Araştırmalarını Atatürk ve Cumhuriyet tarihi üzerine yoğunlaştıran tarihçi yazar Sinan Meydan yeni kitabı ‘Hafıza’yı “unutturulmak istenen yakın tarihimizi hatırlatarak Türk toplumunun ‘milli hafızasını’ tazelemek için yazdım” diye anlattı. Meydan ‘Çünkü milli hafızamızı kaybedersek Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni de kaybederiz’ uyarısıyla bu kez ‘özellikle yakın tarihimizin gerçeklerini unutmayın’ diye seslendi. SÖZCÜ’deki tarih yazıları ilgiyle okunan Sinan Meydan’la İnkılap Yayınevi’nden çıkan son kitabı Hafıza’yı konuştuk... ORTAK TARİH, MİLLİ HAFIZA - ‘İnsan unutur tarih hatırlatır’ diyorsunuz. Hafıza kitabı yakın tarihimizi hatırlatıyor... İnsan hafızası kalıcı değil, insan zamanla unutuyor. Kim insan çabuk, kimisi geç unutuyor. İnsanların bireysel hafızaları dışında bir de toplumların ‘ortak hafızaları’ var. Halkın ortak hafızası ‘ortak tarihle’, ‘ortak kültürle’, ‘ortak dille’ şekilleniyor. Tarihle, kültürle, dille şekillenen ‘ortak hafıza’, toplumları milletleştiriyor. Ortak hafızanın oluşumunda ‘ortak tarihin’ rolü çok büyük… Bir toplumu oluşturan bireylerin ‘ortak tarihi’ o toplumun ‘milli hafızası’nı oluşturuyor. Ben bu kitabı Türk toplumunun ‘milli hafızasını’ tazelemek için yazdım. Bu nedenle kitaba ‘Hafıza’ adını verdim. 2019’da SÖZCÜ yazılarımın çoğunda unutturulan tarihi olayları yazdığımı fark ettim. Kitap bu farkındalıkla ortaya çıktı. TARİH VE MATEMATİK - ‘Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni tarihten çıkardığı derslerle kurdu’ diyorsunuz... Atatürk hem dünya tarihini, hem de o tarih içinde Türk tarihini çok iyi biliyordu. Çünkü Atatürk’ün ömrü boyunca okuduğu 5000’e yakın kitabın 879’u tarihle ilgiliydi. Atatürk’ün Atatürk olmasında iki bilim dalının çok belirleyici etkisi var; matematik ve tarih… Matematik, analitik düşünmesini, tarih ise geçmiş tecrübelerden yararlanmasını sağladı. Atatürk, her şeyden önce insanlık tarihinin nereden nereye nasıl geldiğini, devletlerin nasıl yükselip nasıl çöktüğünü iyi biliyordu. Atatürk gerçekten de tarihten aldığı derslerle Cumhuriyeti kurdu. Bunun içindir ki Osmanlı’nın yanlışlarını tekrarlamadı. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, Atatürk’ün kişisel bir ütopyası değil, tarihten aldığı derslerin eseridir. Türkiye Cumhuriyeti, tarihin, çağın ve aklın zorunlu sonucudur. Örneğin Atatürk, tarihten aldığı derslerle laik bir milli devlet kurdu. Halifeliğin kaldırılması, Harf devrimi, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması gibi tüm devrimleri tarihten aldığı derslerin eseridir. - Okurlara ‘Milli Hafızamızı silmelerine izin vermeyelim” diye sesleniyorsunuz... Milli hafızamızı sildirmemek için “yakın tarihi” doğru bilmek gerekir. II. Abdülhamit’ten Vahdettin’e, Atatürk’ten Menderes’e yakın tarihi çok iyi bilmek gerekir. Eğer yakın tarihimizi iyi bilirsek hiç kimse “milli hafızamızı” silemez.

Başkanlık sistemi ile filen meşrutiyete geri döndük

- 29 Ekim’i nasıl özetlersiniz? Cumhuriyet, 20. yüzyılın başında Atatürk’ün, binlerce yıllık Türk siyasi tarihindeki olağanüstü birikimden çıkardığı “milli egemenliğe” dayalı siyasi rejimdir. Atatürk’ün dediği gibi “Türk milletinin karakterine en uygun yönetim şekli” Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet’in ruhu laiktir. Türkiye Cumhuriyeti de “laik” bir Cumhuriyet’tir. Laikliği yok edilmiş bir Cumhuriyet’in hiçbir kıymeti yoktur. Bu arada Türkiye’nin başkanlık sistemi ile filen Cumhuriyet’ten meşrutiyete geri döndüğünü de söylemeliyim.
Tarihçi yazar Sinan Meydan, hafızasına kazınan en özel 29 Ekim anısını şöyle anlattı: “Lisede okuduğum “ulusal egemenlik” ve “Atatürk” konulu şiirler. Hâlâ anımsarım.”
- Atatürk’ün 29 Ekim ya da kutlamaları için özel bir isteği var mıydı? Atatürk, Cumhuriyet bayramlarının millet tarafından büyük bir coşkuyla kutlanmasını isterdi.

