Dünyanın en zeki insanı olarak kabul edilen ve IQ'su 210 olan Marilyn vos Savant, en yüksek IQ puanına sahip olarak Rekorlar Kitabı'na girmişti. Parade dergisinde yaptığı bir röportajda, Tanrı'nın varlığına dair bir verdiği soru da tarihe geçti.
Marilyn vos Savant, bu soruya verdiği yanıtla, rasyonel ve mantıklı bir yaklaşım sergileyerek, felsefi bir bakış açısını yansıttı.
İspatlanabilecek bir olgu değil
Tanrı'nın varlığıyla ilgili soruyu ele alırken, düşüncelerini açıkça ve mantıklı bir şekilde ifade eden Marilyn vos Savant, bu konuyu kişisel inançlardan ziyade, akıl ve mantık çerçevesinde değerlendirdi. Savant, Tanrı'nın varlığının mantıklı akıl yürütmeyle ne kanıtlanabileceğini ne de çürütülebileceğini belirtti. Ona göre, Tanrı'nın varlığı, bilimsel veya rasyonel temellere dayalı bir şekilde ispatlanabilecek bir olgu değil, tamamen kişisel bir inanç meselesidir.
Bu bağlamda, bu tür bir sorunun cevabının her bireyin bakış açısına ve kişisel deneyimlerine bağlı olduğunu vurguladı. Ayrıca, din felsefesinin, delillere dayalı cevaplar arayan bilimden farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu savunarak, inançların ve dini düşüncelerin bilimsel kanıtlarla açıklanamayacak daha derin bir boyuta sahip olduğunu öne sürdü.
Tanrı'nın sadece ayrı bir varlık değil
Etkileyici IQ'su 190 ila 210 arasında olduğu tahmin edilen Chris Langan, yalnızca olağanüstü zekasıyla değil, aynı zamanda evrene ilişkin geliştirdiği benzersiz Evrenin Bilişsel-Teorik Modeli (CTMU) teorisiyle de tanınır. Chris Langan, Tanrı'nın varlığına ilişkin temel soruya, kendi teorisi olan Evrenin Bilişsel-Teorik Modeli (CTMU) perspektifinden yenilikçi bir yaklaşım getiriyor.
Langan, Tanrı'nın sadece ayrı bir varlık olmadığını, aynı zamanda evrenin dokusunun ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bilinç ile gerçekliğin kendisiyle derin bir ilişkisi bulunduğunu öne sürüyor.
CTMU'ya göre, Langan, gerçekliğin, insan bilincinin ve tanrısallığın birbirine karmaşık bir etkileşim ağı içinde bağlı olduğu, kendinin farkında olan bir sistem olarak anlaşılabileceğini savunuyor. Bu bakış açısı, evrenin ve bilinçli varlıkların daha derin bir şekilde birbirine entegre olduğunu ifade eden özgün bir teori olarak dikkat çekiyor.
'Tanrı evrensel bir bilinç'
Langan’a göre, Tanrı, evrenin her yerinde kendisini gösteren bir "evrensel bilinç" olarak algılanabilir. Bu anlayış, insanların gerçekliği, maneviyatı ve aklı iç içe geçen bir perspektiften algılama yeteneğine bağlıdır. Langan’ın teorisi, geleneksel yaşam, ölüm ve tanrısallık algılarına meydan okur ve ilahi ile fiziksel alemler arasında net bir ayrım olmadığını öne sürer. Bu bağlamda, Tanrı’nın varlığı basit bir inanç meselesi değil, evrenin düzenindeki rolünü açıklamak için çeşitli bilgi alanlarını bütünleştiren teorik ve mantıksal bir sorudur.
Chris Langan, "Böylece o kimliğe ulaşıyorsunuz ve sonra onun özelliklerine bakıyorsunuz. Ön çerçeveyi oluşturduğunuzda, bu kimliğin özelliklerini çıkarmaya başlarsınız ve bu özelliklerin, dünya dinlerinin çoğunda tanımlandığı gibi Tanrı'ya atfedilenlere karşılık geldiğini görürsünüz" diyerek, Tanrı'nın varlığını ve özelliklerini anlamak için bir tür analitik yaklaşım öneriyor.
Langan, Tanrı'nın kimliğini keşfetmek için önce bir çerçeve oluşturulması gerektiğini, ardından bu çerçevenin özelliklerinin, birçok dünya dininde Tanrı'ya atfedilen niteliklerle örtüştüğünü vurguluyor. Bu yaklaşım, dini inançların ve felsefi düşüncelerin birleştirildiği derin bir analiz sürecini ifade ediyor.
Ölümden sonra bilince ne olur?
Chris Langan, Evrenin Bilişsel-Teorik Modeli (CTMU) ile ölüm sonrası insan bilincine dair önemli bir soruyu ele alıyor: Ölümden sonra insan bilincine ne olur?
Langan'a göre, ölüm, bilincin fiziksel bedenden ayrılmasından başka bir şey değildir; bilincin varlığının sona erdiği bir durum değildir. Fiziksel bedenin sona ermesinin ardından, bilinç kaybolmaz, ancak daha temel bir varoluş biçimine dönüşür.
Langan, bu dönüşümün geleneksel "ölüm sonrası yaşam" kavramıyla karıştırılmaması gerektiğini vurgular ve bilincin evrensel kaynağına geri dönüş olarak tanımlar. Bu süreç, fiziksel yaşamda anladığımız başlangıç ve son kavramlarıyla tanımlanamayan bir alanda, bilinç aktif kalır ve evrendeki dönüşümlere tanıklık etmeye devam eder. Ayrıca, Langan, tüm yaşamlarımızın, reenkarnasyonlar da dahil olmak üzere, doğrusal zaman yerine meta-zamansal bir perspektifte eşzamanlı olarak var olabileceğini öne sürer.
Bu, bireysel varoluşlarımızın aslında zaman açısından ayrı olmadığı, yalnızca fiziksel bilincimizin tam olarak kavrayamadığı bir gerçekliktir. Langan’ın bu görüşü, yaşam ve ölüm arasında nihai bir kopuş olmadığını, bilincin daha derin ve birleşik bir sürekliliği olduğunu savunur. Bu yaklaşım, hem ölüm anlayışımızı hem de zaman, varoluş ve ruh kavramlarına dair geleneksel düşünceleri yeniden şekillendiren bir bakış açısı sunar.