Bu filmde Özdemir Atman'ı, yani Farah Zeynep Abdullah'ın filmdeki babasını oynuyorsunuz... Filmi, Özdemir Atman'ın penceresinden nasıl değerlendiriyorsunuz? Yönetmenimiz Ahmet Katıksız, Türkiye’mizin atlara fısıldayan adamı Özdemir Atman Beyefendi’yi bütün samimiyetiyle anlatmıştır. Sanırım Özdemir Bey de filmi görebilseydi çok başarılı bulurdu. Kızlarından, yakınlarından ve onu tanıyanlardan gelen eleştiriler fazlasıyla olumlu. Şaşırtıcı derecede gerçekçi bir Özdemir Atman canlandırmasıyla karşılaştıklarını sıklıkla vurguladılar. Özdemir Atman’ı anlamaya çalışmak için babası Ahmet Atman’ı da bilmek gerekir. Mustafa Kemal Atatürk’ün komutanlığındaki Türk ordusunun süvarilerinden biridir Ahmet Yüzbaşı. Bağımsızlığın kazanılmasından sonra Türkiye’de atçılığın simgesi olarak Atman soyadını seçmiştir. Oğlu Özdemir, inşaat mühendisliği bölümünden mezun olmuş olsa da atlara uzak kalamamış olacak ki veterinerlik fakültesinde derslere, operasyonlara girmiş, bu canlının anatomisi ve fizyolojisi üzerinde çalışmıştır. Özdemir Bey’in bu canlıyı bu kadar iyi tanıyor, teninden, gözünden, psikolojisinden onun ne durumda olduğunu anlıyor oluşu onun meziyetidir. Doğumlarından itibaren anatomik yapılarını not etmiş, neredeyse her canlısı için büyük bir titizlikle günlük tutmuştur. Diplomalı olmasa da dönemin atçılık üzerine yetiştirdiği en önemli veterinerlerden biridir. Adaletli, yatıştırıcı, iyileştirici bir kişiliktir Özdemir Atman. Yanında çalışan her insanın önce arkadaşı sonra işvereni olmuştur. Bir koşu öncesi, at sever bir dostunun favori atının koşuya giremeyeceğini öğrendiğinde gece yarısı yatağından kalkıp atı görmeye gitmiş ve tedavi ederek yarışa katılmasını sağlamıştır. Dostunun 'Sen gerçekten çok acayip birisin Özdemir, başka biri olsa sadece kazanmayı düşünürdü' sözlerine şöyle karşılık vermiştir: 'Senin atın yokken benimkinin de hiçbir önemi yok.' Özdemir Bey’in katmanlarını oluşturan bu meziyetler, çekimlerde iki-üç sahnede mükemmel anlatılmış olmasına rağmen filmde görülmüyor. Doğrusu ben Özdemir Bey adına çekilmiş olan bu sahneleri aradım. Elbette ki bu bir seçimdir. Şüphesiz bu film yönetmen Ahmet Katıksız Beyefendi’nin filmidir. Mareşal Fevzi Çakmak'ın yaveri, Ahmet Atman'ın oğlu olan ve 1967-90 yıllarında Türkiye Jokey Kulübü Başkanı olarak görev yapan Özdemir Atman rolü için ne gibi hazırlıklar yaptınız? Yakın bir dönem olduğundan çok sayıda belge ve hatta belgeseller var. Hem görsel hem yazılı basın araştırmaları… Ama en önemlisi; Atman Ailesi’nin ve yakınlarının anlatımları bana yol gösterip önümü açtı.
fikret-kuskan4 Filmde Kuşkan ile birlikte Farah Zeynep Abdullah da rol alıyor.