Atatürk’ü unutturmak için ‘Milli hafızamızı’ siliyorlar

- Kitapta “Bize Atatürk’ü ve yakın tarihi  unutturmak isteyenler ‘milli hafızamızı’ silmek istiyorlar” diyorsunuz. Bu nasıl mümkün? Bizim, modern anlamda millet-ulus olma sürecimiz I. Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve sonrasındaki Cumhuriyet Devrimi’nin eseridir. Türk Ulus Devleti’nin baş mimarı da Atatürk’tür. Atatürk, Cumhuriyet Devrimi ile “kuldan birey”, “ümmetten millet”  oluşturdu. Atatürk, “Türk ulus kimliğini” Türk tarihiyle belirginleştirdi. Başka bir ifadeyle “hafıza-i enam”ı (halkın hafızası) “ulusal tarihle” şekillendirdi. Atatürk, “Türk milletini” tanımlarken “tarihsel akrabalığa” ve “zengin bir hatıra mirasına” vurgu yaparak “ulusal tarihle” ulus inşa etmek istedi. Millete, “milli tarihle” “milli hafıza” oluşturdu. İşte bugün bize Atatürk’ü ve “yakın tarihi” unutturmak isteyenler, “ulus bilincimizi” oluşturan “milli hafızamızı” silmek istiyorlar. Cumhuriyet’in “millet hafızası” yerine Osmanlı’nın “ümmet hafızası”nı yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. Bunun için “halkın hafızasını” kurgusal bir tarihle ve “dinle” yeniden şekillendiriyorlar. GEÇMİŞİ SİLMEK... - Hafızamızı silip yeniden biçimlendirmek nasıl gerçekleşebilir? George Orwell’in 1984 romanını okumuşsunuzdur. Orada bir diktatörlük var, adı Okyanusya… Okyanusya iktidarı, toplumu istediği gibi şekillendirmek için sadece “bugünü” değil “dünü” de kontrol etmek istiyor. Bunun için insanların “ortak hafızasını” silip yeniden biçimlendiriyor. Peki, ama 1984 romanındaki bu “geçmişi silip unutturma” işi gerçekte mümkün mü? Belki istenmeyen geçmişin tamamının değil, ama parça parça belli başlı olaylarını, kişilerini silmek ve zamanla unutturmak mümkün. Toplumsal hafızayı silmek için tarihi gerçekleri silmek, unutturmak gerekir. Nitekim, hem dünya tarihinde, hem de bizim tarihimizde bunu deneyenler oldu. Kitapta da anlatıyorum. Örneğin II. Abdülhamit, 1893’te sıbyan mekteplerindeki “tarih dersi” ile rüştiyelerdeki “Tarih-i Umûmî” dersini kaldırıldı. II. Abdülhamit’in emri üzerine 1904’te tarih dersi ilkokul programlarından tamamen çıkarıldı. Bunun yerine müfredatlara kısa bir “Osmanlı Tarihi” dersi ile bolca “ahlak” ve “din dersi” konuldu. Bütün bu düzenlemelerin amacı “saraya sadık ve itaatkâr bir Osmanlı tebaası” yaratmaktı. Görülen o ki, II. Abdülhamit, “hafıza-i enam”ın tarihle şekillenmesinden korktu; “halkın hafızasını” dinle şekillendirmek istedi. Bu nedenle tarih derslerini yasakladı. Böylece ortak hafızayı silmeyi denedi. - 2019 yılı Milli Mücadele’nin 100. yılı. Siz kitapta milli mücadelenin başlamasındaki Atatürk etkisinin gizlenmek istendiğini söylüyorsunuz... Hep söylüyorum. ‘Yeni Türkiye’ye yeni bir tarih yazıyorlar. Bu yeni tarihte Atatürk’ün etkisini mümkün mertebe azaltarak onun yerine alternatif kahramanlar icat etmeye çalışıyorlar. Örneğin, tescilli bir “vatan haini”-ki, kitapta belgeliyorum bunu- Vahdettin’e bile Milli Mücadele’den ciddi bir paye verilmek isteniyor. Yani, bir taraftan Milli Mücadele’deki Atatürk etkisi azaltılırken, diğer taraftan Milli Mücadele’yi yok etmek için elinden geleni yapan Padişah Vahdettin’in Milli Mücadele’yi başlattığı iddia ediliyor. Peki, bu uyduruk tarih başarılı olabilir mi? Belki belli bir süre bu tür uyduruk tarih tezlerine inananlar olabilir, ancak uzun vadede Milli Mücadele’deki Atatürk etkisini silmek ve başka yapay etkiler yaratmaya kalkmak başarısızlığa mahkûm bir çabadır. ORTADOĞU’YA BAKIN - Milli mücadelenin yüzüncü yılını “Atatürk ve Bağımsızlık Yılı” olarak kutlayalım önerisinde bulunmuştunuz... Evet! 1 Ocak 2019’da SÖZCÜ’de yazdığım yazıda bunu teklif ettim. Ancak hiç kimseden ses çıkmadı. Milli Mücadele dünyada emperyalizme karşı verilen ve başarılı olan ilk bağımsızlık savaşıdır. Bütün mazlum milletlere yol gösteren bir bağımsızlık pusulasıdır. Milli Mücadele’nin ve sonrasında kurulan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar değerli olduğunu anlamak için bugün hala ezilen, sömürülen İslam ülkelerine ve Ortadoğu’ya; Irak’a, Suriye’ye bakmak yeter de artar bile… Maalesef, 1919 ruhuna yakışır bir yüzüncü yıl yaşamadık.Bu bilinçsizlik, bu vefasızlık hayra alamet değil! Hande ZEYREK / SÖZCÜ