Şükrü Erbaş, şüphesiz şiir dünyamızın en nadide kalemlerinden birisi. İlk şiiri bundan 40 yıl önce 1978'de Varlık dergisinde yayınlandı. Gazeteci-yazar Burak Abatay, şairin bu özel yılı için "Bir Dünya Şarkısı Şükrü Erbaş" kitabını hazırladı. Kırmızı Kedi etiketiyle okurlarla buluşan kitapta 29 yazar, Şükrü Erbaş ile kurdukları bağı anlatıyor. Abatay, usta şairle kurduğu ilişkiyi, "Onun yalnızlığı da, öfkesi de, sevgisi de benim. Sanırım o da ben ve diğer okurlarından, yani sokakta dolanan bizlerden çok şey taşıyor" şeklinde tanımlanıyor. Normalde bu söyleşide Erbaş da yer alacaktı. Onunla Yarın dergisini, 12 Eylül sonrasını, 40 yıllık şiir hayatını, günümüzde "güzelliğe" olan uzaklığı, "devrim"i ve çok sevdiği fıkralarla türküleri konuşacaktık. Ancak, bir gazeteye verdiği söyleşi sonucunda kendisine gelen eleştirilerden dolayı "yorgun" olduğunu iletti Erbaş... Belki de bir süre sessizlik limanında sükunete sığınmak istedi, kim bilir? Biz de Abatay'la birlikte bu usta şair için hazırlanan kitabı konuştuk. Şükrü Erbaş ile kurduğun bağ nedir? Şiir okurlarının şairle kurdukları bağ, sanıyorum ki roman ya da öykü okurlarının yazarlarla kurduğu ilişkiden daha farklı. En azından benim için öyle. Artık her neyse şiirin sahip olduğu, sizi sokaklara da dökebilir, isyanınızı da, sevginizi ya da özleminizi de perçemleyebilir. Şükrü Erbaş’ın şiirine karşı tıpkı diğer okurları gibi böyle bir bağdayım. Onun yalnızlığı benim yalnızlığım, öfkesi benim öfkem, sevgisi de benim sevgim. Sanırım o da ben ve diğer okurlarından, yani sokakta dolanan bizlerden çok şey taşıyor. Şair ile bir okurun kurduğu bağ, şairin okurla kurduğu bağa göre de orantılı. O yüzden Şükrü Erbaş ile kurduğumuz bağ bir hayli güçlü. sukru-erbas-burak-abatay-457x660 Şükrü Erbaş ile ilgili böyle bir kitap yapayım fikrinin doğduğu anı anlatır mısın? Gazeteci Aslı Uluşahin’in kültür-sanat gazetecileri için çok önemli bir yerde olan Celal Üster için hazırladığı kitap cesaret verdi bana. Böyle bir şeyi yapabilir miyim, toparlayabilir miyim diye düşünürken hazırda yapılmışı önüme gelince ben de yapabilirim dedim. Sonrasında Kırmızı Kedi Yayınevi’nin sahibi sevgili Haluk Hepkon’la bir araya gelişimiz, ona projeyi anlatışım... Büyük bir nezaketle tamam demişti bile. İNSANLARA YÜK OLMAK İSTEMEDİ Şairi nasıl ikna ettin? En çok korktuğum da orasıydı. Yayıneviyle anlaşmış, kitap üzerine çalışmaya başlamıştım bile ama bundan Şükrü abinin haberi yoktu. Aradım bir gün, hızlı hızlı söyledim: “Böyle bir kırkıncı yıl armağanı düşünüyorum. Bence çok önemli olacak.” Endişelendim de epeyce, yalan yok. Acaba ne diyecek diye. Dinledi, dinledi ve o babacan sesiyle, “Dur hele dur, beni ölmeden mezara mı koyacaksın? Bir düşüneyim” dedi. Önemli bir laftı, ‘ölmeden mezara konmak’. Sanki bu ülkenin işleyişine yönelik ironiydi, eleştiriydi. Bir dahaki aramamda elimi de kolaylaştırdı bu söz. Bir de çok nazik bir şekilde, insanlara yük olmak istememişti. Onu da anlamıştım. “Asıl insanlar ölmeden böyle şeyleri görmeli. Senin için olduğu kadar edebiyat tarihi için de önemli olacak” gibi bir söz söylediğimi hatırlıyorum. Sonra kabul etti.
serbas3 Şair Şükrü Erbaş.
