Piyasadaki faiz oranları yüksek seyrini korurken, Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararına ilişkin tartışmalar yoğunlaştı. Perşembe günü faizin, teknik gerekçelerle mi, yoksa siyasi iktidar baskısıyla mı belirlendiği belli olacak.
Dün Hazine’nin 3 aylık bono ihalesinde bileşik faiz yüzde 49’u aşıp, yüzde 50 sınırına dayandı. Son dönemde faizler hızla yükselmesine rağmen hazine tahvil-bono talebinin zayıfladığını görüyoruz. Bu arada geçen ay artırılan fonlama faizi olan yüzde 46 oranı, artık piyasada tek fiili faiz oranı olarak işlem görüyor.
İşte Merkez Bankası’nın alacağı karara ilişkin tartışmalar daha çok bu noktada yoğunlaşıyor. İktisatçıların çoğu, “fiili politika faizi oranı haline gelen bu oranın resmileştirilmesi gerektiği” görüşündeler. Yani 42.5 olan resmi politika faiz oranının, 3.5 puan artışla, yüzde 46’ya çıkarılmasını doğru buluyorlar.
Merkez Bankası’nın böylece şeffaflaşma ve etkin yönetim açısından öne geçeceğini, politika faizi ile fiili faiz aynı olunca, artık haftalık repo oranı olan politika faizinden tüm işlemlerini yapabileceğini belirtiyorlar.
Ancak siyasi iktidarın resmi faiz oranlarının artırılmasına izin vermeyeceği konuşuluyor. Bu takdirde zaten hızla artan kredi faiz oranlarının tekrar yükseleceğini, bunun da “üretimi ve şirketleri iyice zora sokmasından çekinildiği” kaydediliyor. Bu nedenle Merkez’in politika faizini resmen artırmadan, yüzde 46’dan fonlamayı sürdürmesi büyük ihtimal gözüküyor.
REZERVLERİN DURUMU
Bazı iktisatçılar siyasi baskı olacağını ama faiz artırılmasa bile, çok büyük sıkıntı çıkmayabileceğini söylüyor. Çünkü “resmi faiz oranı artırıldığı zaman bundan geri çekilmenin, yani 42.5’e geri gelmesinin zorlaşabileceğini” belirtiyorlar. Bu haftaki toplantıdan sonra, ilk rutin toplantının haziranda olduğu hatırlatılarak, 2 ay faizlerin değişmeyeceğine de dikkat çekiliyor.
Faizlerin bu kadar yükselmesinin en önemi nedeni, 19 Mart İmamoğlu krizi nedeniyle dövize talebin yeniden patlaması. Geçtiğimiz hafta genelinde döviz talebinin devam ettiği ama artık doyma noktasına gelmeye başladığı söyleniyor.
Bu faiz oranlarıyla TL’nin cazip olup, dövize talebin, bu kadar çıkıştan sonra yumuşamasının artık normal sayılacağı da ortada.
Merkez Bankası’nın alacağı kararda rezervlerdeki erimenin seyri önemli olacak. Toplantıya kadar geçecek birkaç gündeki döviz talebinin ne olacağı, alınacak faiz kararında etkili olacak.
Önümüzdeki birkaç günde, yaşanan paniğin ilk aşamalarında olduğu kadar, yüksek rezerv erimesi yaşanması beklenmiyor. Buna karşılık Trump’ın tarifeler konusundaki sürekli birbiriyle çelişen açıklamaları küresel piyasaları tedirgin etmeye devam ediyor.
Dolardan çıkış sürse bile, bizim gibi gelişen ülkelere fon akışının bu dönemde zor olacağı konuşuluyor. Bu nedenle yabancı bankalar, “rezervlerin geldiği duruma bakarak, Türkiye’de carry trade’in artık cazip olmadığını” söylemeye başladılar.
Hem iç hem dış gelişmeler, piyasanın istikrar kazanacağı konusunda umut vermiyor. Böyle bir iklimde, bağımsız bir Merkez Bankamız olsaydı, “ihtiyatlı bir tutumla resmi faiz, fonlama faizine yükseltilir” diyebilirdik. Böylece daha şeffaf ve etkin bir para yönetimi sağlanırdı.
Ancak mevcut koşullarda “siyasi iktidar istemediği için resmi faiz oranları yükseltilmez” ihtimali daha yüksek görünüyor.