37'inci İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen 'Yeşilçam'dan Bugüne' etkinliğinde festivalin bu yılki Sinema Onur Ödülleri sahipleri; yönetmen Aram Gülyüz, öykücü ve senarist Osman Şahin ve Türk sinemasının en özgün sinemacılarından, yapımcı Arif Keskiner, dün Yapı Kredi Kültür Sanat'a bir araya geldi. Buluşmanın moderatörlüğünü sinema yazarı Atilla Dorsay üstlendi. Etkinlikte konuşan Aram Gülyüz, Kore Savaşı'na tercümanlık yapmak için gittiğinde Halit Refiğ ile tanıştığını ve ardından sinema serüveninin başladığını anlattı. Yeşilçam’ın gerçek anlamda ilk sesli filmini çeken Gülyüz "Türkiye’yi ziyarete bir Fransız yönetmen geldi, bize onu gezdirin dediler. İki günde, dört tane Türk filmine gittik; akşam bir bara gittik ve orada dedi ki, ‘Sizin yaptığınız iş filmciliğe çok benziyor. Düşündüm de bizim artistlerden de hep aynı ses çıksa ne kadar komik olur.’ Onunla izlediğimiz dört filmi de aynı insan seslendirmişti o zaman. İşte ben orada dublaja düşman oldum" dedi. iksvyesilcam 'ÖLÜMDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖRMEDİM' Öykücü ve senarist Osman Şahin ise yaşadıklarını ve gördüklerini kağıda döktüğünü belirterek, kendisinin öykülerinde ve senaryolarında fazlasıyla kan ve ölüm olduğu yönünde sitem edenlere şöyle cevap verdi: "Hep sıkışmış insanları gördüm. Ölümden başka bir şey görmedim. Öykülerimden Kızgın Toprak’taki ‘çocuğunu kesen adam’ karakteri, gerçek bir olaydan yola çıkıyor mesela." Otobüs, Kapıcılar Kralı, Selvi Boylum Al Yazmalım, Köşeyi Dönen Adam' gibi filmlerinin yapımcılığını yapan 'Çiçek' lakaplı Arif Keskiner ise 16 yaşında Osmaniye'den İstanbul'a geldiğini, genç yaşında şiir yazdığını ifade ederek, "Bir gün Şükran Kurdakul bana ‘Kötü şiir yazıyorsun’ dedi. Hemen yanındaki Edip Cansever de ‘Çocuğun üzerine gitme, daha çok genç, yaza yaza daha iyisini yapacak’ diye lafa girdi. Aynı masada Yüksel Arslan da vardı. Yeşilçam’a girişim de bu insanlar sayesinde oldu" dedi. yesilcam 'UMUT'UN CANNES MACERASI Oturumda Yılmaz Güney'le ilgili anılarını da paylaşan Arif Keskiner, Cannes Film Festivali'nde katılan ilk Türk filmi Umut'un da ilginç bir hikayesini anlattı: "Sinemacılığa başlamaya Yılmaz sayesinde karar verdim. Yılmaz bir gün 'Ya Arif, 'Umut'u Cannes'a davet ettiler, nasıl göndereceğiz' dedi. 'Bir araştırayım' dedim. O dönemlerde gazeteciyim. Sordum, soruşturdum. Kaçak gitmekten başka yol yoktu. Yılmaz'a, 'Ben Cannes'a gidiyorum. Filmi götüreyim' dedim. 'Valize koyar götürürüz, bizi kesecek halleri yok ya' falan dedim. 'Smokin'in var mı' dedi. Smokini aldık yanımıza. Sonuçta valizleri hazırladık, filmleri koyduk içine. Yılmaz, 3 bin lira para verdi bana. Valizler ağır. Bir hamal geldi aldı valizleri. 'Ağırmış ağabey' dedi. 'Sen götür valizleri, uçağa geçir sana 500 lira vereceğim' dedim. 500 lira o zamanlar korkunç bir para. Sonra hamal geldi. 'Valizleri koydum' dedi. Ardından hamala, 'Aprona iniyorum, valizlerin geçtiğini göreyim, 1000 lira daha vereceğim' dedim. Aşağı indim. Anons edildi. Herkes uçağa biniyor. Camlar açıldı. Hamal geldi yanıma. 'Ağabey bakın, sizin valiz gidiyor' dedi. Üst üste böyle iki tane valiz hakikatten geçmişti. 1000 lira daha verdim. Gayet keyifliyim tabii. Arkadan 'Ariiiifff' diye bir ses. Yılmaz dahil bütün ekip orada... Setçiler, işçiler herkes orada. Ben döndüm onlara 'Her şey tamam işareti' yaptım. Sonra Cannes'a filmi teslim ettik. Filmin gösteriminden önce filmlerin kısımları karışmıştı. Tuncel Kurtiz, İsviçre üzerinden geldi. 5 saatte kısım bağladık. Ben hiç bilmiyordum bağlamayı. Akşam dolu salonda gösterilecekti. Biz de Tuncel'le merakla bekliyorduk, kaç kişi filmden çıkacak diye. Çünkü festivalde, film başladıktan 5 dakika sonra çıkıp başka salona geçiliyor. Sadece iki kişi çıktı. Seyirci bir sevdi filmi. Nasıl bir alkış koptu, bittiği zaman. Tuncel'le ikimiz birbirimize sarıldık, ağlıyoruz. Dakikalarca sürdü o alkış. O zaman dedim ki, 'Ulan ben İstanbul'a gidince her şeyi bırakacağım, sinemacı olacağım.' Öyle başladık." Yılmaz Güney'in 'Umut'tan sonra gösterilen 'Yol' filmi 1982 yılında Altın Palmiye kazanmıştı.