Fikret Bey, gerçek hayatınızda atla atlarla yolunuz kesişti mi hiç, "Bir atım olsa" diye düşündüğünüz oldu mu? Elbette kesişti. Atlar, en çok sevdiğim canlılar arasındadır. Binicilik, atçılık üzerine herhangi bir eğitim ve terbiyem olmamasına rağmen ben bir ata, at bile diyemiyorum. Kaldı ki hayvan hiç diyemem. Bu canlı benim için insanın en yakın arkadaşı. Duyguları bu kadar birbirine yakın iki canlı daha olamaz diye düşünüyorum. Daha da ileri giderek; çoğu insandan bile duyarlı, hassas, incelikleri olan bir canlı o. Ruhuna dokunabilmeyi becerebilirseniz ya da kendisi size izin verirse; sizi anneniz ya da oğlu, yareni gibi korur. Bir bakmışsınız ikiniz bir olmuş tüm maniaları geçmiş olursunuz. ÖMER BEY BENİ İKİ KERE ÜZERİNDEN ATTI Kamera önünde bir atlı anınız var mı? Elbette... Bunu bizzat 1990’da İki Başlı Dev filminin çekimlerinde yaşadım. Kaldı ki o sette, Ekin Koç’un bu filmin setinde olduğu kadar şanslı da değildim. Bold Pilot’tan kat kat sinirli, katı kuralları olan, her an kendini de beni de sakatlayabilecek Ömer Bey ile Bursa Atlı Spor'da çekime gittiğim gün karşılaştık. Hatta Ömer Bey’i ilk görüşümden sadece iki saat sonra, onu hiç tanımadan, üstüne beni kabul etmesini dilemek zorundaydım. Ne seyisini ne sahibini… Jokeyinin dışında hiç kimseyi sırtına almayı kabul etmemiş, üç yaşında, yeri göğü inleten bir erkekti. Ona 3-4 metreden fazla yaklaşma ihtimaliniz yoktu. Biz Ömer Bey’le çok tehlikeli üç gün geçirdik. Kendimden çok ona bir zarar gelmesinden korkuyordum. Çünkü Boldy gibi o da bir şampiyondu. Çok zor saatler geçirdik. Beni iki kere üzerinden attı. Sırtındayken kulağına eğilip 'Ne olur Ömer, yüzümü kara çıkarma, ikimize de bir şey olmasın. Lütfen bana yardım et' diye yalvardığımı hiç unutamam. Beni anladı, sevdi, kabul etti. Sonuçta 1 + 1 = 1 olduk Ömer Bey’le. Böyle bir canlının yarenim olmasını çok isterdim. Ama oldukça büyük bir sorumluluk. Bunu görünce beceremeyeceğimi anladım. Eğer beceremeyecekseniz kendinizi de böyle bir canlıyı da üzmeyeceksiniz. fikret-kuskan7 Filmde anlatılan efsane yarış atı Bold Pilot gerçekten de önemli yarışlarda koşmuş bir at... Onun yarışlarını hiç izlediniz mi, hipodroma gittiniz mi? Hipodroma hiç gitmedim. At yarışları konusunda hiç bilgim yoktu. İlgimi de çekmemişti. Ta ki bahsettiğim filmin setinde Ömer Bey’le karşılaşıncaya kadar. Sonrasında ne Halis Karataş’a ne Bold Pilot’a ne Özdemir Bey’e ne de hikâyelerine ait bir bilgiye sahiptim. Senaryoyu okuyunca bilgi sahibi oldum. FİLMDE MUCİZEYİ GÖRÜYORUZ İnsan ve at arasındaki bağın inanılmaz bir duygusallıkla sinerjiye dönüştüğü söylenir, ne dersiniz? Galiba böyle bir sinerjinin yaratacağı mucizeyi filmde de net olarak görüyoruz... Elbette o mucizeyi birebir filmde görüyoruz. Zaten Bold Pilot mucizenin ta kendisidir. Yaşanmış bir gerçekten bahsediyoruz. Üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına karşın; yaşadığı gün ve bugün dahil önünde şapka çıkartılıp saygıyla anılan, çok sevilen bir karakterden, rekoru hala kırılamamış, uluslararası bir efsaneden bahsediyoruz. Atçılığımızı uluslararası düzeye taşımış çok kıymetli bir canlı o. Bold Pilot’tan bahsediyoruz, herhangi birinden değil. Filmin kahramanı olan at, yani Bold Pilot, siyasal kararsızlıklar ve enflasyon nedeniyle bunalan halkın 90'larda umudu oluyor... Bunun değerlendirmesini sizden alalım... Bizim için Şampiyon "1 + 1 = 1", "Ben değil biz", "Sevgi paylaştıkça çoğalır" diyen bir film. Kaybetmek kazanmanın kardeşidir. Umudumuzu yitirdiğimiz gün ölürüz. Biz bir renk cümbüşüyüz, ahengiz. Her ne olursa olsun, kim ne derse desin, dışarıdan ya da içeriden gelecek her türlü tehdide, tehlikeye, olumsuzluğa ve kötülüğe karşı biz bir olduktan sonra bizi hiçbir şey yıkamaz. 1 + 1 = 1 demek aslında hepimiz eşitiz, biriz demek. Birlikte yaşamayı bilmeyi, üreten, kendi gücünü kullanan, niteliklerini dünyaya öğreten, bir millet olmalıyız. Çocuklarımıza kocaman ve tek vücut olabilmiş bir ülke hazırlamalıyız. Bu ülke bizim. Bu topraklar için kadını erkeği, yaşlısı genci hep birlikte koşmalıyız. "Karamsarlık korkaklıktır. Türkiye büyüktür. 1500 yıllık bir tarihimiz var. Canımızla başımızla bu büyüklüğü devam ettirmeliyiz. Bırakıp kaçmak ihanettir bence. Eğer noksanlar varsa gidermeye uğraşmalıyız. Bu devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız" der Halil İnalcık.
