Derdi, meselesi olan, bugüne temas eden bir oyunu sahneliyorsunuz. Nasıl karar verdiniz bu oyunu oynamaya? Volkan Yosunlu: DasDas'ın kurucu ekibi olarak kendimize repertuvar arayışı içerisindeyiz. Sürekli oyun okuyoruz. Didem Balçın, İlksen Başarır, Mert Fırat ve ben tiyatro ayağını yürütüyoruz DasDas'ın. Güncel metinleri kurcalıyoruz. Daha önce oynanmamış metinleri araştırıyoruz. Çok Satanlar da repertuvarımız için seçtiğimiz metinlerden birisiydi. Ne zaman yapacağımızı bilmiyorduk. Zaten İlksen Başarır'ın çevirdiği bir metindi. Ardından oynamaya karar verdik. ABD dışında da ilk biz oynuyoruz. Bu anlamda da çok önemli. Avrupa prömiyerini ilk biz sahiplendik. Tansu ve Oya'yla çalışmak istediğimize karar verdiğimizde başka metinler de okuduk. Daha sonra biz zaten bu oyunu yapmak istediğimiz için onlarla yapmaya karar verdik. Onlar da okudular ve sevdiler. Benim yöneteceğime karar verdik ve provalara başladık. Geçen yıl aslında provalara başlamıştık ama telifi almamız biraz uzun sürdü. ABD'deki yayınevi de bizi araştırdı. Sonra güvendiler. Telifi geçen sezonun sonlarına doğru aldık. Biz de oyunu eskitmeyelim dedik. Yazın ara verdik. Kafamız da daha iyi demlendi. Sezona da hazırlandık ve 28 Eylül'de prömiyerimizi yaptık.
coksatanlar4 Soldan sağa: Tansu Taşanlar, Oya Unustası ve Volkan Yosunlu.
Olivia daha fazla hırslanarak Ethan'laşırken, Ethan da Olivia'laşıyor. Karşılıklı bir geçişkenlik söz konusu oyunda. Tansu Taşanlar: Hepimizin içinde olan bir şey aslında. Herkes hırslı. Herkes aslında idealist. Biri idealislikte bastırdığı hırsı öne çıkarırken, diğeri de içinde sakladığı idealizmi çıkarıyor ortaya. Birbirlerinin kariyerlerine dokunma halleri. Oya Unustası: Olivia biraz daha içe dönük bir karakter. Hayatı boyunca kariyeri olmamış. Hep başkalarının başarılarını dışarıdan izlemek zorunda kalmış. Ve hayatının tam bu noktasında Ethan ona değerli olduğunu hissetiriyor ve içindeki canavarı uyandırıyor. Başarılı olmayı hissettikten sonra Olivia dönüşmeye başlıyor. 'NEYE GÖRE TAKİP EDİLDİĞİ SORGULANMIYOR' Oyun, 'değer' kısmını da sorguluyor. Çok satmak, çok beğeni almak, popüler olmak, konuşulmak gibi... Bugünün 'değer' kavramına nasıl bakıyorsunuz? V.Y.: Dramaturjiyi şunun üzerine kurduk: Aslında her iki tarafın da haklı olduğu ve haksız olduğu yanlara mesafeli yaklaştık. Bir taraf tutmadık rejide ve oyunculuk biçiminde. Ethan'ın popüler olmak gibi değerlerini yüceltmeyi seçmedik. Olivia'nın yaşamı gibi kaliteli olup, kendini saklayıp, özgüvensiz bir halde birilerinin ona kendi gerçek değerini verene kadar piyasa koşullarının kriterlerini kabul etmeme halini de savunmadık. Biz aslında bu iki duruma da nesnel yaklaşmayı tercih ettik. Çünkü bir yargıda bulunduğumuz zaman, kendimizi yargılamış olacağız. Buradaki mevzuda anlatılan her iki değer de, aslında hepimizin içinde var olan şeyler. Biz de yaşıyoruz. Instagram'da bilmem kaç takipçimiz arttığı zaman mutlu oluyoruz. Ama insanlar neye göre takipçimiz oluyor, bunu sorgulamıyoruz. Bir dizide oynamak takipçi sayısını artırıyor. Ama o insanlar gerçekten sevdiği için mi takip ettiği kişiyi hayatına katıyor, yoksa dizideki karakteri sevdiği için mi? Bunu bilmiyoruz.
coksatanlar7 Volkan Yosunlu, Tansu Taşanlar ve Oya Unustası ile DasDas Sahne'de buluştuk...
