darbesini yaşadım. Hatta, o sabah erkenden kamyonetime mal yükleyip Rize’ye götürecektim. Sabahın erken saatinde darbe olduğundan bile haberim yoktu. Bir komşumuz, ‘Nereye gidiyorsun? İhtilal oldu’ dedi. O gün malı götürememiştim. Yani, dişimizle tırnağımızla, çok çalışarak şirketimizi yürütüyorduk. Ben bugün bazı kamu görevlilerinin görevini yapmakta zorlandıklarını gördüm, üzüldüm. Adam bakıyor ‘kardeşim ben ne yapayım’ demeye getiriyor. Bunlar çok üzücü bir durum. Ne yapalım, yaşıyoruz bunları.”
OĞLUMU, DİPSİZ KUYUYA ATTILAR
Ekrem İmamoğlu, babasının, annesinin duruşmalara gelmemesini istiyor. Onlar oğullarına, oğul onlara üzülüyor.
Hasan İmamoğlu, “İnanın, ben oğlum Ekrem’den çok devletimizin, milletimizin haline üzülüyorum. Oğlumu, dipsiz bir kuyuya atmışlar, sesini duyuracak olduğu bir Allah’ın kulu yok. O dipsiz kuyuda kendinize bağırıp duruyorsunuz. Yani dipsiz bir kuyuya atılmışsın. Ama bağırmak, konuşmak da yasak. Konuşunca yeni davalar açılıyor. Tabii ki Ekrem benim oğlum. Bunca yıl beraber olduğum insan. Onun cezaevinde olmasına fevkalade üzülüyorum. Ama diyorum öncelikle devletimiz, öncelikle milletimiz. Ne diyeyim başka. Ülkemizin içinde bulunduğu duruma inanın çok üzülüyorum” diyor.
BİRBİRİMİZE UMUT VERİYORUZ”
Baba Hasan İmamoğlu, oğlunu cezaevinde ziyaret ediyor. Hasan Bey’e, “Ekrem Bey’le neler konuşuyorsunuz?” diye sordum, şunları anlattı:
“Vallahi baba-oğul hep birbirimize umut veriyoruz. ‘Geçecektir’ diyoruz. Benim sülalemden 7 kişi şehit düştü. Niye düştü? Onlar deli miydiler? Hem de dağa çıkma şansı var, her şey var o dönem. Aynı dönemi yaşıyoruz. Burada benim üzüldüğüm başka bir şey var. Herkes bu işin müdavimi olmalı. Herkes bu iş için elini taşın altına koymalı. Belki var ama benim haberim yok, ya da ben göremiyorum onu.”
Hasan Bey’e, “Peki ne yapılması gerekir?” diye sorduğumda yanıtı şöyle oldu:
“En basitinden milletin ağır tepkisi olmalı. Ben bir örnek vereceğim, Saraçhane olayına ne oldu? Bir günde şartlar değişti. Çünkü bu halkın tepkisi çok önemli. Şimdi var ama bu kez
‘Vay efendim sen halkı tahrik ediyorsun’ deniliyor. Bir gün bu millet kendine gelecek demokratik olarak tepkisini ortaya koyacaktır. Bazı aklı evvellerin dediği bir laf var cahilcesi yani köylü. Ben hayatım boyunca şunu gördüm ki ‘cahil’ dediğimiz o kesim her zaman doğru karar vermiştir. Yani bugünkü sıkıntılar bir gün bitecek, kesin olarak düzeleceğine inanıyoruz.”
‘GİT’ DİYE İŞARET EDİYOR
İmamoğlu, “Kesin olarak şunu söyleyebilirim: Ekrem’in yanına gittiğim zaman ben ona değil o bana moral veriyor. Yanına giden bazı milletvekillerine, belediye başkanı arkadaşlara da Ekrem’in moralini nasıl bulduklarını soruyorum, onlar da aynı şeyi diyor: ‘Biz oraya üzüntülü gidiyoruz. Moralli çıkıyoruz.’ diyorlar. Yani böyle bir Allah vergisi var. Bizi de mutlu eden odur” diyor.
Peki baba İmamoğlu, oğlu Ekrem Bey’e nasıl moral veriyor? Hasan Bey bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Ona, bu günlerin geçici olduğunu, geçici günlerin de sayılı olduğunu, dirayetine devam etmesini, orada yaptığı, yapacağı her hareketin bu millet tarafından fark edileceğini, onun için de rahat olmasını her zaman söylüyorum. Onun da bana tek önerisi, ‘Baba sağlığına bak. Çünkü bu konuda ben de aynı şeyi düşünüyorum. Yani açıkçası o benim, ben onun için yaşayan birileri olduk. Tabi onun sıkıntısı fazla. Baba, anne, eş, çoluk, çocuk, bunları hep takip etmek zorunda. Duruşmalara katılıyorum. Dün görüş vardı. Perşembe günü bir duruşma daha var, gideceğiz tabii. Mahkeme salonunda bile bana işaretler edip ‘Sen durma burada, git’ diyor. Yani, orada üzülmemizi istemiyor. Tabii ki bu çok çok moral yani. Benim tahmin etmediğim kadar moralli. Bu durum bize büyük bir moral veriyor.”
MÜCADELE AZMİ VAR
Adaletin bir gün yerine ulaşacağına bütün kalbiyle inandığını kaydeden Hasan İmamoğlu,
“İşin içinde olduğumuz için değil, inandığım için milletin en doğru kararı vereceği görüşündeyim. O milletin giderek artan mücadelesini, moralini görüyorum. Ekrem Bey de herkese moral dağıtıyor. Öyle bir hali var. Bu öyle kolay bir şey değil. Çünkü hedefte olan ülkeyi başka bir rejime getirmeyi Türkiye kabul etmez, etmeyecektir” görüşün dile getirdi.
İmamoğlu’na, “CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun babası olarak milletten isteği olup olmadığını sordum. Yanıtı şöyle oldu:
“Valla benim bu milletten istediğim, dayanışma bu memleket için çalışma. Ekrem için değil, Ekrem başka bir şey. Ama bu memleket için konuşmamız lazım. Bakın harbiden ben görüyorum, iş adamlığı yaptım ama böyle rezalet bir iş hayatı görmemiştim. Tabii bunu kimi yalanlıyor, kimi doğruluyor. Türkiye’deki bütün mesele konuşmamak. Konuşmalı. Bu millet konuşmalı. Zaten konuşmadan korktukları için konuşmayı önlemeye çalışıyorlar. Bu korku ortama nereye kadar devam edecek onu bilemem.”
1960 darbesinde, Adnan Menderes’e, “Sizi buraya gönderen irade, cezalandırılmanızı istiyor” denildiğini belirten İmamoğlu, “Bugün de aynısı, başka bir şey değil” dedi.
Şirketine el konulmuş bir iş insanı, oğlu cezaevinde olan bir babanın halini anlayın...