Ne yani, Atatürk darbeci miydi? Allende cuntacı mıydı? Fidel Castro “karanlık mahfillerde planlar yapan” biri miydi?

Cunta dediğiniz şey, tankla gelen, milletin üstüne çıkan, gecenin üçünde televizyonu basıp bildiri okuyan adamların işidir. Ve tarih boyunca bu adamların çoğu sağcı çıkar. Faşist, kökten dinci, emperyalistlerin maşası... Ne ararsan var. Ama solcu pek çıkmaz.

★★★

Bakın örnekleyeyim:

Şili’de Pinochet, sosyalist Allende’yi devirdi. Binlerce solcuyu infaz etti. Ardından Chicago’lu iktisatçılar geldi, ülke neoliberal test kitaplarına göre yeniden yazıldı.

Arjantin’de Videla, muhalifleri uçaklardan denize attı. Yere düşmeden fikirleri “serbest piyasa” oldu.

İspanya’da Franco, sosyalistleri, cumhuriyetçileri, sanatçıları, sendikacıları biçti. Kurduğu rejim Avrupa’nın göbeğinde 36 yıl sürdü.

Endonezya’da Suharto, komünist avı yaparken 1 milyon insanı katletti. Ama kimse onun partisine ‘terörist’ demedi.

Yunanistan’da Albaylar Cuntası, solcuları içeri tıktı, ama Batı’dan ‘uygarlık’ madalyasını almaya devam etti.

★★★

Şimdi soruyorum size: Nerede bu ‘solcu’ cuntalar?

Biri çıkıp “Lenin darbeyle gelmedi mi?” diyebilir. Evet, seçimle gelmedi. Ama dikkat: Lenin bir parlamentoyu değil, bir monarşiyi yıktı. Onunki beş generalin gece bastığı bir saray darbesi değil, yüz binlerin katıldığı bir halk ayaklanmasıydı. Sonrasındaki otoriterleşme ayrı bir tartışma. Ama geliş biçimi, aşağıdan yukarı bir devrimdir.

Cunta yukarıdan aşağı emir-komuta zinciridir. Devrim ise aşağıdan yukarı, sokaktan gelir.

Lenin’in gelişiyle Pinochet’nin ya da Franco’nun darbelerini aynı torbaya koymak, topu tüfekle karıştırmak gibidir.

★★★

Sol, darbe yapmaz. Halk hareketi yapar. Adına devrim der. Che’yle yapar, Fidel’le yapar. Kim zaman da Mustafa Kemal gibi ordu içinden çıkıp halkı arkasına alır ama yine halkla yapar.

Üstelik, devrim yaptığı yıllarda dünyada demokrasinin “d”si bile yokken meclis kurar, kadınlara seçme-seçilme hakkı verir, çok partili rejime geçmeyi dener. Kendine rakip oluşturur ve konuşturur.

Bu hikâye, belli ki bazılarını rahatsız ediyor. Çünkü başka yerlerde halk bastırılırken burada halk davet edilmişti.

★★★

Şimdi ‘CHP cuntacıydı’ diyenlerin hoşlanmayacağı bir detaya geçelim:

1962’de Talat Aydemir darbe yapmaya kalktığında, dönemin Başbakanı İsmet İnönü Genelkurmay’a gitti, başkomutan koltuğuna oturdu ve ceketini bile çıkarmadan darbenin önünü kesti. Aynı kadro ertesi yıl yeniden harekete geçince de bu kez affetmedi, yargılattı, idam ettirdi. Cuntaya karşı ciddiyet böyle olur.

12 Eylül’de kapatılan, lideri hapse atılan parti CHP’ydi. Aynı CHP, 70’lerde “Ne sağcıyım ne solcu, halkçıyım” diyen Ecevit’in partisiydi. Paramiliter sağ şiddete karşı devletin yanında değil, halkın yanındaydı. Nasıl oluyor da bu parti hem darbenin mağduru hem faili oluyor?

★★★

Geçen hafta Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto TBMM’de kürsüye çıktı. “Atatürk benim kahramanım, ilham kaynağım. Heykeli odamda” dedi. Ama bu cümle televizyonlardan kesildi. Çünkü bu ülkede Atatürk övülürse bazı anlatılar çöker. O yüzden Osmanlı’dan bir cümle bulup yamadılar yerine.

Dışarıdan bakan herkes bilir: Kurucu CHP, Türkiye’yi Orta Doğu karanlığından çıkarıp Batı’ya çeviren partidir. Elbette bugünkü hali eleştirilebilir. Her parti gibi o da değişmiştir. Ama onun geçmişine ‘cuntacı’ demek, geçmişe değil, gerçeğe darbedir.

★★★

Nazilerin partisinin adı da Nasyonal Sosyalist’ti. Ama solculukla uzaktan yakından alakası yoktu. Çin de bugün ‘komünist’ geçinir, ama uyguladığı şey devlet kontrollü bir milliyetçi kapitalizmdir.

İsme değil, icraata bakılır. Ve CHP’nin tarihine bakarsanız, tank değil sandık görürsünüz.