Tiyatro gibi aslında sosyal medya. Katharsis oluyor. Kendi yaşamak istediği hayatları, takip ettikleri ünlüler aracılığıyla hissetmeye çalışıyorlar... Ethan da bu durumun matematiğini çözmüş gibi gözüküyor. V.Y.: Sistemi çok iyi çözmüş. T.T.: Bunun doğru, yanlış yönüne bakmıyoruz. Sadece sunuyoruz. O.U.: Hayatın içerisinde olduğu gibi karakterler için de siyah, beyaz yok. Her şey gri. 'KABUL GÖRME HALİ İSTENİLEN BİR ŞEY AMA...' Son dönemlerde post-truth (gerçek-ötesi) çokça inceleniyor. Oxford Dictionaries, İngilizce’de 2016 yılının kelimesi olarak ‘post-truth’u seçti. Oyunun yine içerdiği olgulardan birisi de o. 'Kime göre, neye göre' kalıbı, hayatta edinmeye çalıştığımız kimlikler bazında çok belirleyici. Katılır mısınız? V.Y.: Ben şöyle düşünüyorum, evet bir genel geçer ve kabul görme hali istenilen bir şey. Bunu Twitter hesabınızdan neler yazdığınızla, gündelik hayatınızda hangi kampanyalara dahil olduğunuzla ya da olmadığınızla, hangi siyasi demeçleri verdiğinizle birlikte genel kalıp içerisinde tek tipleştirecek çok şey var. "Haydi gel bunun içine gir ve bu sınırlar içinde beğenini topla, ederini bul, aslında sen böyle birisi ol ki, hayattaki devamlılığın sürsün" sunumu var. Ama bireysel olarak bunun içinde ne kadar var olur ya da olmayız karakterimizle ilgili. Ne mesleğimizle ne arkadaş çevremizle ne birlikte iş yaptığımız insanlarla ilgili değil. Kendi karakterimizle ilgili. Yaşadığımız toplumla bağ kuruyor ve buna dair bir cümlemiz varsa ve bunu kendi beynimizin ve kalbimizin süzgecinden geçirebiliyorsak buna uymamış oluyoruz. Orada da anahtar özeleştiri... V.Y.: Aynen öyle. "Ben hayatta ne yapıyorum, hayatın içindeki varlığım nasıl bir varlık" hesaplaşmasını yapmalıyız. Ben bireysel olarak bunun hesaplaşmasını iyi yaptığımı düşünüyorum. Bu hayatla kurduğum bir bağ var ve mesleğimle bu bağı denk getirmek istiyorum. Sahne üstünde, yönetmenliğimde ya da oyunculuk hayatımda kurduğum cümlelerle, Twitter'da yazdığımın özdeş olmasını istiyorum. coksatanlar Sizi rahatsız eden şeyler, bu süreçte işinizi yapmanıza engel olabiliyor mu? T.T.: Tabii ki oluyor. Twitter'da şöyle tipler var. "Ona üzüldün ama, buna neden üzülmedin" diye yazıyorlar. Ya ne biliyorsun? Ben Instagram'a çok fazla fotoğraf koyan bir insan değilim. Çünkü ne kadar koyarsanız, insanların size dokunmasına o kadar imkan veriyorsunuz. Küsenler oluyor. Sevilmek, beğenilmek, takip edilmek mutlu edici bir şey. Twitter'da yazdıklarınız işinize engel oluyor mu? Maalesef, günümüz Türkiyesi'nde böyle bir şey mevcut. Bizden ve sizden ayrımı var. Ben iki kısımda da değilim. Ben kendimim. Futbol takımı tutar gibi bir partiyi sahiplenmiyorum. Tuttuğum takım Fenerbahçe, aşırı fanatiğim. Ama Aziz Yıldırım bir hata yaptığında "Hatalısın" diyebiliyorum. İnsanlar körü körüne takıldığı için yapamıyor, siz yapınca da belli bir incelemeye giriyorsunuz. O.U.: Bence bizim insanımız aynaya bakmak yerine "başkaları ne yapıyor"a bakıyor. Sorun burada. 