Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı? Küçüklüğünüzde hayal ettiğiniz bir meslek miydi? Oyunculuğa 7 yaşında tiyatroda başladım. Savaş yıllarıydı ve sahnede olmak gerçek dünyadan kaçmak için mükemmel bir yoldu. Ara vermeden devam ettim. Sonra Saraybosna'da konservatuara girdim. Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu oldum. Angelina Jolie'nin yönettiği In The Land of Blood and Honey ile dünyaca tanındınız. Kariyerinizin gelişimini nasıl görüyorsunuz? Çocukluğumda kendimi hep Hollywood’da hayal ederdim. Angelina’nın filmiyle bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Görkemli ama zor bir dünya. Bu film sayesinde özellikle Avrupa’dan sayısız iş teklifi aldım, birçok kapı açıldı. Ve Londra’da bir menajerlik ajansıyla çalışıyorum. Maus filmi de bu ajansla geldi. Türkiye'de birçok dizide rol aldınız. Yolunuz Türkiye'yle nasıl kesişti? Angelina’nın filminden sonra gelen teklifler arasında TRT de vardı. Mavi Kelebekler dizisi benim Türkiye’deki ilk işim oldu ve arkasından burada devam ettim. Film ve diziler yaptım, yapıyorum. alma-terzic  "TÜRKİYE'DE ÇALIŞMA SAATLERİ ÇOK UZUN" Global çapta yayınlanan yapımlarla Türk yapımlar arasındaki fark ne sizce? Sistem ve profesyonellik açısından büyük farklar var. Ama Türkiye giderek büyüyen önemli bir pazara sahip, yabancı işlerle çokça bir araya gelip, daha profesyonel biçimde kendi sisteminizi düzenlemek lazım Türkiye'deki dizi ve sinema sektörüyle ilgili görüşleriniz neler? Neler değiştirilmeli sizce? Dizi süreleri ve dolayısıyla çalışma saatleri çok uzun ve bu ortamda kalite ve yaratıcılık olmaz. Yabancı işlerle yarışmak için bu ve başka bir çok meseleyi çözmek lazım. Türkiye'yle ilgili en unutulmaz anınız nedir? Çok anım var ama en önemlisi beni yabancı olarak gören insanların Bosnalıyım deyince bana kardeş gözüyle bakmaları. Bu gerçekten benim için çok değerli. alma-terzic2 "İNSANLAR BİR ARADA YAŞAYABİLİR" Maus'ta Selma karakterini canlandırdınız... Bosnalı bir oyuncu olarak, Srebrenitsa'yla ilgili bir filmde oynamak neler hissettirdi? Bosna’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde zulme uğrayan binlerce kadın var ve Maus’taki karakteri canlandırırken bu sorumluluğun ağırlığını hissettim. Bu rol için çok araştırma yaptım, bazı kadınlarla konuştum, yazılanları okudum. Hatta kendimi gündelik hayattan izole ettim. İnsanlık, ne yazık ki bir arada yaşamayı beceremiyor ve geçmiş savaşlarla dolu. Maus, bu doğrultuda ne söylüyor bize? İnsanlar bir arada yaşayabilir buna inanıyorum. Ancak karşısındaki kişiyi anlamak ve empati yapmak zorundayız. Çünkü her insan kendi içinde birçok travma ve problemle uğraşıyor. Birini yargılarken bunun farkında olmak çok önemli. Bu film aslında bu durumu göstermeyi amaçlıyor. Ve ne kadar kötü, korkunç bir film olsa da aslında bize o kadar da umut vermek istiyor. Maus, komşuluk, farklı inançlar, aşk, güven, radikalleşme gibi unsurları da düşündürtüyor. Sizi asıl etkileyen ne oldu? En çok her insanın içindeki travmayla savaşması fikri beni etkiledi. alma-terzic3"SAVAŞI BEŞ YIL YAŞADIM" Acıları geride bırakmak ve yeni bir geleceğe sayfa açmak sizce ne kadar mümkün? Bu noktada sanatın rolünü nasıl tarif edersiniz? Savaşı tam beş yıl üstelik çocuk yaşımda yaşadım. Büyük bir travmaydı. İnsan bu travmayla bir sürü negatif şey hissedebilir, psikolojik olarak normal yaşantısını sürdüremeyebilir. Ama aynı zamanda büyük bilgi edindim ve ben bütün bu problemleri mümkün olduğunca pozitife çevirmeye çalıştım çünkü benim travmalar ve acılar işim için gerekli psikolojik malzemeyi bana verdi ve insanları anlamama yardım etti.