Sözcü Televizyonu yeni dönemine başlıyor! Haber almak hakkınız, haber vermek görevimiz

Yarından itibaren bambaşka bir ekran göreceksiniz. O ekranda haber var, o ekranda ‘kuşa bak’ diyenlere inat, gerçekler konuşulacak. Gazetecinin haber olduğu değil, haber yaptığı dönem başlıyor. Hazır mısınız?

GÜNEY ÖZTÜRK / GENEL MÜDÜR

TEK KIRMIZI ÇİZGİMİZ VAR: ATATÜRK CUMHURİYETİ VE HALKIN HABER ALMA HAKKI

Sözcü TV’yi medyada nasıl bir yerde konumlandırıyorsunuz, merkezde mi?

Sözcü TV’yi bir siyasi eksenin değil, gazeteciliğin merkezine konumluyoruz. Merkez dediğimiz şey iktidarla muhalefet arasında duran bir gri alan değil. Hakikatle yalanın, doğruyla yanlışın arasındaki net çizgidir. Biz o çizgideyiz. Kim haklıysa onun yanında, kim yanlış yapıyorsa karşısına dikileceğiz. Eskiden “muhalif medya” diye bir şey yoktu. Şimdi iktidarın yanında yayın yapmayana böyle deniyor. Gazetecilik böyle tanımlamalara ihtiyaç duyan bir meslek mi? Gazetecilik hiçbir sıfata ihtiyaç duymaz. Muhalif, yandaş, merkeze yakın gibi etiketler gazeteciliğin zayıfladığı dönemlerin ürünüdür. Bizim işimiz iktidara yakın olmak da değil, muhalefete yakın olmak da… Bizim işimiz gerçeğe yakın olmak. Bugün iktidara soru sormak “muhaliflik” sayılıyorsa, bu bizim değil dönemin problemidir.

Yeni dönemde ekranda nasıl farklılıklar göreceğiz?

Daha fazla sahadan haber, daha az ezber tartışma göreceksiniz. Daha çok belge, daha çok rakam, daha çok insan olacak. Haber sadece konuşulmayacak, gösterilecek. İzleyiciye yorum değil, önce ham gerçek sunacağız. Ayrıca dilimiz daha sade, ritmimiz daha hızlı, etkimiz daha güçlü olacak.

Televizyonculuk ‘konuşan kafalar’a dönüştü. Prodüksiyon, hayata dair detaylar artık yok denecek kadar az. Yeni dönemde görecek miyiz?

Kesinlikle göreceksiniz. Sokak yoksa gazetecilik yoktur. Atölye, pazar, fabrika, üniversite, köy, mahalle yoksa haber de eksiktir. Hayatın tüm renkleri ekrana geri dönecek. Belgesel tadında dosyalar, saha işleri, özel çekimler, insan hikâyeleri artacak. Ekranı yeniden yaşayan bir yere çevireceğiz. Bu duruşu da lafla değil, işiyle, geçmişiyle, gazetecilik ağırlığıyla ortada olan bir ekiple hayata geçiriyoruz. Serdar Cebe, Ekrem Açıkel ve Genel Yayın Yönetmenimiz İpek Özbey; her biri ekranın en güçlü, en güvenilir isimleri. Ve elbette Yılmaz Özdil… Medyanın çok eleştirilen ama aynı zamanda çok sevilen, en çok okunan, en çok izlenen kalemlerinden biri... Sözcü TV’de bizimle birlikte olması, sadece kadromuza değil, etkimize ve gücümüze de güç katıyor. Sözcü TV bu dönemde ekrana küsen seyirciyi yeniden kendine çekecek.

Sözcü TV’nin kırmızı çizgisi ne olacak?

Sözcü TV’nin tek kırmızı çizgisi var... Atatürk Cumhuriyeti ve halkın haber alma hakkı... Bunun dışındaki hiçbir güç, hiçbir yapı, hiçbir siyasi hesap önümüze çizgi çekemez. Bu kadar net, bu kadar açık. Yanlışa yanlış diyeceğiz, doğruya doğru... Kim olursa olsun.

İPEK ÖZBEY / GENEL YAYIN YÖNETMENİ

SİZİ HABERE BOĞACAĞIZ!

3 yıldır Sözcü TV’desiniz. Yeni dönemde Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapacaksınız. Süreç nasıl işledi?