'DİJİTALİ DEĞİL, KAĞIDI SEVİYORUZ' Oyunun ismi olan 'Çok Satanlar' önemli bir kesim tarafından ön yargıyla yaklaşılabilecek bir tabir. Bununla ilgili enteresan bir durum yaşandı mı? V.Y.: Aslında oyunun gerçek ismi 'Yabancılarla Seks'. Biz bunu 'Çok Satanlar' olarak uyarladık. Seyircinin de farklı bir durumu var. Kimisi bunun daha keyifli olduğunu düşünüyor. Kimisi de ön yargıyı sildiğimiz için doğru bir karar olarak görüyor. Çünkü bir ön yargı oluşturabilirdi 'Yabancılarla Seks'. Bu ön yargıdansa seyircinin hikayeyle ilgilenmesini istedik. Bence bu, bizim oyunumuz için artı bir şey. Seyircinin 'Çok Satanlar' ironisiyle ilgilenmesi de güzeldi. T.T.: Adını değiştirerek, popüler kültürü kullanmamayı da tercih etmiş sayılabiliriz. Oyunun içinde eleştirdiğimiz şeylerden birisi de oydu zaten. coksatanlar6 Oyunda dijital yayın ile matbu yayın arasındaki farka da değiyorsunuz. Sizin bu seçenekler arasındaki tercihiniz nedir? O.U.: Ben basılı seviyorum. O kadar hızlı yaşıyoruz ki artık her şeyi. Bazı şeyler yavaş ve anlamlı kalsın. T.T.: Ben kitapları da gazeteleri de senaryoyu da telefondan okumayı sevmiyorum. Telefonda okuduğunuz şeyin altını çizemiyorsunuz. V.Y.: Kağıt her zaman iyidir. Bir kağıt belki bir aylık bir kağıt ama aslında binlerce yılın kağıdı. Binlerce yılın bilgisi. Teknolojiye de böyle bakabiliriz ama ona dokunduğumuzda aynı hissi yaratmıyor. Burada ben binlerce yıllık bir insanlık bilgisine dokunmuş hissediyorum, kağıda dokununca. 'İNSANLARIN HAYATINDA HANGİ İZİ BIRAKTIĞI ÖNEMLİ' Kadim sorudur: "İyi olan popüler, popüler olan iyi olmak zorunda mıdır?" Oyun da bunu sorguluyor. V.Y.: Ethan'ın cümlesi gibi düşünüyorum: "Popüler olan şeyin iyi olmak zorunda olduğunu ya da bunun geçerli olduğunu düşünmüyorum." İyi olan bir şey de popüler olabilir. Da Vinci de, Picasso da popüler. Ama X popçusunun popülerliği böyle bir şey değil. Zaten insanların hayatında hangi izi bıraktığı önemli. İyi ve popüler olan şey birbirinden ayrılabilir. İyinin popülerleşmesi her zaman yeğlediğimiz bir şeydir. Bizim oyunumuz seyircisini artıran bir oyun. Popülerleşiyor, ama iyilikle popülerleşiyor. T.T.: Çok iyiyse bir şekilde popülerleşebiliyor. Ne olursa olsun adını duyuramayan şeyler de oluyor. Bazı şeyler popüler olduğu için iyi sayılıyor. Orada bir yanılgı var. O.U.: En azından farkındalık sahibi insanlar iyi olanı görüyorlar. coksatanlarr