Yıl: 1973.
Yer: İsveç - Stockholm / Norrmalmstorg Meydanı.
Bir sabah, Stockholm’ün en işlek meydanlarından birinde bir adam bankaya girdi.
Elinde silah, ağzında şu cümle vardı...
“Herkes yere yatsın. Parti yeni başlıyor.”
Adamın adı Jan-Erik Olsson’du. Kreditbanken adlı bankayı bastı.
İçeride dört banka çalışanını rehin aldı... Üç kadın, bir erkek.
Polis hemen bankayı sardı.
Ama Olsson paraları alıp kaçmaya çalışmadı. Üç şartı vardı...
“700 bin dolar nakit para, iki tabanca ve spor bir araba...”
Ve daha sonra garip bir şart daha öne sürdü...
“Karizmatik suçlu Clark Olofsson buraya getirilecek” dedi.
Evet... Banka soymaktan 6 yıl hapse mahkum olan becerikli Clark, (zira daha önce hapisten defalarca kaçmıştı) özel izinle hapisten çıkarıldı ve getirildi.
Özetle devlet, rehine kurtarmak için başka bir suçluyu bankaya soktu.
Ve asıl hikâye orada başladı.
★★★
Rehineler günlerce kasada tutuldu.
Silahlar vardı. Tehdit vardı. Ölüm vardı.
Ama zaman geçtikçe tuhaf bir şey oldu...
Rehineler, soygunculardan korkmamaya başladı.
Hatta onlarla konuşup gülmeye başladılar.
Bir süre sonra asıl tehlike olarak polisi görmeye başladılar.
Polis her hamle yaptığında rehineler panikliyordu...
“Polis gelirse bizi öldürürler!”
Soyguncular artık onların gözünde koruyucu, anlayışlı, “Bizi kurtaran” kişilerdi.
Bir rehine daha sonra şunu söyleyecekti...
“Onlardan korkmuyordum. Beni asıl korkutan, polisin hatalı bir hamle yapmasıydı.”
★★★
İşte bu an, insanlık psikanalizine kara kalemle yazıldı.
Rehine krizi tam 6 gün sürdü.
Sonunda polis, bankaya biber gazı verdi.
Kasadaki hava boşaldı. Rehineler bayılmaya başladı.
Soyguncular teslim oldu.
Ve beklenen oldu... Rehineler sağ salim dışarı çıkarıldı.
Ama kimse şunu beklemiyordu...
Rehineler, kurtarıldıkları halde ağlıyordu.
Dahası da vardı.
Soyguncular hapse girdi.
Rehineler onları ziyaret etti.
Mektup yazdılar.
Para topladılar.
Savunmalarında avukat tuttular.
İşte o zaman İsveçli psikiyatrist Nils Bejerot şu tanımı yaptı...
“Bu bir sendrom... Kurbanın celladına bağlanması.”
Adını da oradan aldı... STOCKHOLM SENDROMU...
Celladına âşık edilen kitle psikolojisi...
Bugünkü halimize bakıp ‘yok canım ne alaka’ diyebilir misiniz?