Biliyorsunuz, yaklaşık bir yıldır Yılmaz Özdil ile Kırmızı-Beyaz programını yapıyorum. Kanalın, program koordinatörlüğünü de yürütüyordum. Ayrıca Yılmaz Özdil ile Hürriyet’te aynı dönemde birlikte çalıştık. Kendisiyle çok kez söyleşi yaptım. Meslekte 30. Yılım bitti. Her zaman muhabir kalmaya özen gösterdim. Bunu hep çok önemsedim. Hiçbir haberi küçümsemedim, kendimi hiçbir haberin önüne koymadım, yorum yapmayan bir moderatör olmayı da ilke edindim. Haber zaten iyiyse konuşur, üstüne benim konuşmama gerek yok diye düşündüm. Birlikte çalıştığım, ancak bugün burada olmayan eski mesai arkadaşlarıma emekleri için teşekkürü bir borç bilirim. Şimdi yeni bir dönem. Yılmaz Bey bana bu görevi teklif ettiğinde hiç düşünmedim. Aslında teklif ettiğini söylemek doğru olmaz, “Sen bu kanalın yeni Genel Yayın Yönetmenisin” dedi, bitti, net! Ben koltuklara inanmam, emeğe inanırım. Bir de habere.

Kutuplaşma Türkiye’de öyle bir hale geldi ki, insanlar artık bir tarafa ait hissediyor ve orada gerçeğin esamesi okunmuyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?

Çok samimi bir şey söyleyeyim mi, sosyal medyada yaşamıyorum ben. Bakmıyorum bile. Bazen “İpek üzülme sen, işine bak” diyorlar, oturup düşünüyorum, üzülecek ne oldu acaba, bana neden böyle söylediler diye. Çok işim var, buna vakit harcayamam. Gördüklerime üzülmek istemiyorum. Yanlış anlamayın üzüldüğüm şey insanların bizi acımasızca eleştirmesi değil, bu hale gelmeleri. Bir saat önce “Sizinle çalışmayı çok isterim diye telefon açanın, bir saat sonra bizleri sosyal medyada linç etmeye kalkışmasını bir zamanın ruhuna yenilmek olarak görüyorum. Bunu görmek istemiyorum. Çok işimiz var. Memleket yangın yeri, konu biz değiliz. Yılmaz Bey geçen gün bir şey yazmış, “Ağlayacaksanız oynamayalım” diye. Her şeyi özetlemiyor mu? Benim mottom, sen doğru dur, eğri belasını bulur. Şimdi zaman habere farklı bir bakış açısı kazandırma zamanı. Bunu yapacağız. Memleketin gündemini iktidar belirliyor. Çok uzun zamandır o ne isterse onu konuşuyoruz. Bize “kuşa bak” diyenlere değil, kuşa bakarak unutturulmak istenenlere ba kacağız. Bir de hayatın başka taraflarına… Çalınan neşemize, sıkıştırılan hayatlarımıza, insan olmanın zor ve keyifli yanlarına. Hadi açın Sözcü’yü, bazen eğleneceğiz, bazen birlikte kederleneceğiz ama hep doğruda buluşacağız. Çok güçlü bir akış hazırladık. Boş dakikamız yok. Sizi habere boğacağız, hazır mısınız?

SERDAR CEBE / ANCHORMAN VE GENEL MÜDÜR YARDIMCISI

GELECEĞE DÖNÜŞ YAPACAĞIZ

ABD’deki hayatınızı Sözcü TV için bırakıp geldiniz. Sizi cezbeden neydi?

ABD’ye taşınalı 4 yıl olmuştu. Voice of America’da rutine binen bir çalışma temposu vardı. Rutine binen iş, bence gazeteciliğin sonudur. Sağ olsun Trump VOA’nın kapısına kilit vurunca, yeni bir heyecan bulma şansım doğdu. Bu da Sözcü Medya Grubu sayesinde oldu. Ben Kanal D Ana Haberi okurken de aynı duyguyu yaşamıştım. Kendi kendime “5 yıl daha Kanal D Ana Haberi sunsan, eline ne geçecek?” diye sordum. Sonra Amerika’ya gitmeye karar verdim. Sözcü’de kendimi yeniden buldum diyebilirim. Yayınlarım, haberlerim, “işte bu sensin Serdar” dedirtti bana. Sözcü Medya ABD Temsilciliğim aslında kısa sürdü; üçüncü ayın sonunda patronumuz Burak Bey, “Hadi İstanbul’a, yeni bir döneme başlıyoruz” dedi. Ben de “Benim düşünmem gerekir” diyerek vakit istemiştim. Ta ki üç dakika sonra Yılmaz Özdil’in anlattıklarını dinleyinceye kadar… Yılmaz Ağabey’e “Tamam, geliyorum” dedim. Sözcü Grubu zaten yıllardır haber standartlarıyla, benim Amerika’yı bırakmamda başlı başına etken oldu. Biri bana “Yılmaz Özdil ile çalışacaksın, gel” deseydi düşünürdüm, belki “hayır” derdim. Ama Yılmaz Özdil sizinle konuşunca onu reddetme olasılığınız yok. Bize hep bir işe başlarken karşılaşacağımız olumsuzluklar anlatılır; “Bak dikkat et” denir. Yılmaz Özdil bunun tam tersini yaptı. Bir işin nasıl yapılmayacağını değil de nasıl yapacağımızı anlattı. İşte bu cezbetti.

