Özellikle Pandemi döneminde müzik ve kültür sanat sektörü şekil değiştirdi. Farklı platformlardaki sunumlar sizce müzik emekçilerini hangi yönde etkiliyor? Dijitalleşme hayatımızın her alanında artık gücünü iyice göstermeye başladı. Bu müzik için de geçerli. Elbetteki dijital projeler hayatımızda olmaya ve ağırlık kazanmaya devam edecek. Kendi adıma önemli olduğunu düşünüyorum özellikle bu pandemi sürecinde bir şekilde dinleyicilerimizle buluşmamızı sağlayan bir mecra olması bakımından değerliydi. Ama uzun vadede bir müzisyen olarak dinleyicimizle bire bir buluştuğumuz konserlerin yerini tutması çok zor diyebilirim. Bizler de herkes gibi yeni çağa ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yeni normalde yeni kurallarla konserler yapılmaya başladı. Siz sahne çalışmalarına başladınız mı? Pandemi öncesine göre şu an eğlence dünyasını sahneden nasıl gözlemliyorsunuz? Sahne çalışmalarına alınan önlemler doğrultusunda başladık. Pandemi döneminde zoom üzerinden de bir konser yapmıştım ama geçtiğimiz günlerde İstanbul’da uzun süreden sonra tekrar sahneye çıkmak büyük keyifti. Tabii şu an sezon gereği güney illerindeki sahne çalışmalarımız yoğunlaşmaya başladı. Bodrum’da her hafta müzikseverlerle buluşmaya başladım. Bayram boyunca da sahnede olacağım. Organizasyonlar şu an pandemi dolayısıyla kısıtlı kapasitelerde ve sosyal mesafe önlemlerine azami dikkat edilerek yapılıyor ama bunun dışında izleyicilerin sıcak ilgisi hala aynı. Dinleyici ile birbirimizi çok özlemişiz. Siz bu süreçte Dulce Pontes, The Weather Girls, IMA, Viktor Lazlo ve dünyaca ünlü daha birçok isimle instagramda bir araya geldiniz. Bu isimlerle ortak bir projede yer almak nasıl bir his? Muhteşem. Her biri dünya çapında çok önemli işler yapmış uluslararası isimler. Şu ana kadar güzel bir dünya turu yaptık. Devam etmeyi de çok arzu ediyorum. Hem o ülkenin ve sanatçının kariyerindeki en özel şarkıları birlikte söyledik, hem de kimi zaman Türkçe şarkılarda birlikte düet yaptık. İzleyicilerin de ilgisi bizleri çok mutlu etti. Şu ana kadar, İspanya’dan La Casa De Papel’in jenerik şarkısı “My Life is Going On”a hayat veren Cecilia Krull, Almanya’dan“It’ s Raining Men”, “Hit The Road Jack”, “I Am So Excited” gibi 80'li yılların unutulmaz disco hitlerine imza atan The Weather Girls’den Dynelle Rhodes, Fransa’dan 80’lerden beri Avrupa’nın en ünlü şarkıcılarından biri olmayı başaran, moda ikonu Viktor Lazlo, Güney Afrika’dan muhteşem ses, soprano Pumeza Matshikiza, Belgrad’dan Balkanların yükselen yıldızı Lena Kovacevic, Londra’dan 30’lu ve 40’lı yılların armoni vokal popunu günümüz anlayışıyla yorumlayan The Puppini Sisters’dan Marcella Puppini , Kanada’nın superstarı IMA, Hindistan’dan dünyaya açılan Bollywood şarkılarının sesi Arunaja, Yunanistan’dan Stan Antipariotis, Fado’nun divası Portekiz’in dünyaya armağanı Dulce Pontes ve Ortadoğu’nun Frank Sinatra’sı olarak anılan Omar Kamal ile bir araya geldik. Yakında yine