Derviş Zaim’in 1992 yılında Yunus Nadi Roman Armağanı’nı kazanan Ares Harikalar Diyarında adlı romanından sonra kaleme aldığı ikinci eser olan Rüyet, insan ruhunun anlam bulma ve kendini oluşturma çabasını ele alıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Rüyet, Sibirya’ya kadar uzanan zorlu yolculuğuyla büyük bir serüven, tuzaklar ve sürprizlerle dolu derinlikli bir roman. Romanın baş kahramanı Sine adlı bir mimarın gözünden anlatılan hikaye, İstanbul’da günümüzde geçiyor. Sine, amcalarının yönettiği bir mimarlık/mühendislik şirketinde çalışmaktadır. Ancak şirketin borçları, mimarlık ve inşaat faaliyetlerinin günümüzdeki işleyiş biçimi onu gittikçe daha fazla rahatsız eder. Hayatının labirentinden bir çıkış yolu ararken eline hiç yayımlanmamış, yarım kalmış bir Birinci Dünya Savaşı hatıratı geçer. Hatıratta yazılanlarla kendi hayatı arasındaki küçük paralellikler dikkat çekicidir. Sine, bu metinle olan etkileşiminde ruhunu huzura erdirecek bir ipucu bulabilecek midir? HÜSN-Ü AŞK'TAN ETKİLENDİ Rüyet’i kaleme alırken etkilendiği kaynaklardan birinin de Şeyh Galip’in Hüsn-ü Aşk mesnevisi olduğunu söyleyen Zaim, divan edebiyatının son büyük eserlerinden biri olarak adlandırılan bu mesneviyi ele alarak, onu roman sanatının olanakları ile yeniden yazmaya ve inşa etmeye girişmiş. “Eğer tecrübelerim beni yanıltmıyorsa, roman sanatı içinde batılı geleneklere olduğu kadar doğulu kaynaklara da yaslanmanın sahih ve hakiki bir yapıt üretmek bakımından sağlıklı olabileceğini düşünüyorum” diyen Zaim, “Rüyet sadece büyük şair Şeyh Galib’in divan edebiyatının son büyük eseri olarak kabul edilen mesnevisine selam göndermekle yetinmiyor, onun yanı sıra Spinoza’ya, Batılı roman biçimlerine, yirminci yüzyılın Batı kökenli çağdaş sanat düşüncesine de yer veriyor. Çünkü bütün bu yelpaze insanlık hazinesinin ve üzerinde durduğumuz topraklarda yaşayanların ortak mirası konumunda bulunuyor” diyor.