Ana haber bülteninde diğerlerinden nasıl ayrışacaksınız?

Tanıtım metninde “Artık haberciler konuşacak” demiştim. Maalesef bazı haberci arkadaşlar, “Daha öncekiler haberci değil miydi?” diyerek linç etmeye kalktı. Bunu yapacaklarını da biliyordum. Demek istediğim, haberi politikacının ağzından anlatmayacağımızdı. Bir vekil yolsuzluk dosyası açıklıyor; üç dakika boyunca vekilin anlatımını ekranda izliyoruz. Biz önce o yolsuzluğu anlatacağız ve anlatırken o vekilin bir-iki cümlesini haberde vereceğiz. Biz, sokağın sesi olduğumuz gibi dünyanın sesi de olacağız. Ben, haber merkezinin emeğini ekranda seyirciye anlatan kişi olacağım. Her habere yorum yapan değil, gerektiğinde konuşan, tespit yapan olacağım. “Ben, ben, ben” diyen bir anchor değil; haber merkezinin vitrini olan bir anchor olacağım. Ve biz Sözcü TV olarak habercilikte yeni bir dönemin başlangıcına imza atacağız. Nasıl diyorlardı: “Back to the Future”… Yani geleceğe dönüş yapacağız.

EKREM AÇIKEL / ANCHORMAN

TARLA TARLA, MARKET MARKET EKRANA TAŞIYACAĞIM, EMEĞİ SÖMÜRENLERİ İFŞA EDECEĞİM

Sözcü TV’nin yeni kadrosuna nasıl dahil oldunuz, sizi buraya getiren ne oldu?

Neredeyse 8 yıldır haber bültenleri hazırlayıp sunuyorum. Anlattığım her haberde insanımı önceliyorum. Vatandaşın kalbine, duygularına dokunmak temel amacım. İşte bu motivasyonla ve samimiyetle ekrana yansıyan haber bültenleri herkesin dikkatini çekti. Ciddi izlenme oranlarına ulaştı. Sözcü Gazetesi ve Sözcü TV’de bilgisine, tecrübesine, donanımına güvendiğim marka isimler “birlikte çalışmayı çok isteriz” deyince durdum ve düşündüm. Rahmetli Mehmet Ali Birand ve Fatih Altaylı gibi medya tarihimize damga vuran isimlerle birlikte çalışıp öğrendiklerim aklıma geldi. “Gelişmeye devam etmeli, öğrenmeyi sürdürmeli” diyerek yeniden güçlü isimlerle çalışmam gerektiğine karar verdim. Bu değerli teklife “evet” dedim. Sözcü TV’de özgürce haberlerimi yapıp, heyecanlı sunumlar yapacağım için çok mutluyum. Ve elbette yeni çok şey öğreneceğim…

Ekranı çok iyi kullanıyorsunuz. En basit haliyle meseleyi anlatıyorsunuz. Yeni dönemde bize neler anlatacaksınız?

Sorunuzu iltifat olarak kabul ediyorum. Çok teşekkür ederim. Evet, her habere çok önceden hazırlanıp, görselini bizzat hazırlayıp stüdyoda prompter kullanmadan tamamen doğaçlama olarak sunumu tamamlıyorum. Burada hedefim izleyicime samimiyetimi, emeğimi hissettirmek ve anlaşılır olmak… Ne kadar sade görseller hazırlar, basit şekilde anlatırsam o kadar iyi olacağının farkındayım. Ve tabi güçlü iletişim becerileri ile stüdyoda kameraya özgüvenle ve gülümseyerek bakıp o sunumu yapmak her şeyi tamamlıyor. Yeni dönemde o çok beğenilen özel haber konularıyla, izleyicilerimizin duygularına tercüman olacak haber anlatımlarıma devam edeceğim. Akaryakıt fiyatlarını da sorgulayacağım, maaşlarımıza gelen komik zamları da. Ürün ürün, tarla tarla, market market etiketleri de ekrana taşıyacağım, emeği sömürenleri de afişe edeceğim. Sözcü TV’de adalet, özgürlük ve demokrasi mücadelesi vereceğim ki bu çok kıymetli…

İlginizi çekebilir