İnsanlara karşı makineler!

Gece çökmüştü. Karların üzerine düşen ay ışığı, terk edilmiş bir cepheyi aydınlatıyordu. Soğuk, yalnızca bedenleri değil, ruhları da donduruyordu. 8 kişilik Rus piyade takımı, tüfeklerini sıkıca kavradı gökyüzüne baktı. O eski savaşların top mermi sesleri yoktu artık. Ölüm vızıldıyordu, kanatları vardı.

Dronlar, sürü halinde gökyüzünde ilerledi. Küçük, sessiz ve acımasız… İnsan gözünün algılayamayacağı kadar hızlı manevralarla hareket eden bu makineler, devasa bir kovandan fırlamış arı sürüsü karartısına benziyordu. Bir asker kaskındaki vizörle yukarıya baktığında, göğün artık insana ait olmadığını fark etti.

Teknoloji, savaşın yeni efendisi olmuştu. Bir zamanlar çamura batan tankların, hendeklere sığınan askerlerin mücadelesi artık başka bir boyuta taşınmıştı. İnsan kaslarının, reflekslerinin ve cesaretinin yerini sensörler, yapay zekâ ve algoritmalar alıyordu. Dronlar düşmanın yüzüne bakmadan öldürüyor, merhamet bilmiyordu.

★★★

Doğu Cephesi’ndeki savaş aynen böyle. Rus askerinin sayısı Ukrayna’nın 5 katı... Buna karşılık Kiev, 1000 kilometrelik cephe hattının tamamını insan keşifleri yerine termal kameralı gözetleme dronlarıyla kontrol ediyor. Rus askerleri Ukrayna mevzilerine doğru ilerlediğinde, onları yok etmek için kamikaze veya bomba atan dronlar kullanıyor.

Artık hiçbir taraf ateş hattına büyük zırhlı araçlar göndermiyor; zira insansız hava araçları için kolay hedefler. Bunun yerine, piyadeler genellikle son birkaç kilometreyi çoğunlukla iki veya üç askerden oluşan gruplar halinde yürüyerek geçiyor. İnsansız hava araçlarının bunları fark etmesi daha zor.

★★★

Ukrayna ayda 200 bin dron üretiyor. Bir siperden karşı sipere normal bir günde 60 dron atılıyor. Ölümlerin yüzde 70’i dron kaynaklı. Dronlardan kaçmanın tek yolu havanın sisli ve yağmurlu olması ya da bahar geldiğinde ağaçların yapraklarla kaplanması.

Hemen yanı başımızda geleceğin savaşının ilk canlı kanlı simülasyonuna şahit oluyoruz.

Gelecekte belki hiçbir asker savaş alanına adımını atmayacak. Ama insanlık, kendi ürettiği makinelerle savaşı kaybetmeye başladığını fark ettiğinde çok geç olacak.

İki cam taktıramayan lider

Amerikan başkanları miraslarını devasa kütüphanelerle taçlandırır, Fransız başkanları ise camla… François Mitterrand Louvre’un ortasına dev bir piramit kondurdu, Georges Pompidou ise cam tüplerle kaplı sanat merkezini Paris’in ortasına dikti. Jacques Chirac, cam cepheli müzesiyle kültürel mirasa katkısını sundu. Peki, Emmanuel Macron?

O da tarihe geçmek için kolları sıvadı… Yanan Notre Dame’a ne yaptıysa kendini hatırlatacak modern mimari dokunuş ekletemedi. “Bari birkaç renkli vitray cam koydurarak bu büyük geleneğe (!) ortak olayım” dedi, o da olmadı.

★★★

Macron, 2019’da yanan ve tüm Fransa’nın gözyaşları içinde izlediği katedralin restorasyonuna liderlik ettiğini göstermek için 6 yan şapelin vitraylarını çağdaş sanatla değiştirmek istedi. Pembe, sarı ve yeşil tonlarında, daha modern çizgiler taşıyan camlar tasarlattı. Ancak, Fransız mimarlık kurulları, tarihçiler ve halk tek ağızdan “Hayır!” dedi. Meğer, bu vitraylar 19. yüzyıldan kalmaymış ve Fransız miras yasalarıyla korunuyormuş. Bunu öğrenen Macron’un yüzü cam gibi soldu desek yeridir.

★★★

İşin içine halkın Macron sevgisindeki düşüş de (yüzde 17’ye geriledi) girince ortalık iyice karıştı. Muhalefet, “Devletin başındaki kişi, halkın tarihini kafasına göre değiştiremez” diyerek meseleyi mahkemeye taşıdı. Sosyal medyada dolaşan mizahi vitray tasarımlarında Macron, kafasında aziz tacıyla resmedildi. Hatta bazı komplo teorisyenleri, yeni camlarda iki erkeğin öpüşeceği figürlerin yer alacağını bile iddia etti!

Sonuç? 5 yıl önce Notre Dame’ı yeniden inşa etmeye söz veren Macron, artık o katedrale iki cam bile taktıramıyor. Fransa tarihine devasa cam projeleriyle geçen seleflerinin aksine, o sadece camdan bir hayalin peşinde… Şimdilik, kırılgan bir şekilde beklemekte.

Yazarın Diğer Yazıları