Kitapta 29 ismin Şükrü Erbaş işe ilgili yazıları yer alıyor... Nasıl seçtin bu isimleri? ‘Edebiyatın arkadaşlıkları’ diye bir şey var. Şiirin, kelimenin dostluğu bu. Ondan faydalandım. Şükrü Abi’den de yardım istedim tabii. En çok heyecanlanan isim kimdi? Yazmak isteyip de yazı gönderemeyen oldu mu? İsmail Küçükkaya çok heyecanlanmıştı. Ama takvimimiz uymadı. Lâl Laleş de öyle. Hicri İzgören olacaktı, birtakım sorunlarla uğraşıyordu, denk gelemedik. Refik Durbaş da yer alabilseydi diye çok istemiştim. Ama olmadı. Daha birçok edebiyatçı ile konuştuk ama şartları bir araya getiremedik. Varlıklarını ve desteklerini bilmek güzel. 'ERBAŞ'TAN ÇOK ŞEY ÖĞRENİYORUM' 4ddefd78-91c6-4da9-8ca5-6c26313446bc Şükrü Erbaş ile ilgili yazıların çoğunda, şairin fıkraları ve türküleri hafızasında tutma gücü öne çıkarılmış. Bunun dışında seni şaşırtan neler vardı? Kitaptaki isimlerden yazılar istediğimde şiir tahlillerinden ziyade dostluğa, arkadaşlığa, bir aradalığa dair şeyler yazmalarını rica ettim. Öyle de oldu. Açıkçası her yazıdan dostluğun ve kardeşliğin ne olduğuna dair güzel şeyler çıkardım. Umarım okur için de öyle olmuştur. Başkalarının yazılarında yeniden tanıştığın Şükrü Erbaş'tan neler öğrendin? Tevazu güzel bir şey. Babacanlık, sevecenlik, kırmamak için sabretmek ama öfkeyi de yumrukta tutmak daha güzel şey. Çok şey öğrenmeye devam ediyorum. Şairin en çok hangi şiiri seni etkiliyor? Belki yalnız bir şiir üzerinden değil de, bir kitap üzerinden bu soruya yanıt verebilirim. Kitaptaki kendi yazımda da bahsetmiştim, Yaşıyoruz Sessizce benim için kişisel de bir öneme sahip. O kitabın varlığı önemli benim için.
burak-abatay-660x660 Burak Abatay, 1 Nisan 1992 tarihinde İstanbul Kadıköy'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Pendik'te, lise eğitimini Tuzla'da tamamladı. 2015 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Uluslararası Ticaret Bölümü'nden mezun oldu. 2012 yılından itibaren BirGün gazetesinde kültür-sanat röportajları ve yazıları kaleme aldı. Varlık, yeni e, Papirüs ve Absent dergilerinde şiirleri yayımlandı.
Kitabın ön sözünde şairi yaşarken yüceltmek gibi bir amaçtan bahsediyorsun. Bu noktada ölümü bekleyip de güzellemeler yapan insanlardan farklı bir yola çıkmışsın. Bunu sağlayan motivasyon neydi? Az evvel de demiştim ya, benim kitabı hayal ederken temel motivasyonlarımdan birisiydi bu. Bu fikri oluştururken de, Ülkü Tamer’in ve Enver Ercan’ın ölümü beni epeyce düşündürmüştü. İki usta ismin kaybı sonrasında BirGün için bir ‘ardından’ sayfası hazırlamıştık. Dostları, o kadar güzel şeyler söylediler ki, keşke görselerdi diye düşünmüştüm. Öte yandan ilk maaşla anneye ve babaya hediyeler alınırdı bizim evde. ‘Bak ben oldum’ demek değildi elbette o. ‘Emeğimle alınterimle kazandığım ilk parayla bana verdikleriniz için teşekkür ederim’ demekti. Biraz da böyle bir şeydi. Edebiyatla bağı olan birisi olarak Şükrü Erbaş’a teşekkür ettim. Bize verdikleri için. Hem de eş dost arkadaş hep beraber. 'BİZİ ARZULARIMIZA YAKINLAŞTIRACAK TEK YOL ŞİİR' Son dönemlerde şiire yönelik, şairlere yönelik anlama çabası da arttı gibi duruyor. Senin görüşün nedir? Sanki şair hep çok bilinmiş de, şiiri hep az okunmuş gibi. Bilmem. Sevgiyi de, özlemi de, öfkeyi de, eylemi de özlediğimiz zamanlardayız. Bizi arzularımıza yanaştıracak tek şey, tek yol belki de şiir. Hikmet Altınkaynak 24 Ocak 2019 Perşembe tarihli Cumhuriyet yazısında şöyle diyor, belki daha net bir cevap olabilir: “Naisbitt’in “Şiir okumak, bilgisayar kullanmaktan daha önemlidir” yargısı da muhteşem. Bilgisayarın çağımızın en büyük buluşu olması, onun da bir hayal gücünden ortaya çıkması ve ondan asla kaçılamayacağı bilinerek bunu şiirle karşılaştırması da övgüye değer. O söylediği için değil, gerçekten de edebiyatın, şiirin önemi bu günlerde daha da arttığı için, 7’den 70’e herkes önce şiir okumalı. Herkes şiir okusaydı, bugün özlemle andığımız Uğur Mumcu belki aramızda olacaktı.”