çok özel isimlerle buluşmaya devam edeceğiz. Gelelim son single çalışmanıza, Bir cover şarkı olarak yıllar sonra neden Derbeder? Soner Arıca’yı ve Derbeder şarkısını 90’lı yılların başından bu yana severek takip ediyordum. Hatta sahnede Soner Arıca’ya kısa bir süre vokal de yapmıştım. Şarkı bence tüm zamanlara hitap eden zamansız bir şarkı. Batu Çaldıran’ın dokunuşu ile de yeni bir soluk geldi. Şarkının ne anlattığını ve duygusunu hissettiğinizde ruhunu da koruyorsunuz. Klibi de Murad Küçük çekti. Umarım dinleyiciler benim yorumumdan da keyif alır. Ajda Pekkan’dan Leman Sam’a, İtalyan tenor Alessandro Safina ve Patrizio Buanne gibi birçok efsaneyle aynı sahneyi paylaştınız. Bu iş birlikleri sizin için ne ifade ediyor? Seyirciyle bağlantı kurabilmek, neyi nasıl söylemeniz gerektiğiyle ilgili önemli deneyimler yaşadım. Sahne üstünde bir usta ile birlikte olmanın size verdiği farklı enerji, müthiş bir şey. Sahne öncesi, üstünde ve sonrasında bile neler yapılıp yapılmaması gerektiğiyle ilgili önemli tecrübeler edindim. Klasik kökenlisiniz. Siz kariyerinizde hangi isimlerden etkilendiniz? Bu topraklar müzikal anlamda çok zengin. Ben eğitim olarak opera şan eğitimi aldım. Yıllar içinde pop müzikten caza birçok tarzda ve dilde şarkılar söylüyorum. Her birinde farklı bir ruh ve hissiyat var birbirinden ayırmam çok zor. Çocukluğumdan bu yana Türkiye’den Barış Manço, Tanju Okan, Cem Karaca, Sezen Aksu, Dario Moreno, Yurt dışından ise Tom Jones, Frank Sinatra, Adriano Celentano, Charles Aznavour, Dalida, Mina şarkıları dinleyerek büyüdüm. Hala da sahnede keyifle söylüyorum. Her stilin kendine has özellikleri var, stil bilginiz yerindeyse ve sesiniz stil değişiklerine uygunsa farklı tarzlar arasındaki geçişler bir şarkıcı için çok keyifli. Kaç dilde söyleyebiliyorsunuz? O dilleri gerçekten konuşuyor musunuz? Hâkim olduklarım, konuşup yazıp okuduğum diller, İtalyanca, Fransızca, Yunanca ve İngilizce. İspanyolcayı diğer dillere yakınlığı olduğu için anlayabiliyorum. Birden fazla dil bilen ve şarkı söyleyebilen bir tercüman da aynı şeyi yapabilir. Fark, o şarkıları nasıl yorumladığınız, kendi üstünüze nasıl oturduğuyla ve onu nasıl taşıdığınızla alakalı bence. O dildeki şarkının ruhunu ve kalitesini doğru şekilde yansıtıp, karşınızdakine de hissettiriyorsanız, dilinin ne olduğunun önemi azalıyor. Müzik sizin için bir ülke olsa hangisi olurdu? Kendi ülkemden sonra sanırım en çok İtalya. Hem operanın beşiği olması hem mutfağı hem de sıcak insanları beni cezbediyor. Akdeniz ülkesi olması, coğrafyası, tarihi ve kültür sanat hayatı beni en çok kendine çeken ülkelerin başında geliyor. Derbeder’den sonra yakında yeni projeler var mı? Derbeder’in ardından önümüzdeki ay Barış Manço’dan “Evelallah” şarkısına klip çekmeyi ve en kısa zamanda yayınlamayı planlıyoruz. Ardından da yabancı bir şarkı yayınlayacağım. Hem dijital hem de bu süreçten sonra sahne için yaratıcı ve yeni projeler üzerinde konuşuyoruz.