fikret-kuskan3 Ekin Koç ve Fikret Kuşkan.
KAPİTALİZM HENÜZ ÇÖKMEMİŞ BİR OBRUK Bu film bir anlamda özellikle son yıllarda hayvanlara yapılan eziyet ve katliamlara karşı, hayvan sevgisini ön plana çıkararak verdiği mesajlarla çok kıymetli, çok önemli... Özellikle bu konuda söylemek isteyecekleriniz olabilir... Bugün dünyada nereye baksanız, başınızı nereye çevirseniz şiddet, kan ve savaşlar var. Sömürgeci zihniyetteki ülkeler akıttıkları kan parasıyla beslenmekte. Kapitalizmi henüz çökmemiş bir obruğa benzetiyorum. Çökerken milyonlarca insanı yutacak. Her gün biraz daha fazla acı ve mutsuzluk görüyoruz. Umutlarımız azalıyor. Elbette bütün bunlar olup biterken tüm canlılar ve şu güzel gezegenimiz; bombalardan, deneylerden, yaşanmakta olan travmalardan çok ciddi anlamda etkilenmekte. Hatta ölmekte. Hem de tüm insanlığın gözleri önünde. Bunun önüne geçilemiyor olması hem çok şaşırtıcı hem de hiç inandırıcı gelmiyor bana. İlim irfan sahibi aydınlarımız, yazarlarımız, çizerlerimiz, bilim insanlarımız yapay zekâ üzerinde çalışacaklarına insan katliamlarına, çocuk ölümlerine, dünyanın yok oluşuna dur desinler önce. İlk olarak insan olmayı becerebilsinler gerisi zaten kendiliğinden gelir. Ben kasıtlı bir biçimde bu durumun yaratıldığını, savaşlara son verilmeyeceğini giderek artan bir hızla yok oluşa sürüklendiğimizi düşünüyorum. Yaratık, insan olmayı beceremediği gibi giderek de azgınlaşıyor. Günümüzden 30 yıl öncesine, yani 1988'e dönelim... Yanılmıyorsam, Sis filmi Fikret Kuşkan'ın ilk filmiydi, profesyonel oyunculuğa attığı ilk adımdı... O film ve rolünle ilgili kısaca neler söylemek istersin? Sis filmi?! Öğretmenim Yıldız Kenter senaryoyu okuyunca oynamamı istedi. Ben de oynadım. Sonrasında gittiğimiz bir kafede bana "Nasıl gitti? Sinema, kadraj oyunculuğuyla ilk karşılaşman sana ne hissettirdi?" diye sordu. Ben tam sinema ve sinema oyunculuğuna yağdırmaya başlamıştım ki Yıldız Hanım ağzımı kapayarak beni durdurdu. "Benim yerim tiyatro, burada kalmayı tercih ederim" dediğimi bugün gibi hatırlıyorum. Tiyatro benim için ideal olandı. Sanırım çok öfkeli ve büyük konuşmuş olmalıyım ki otuz senedir sinema oyunculuğunun içindeyim. fikret-kuskan2 BİR YANGIN YERİ GİBİYDİ BABASIZILIK Henüz 4 yaşındayken babanız felç oldu, 11 yaşına geldiğinizde onu kaybettiniz ve okulu bıraktınız. Fikret Kuşkan'ın hayatı roman gibi, film gibi, dahası mucize gibi... O yılları bugünkü Fikret Kuşkan nasıl özetler, nasıl yorumlar? 7 yaşındaydım babam felç geçirdiğinde. 11 yaşımdayken kaybettik onu. O yıllar uzunca anlatılması gereken bir hikâye aslında. Bir gün otobiyografime eğilirsem kullanmayı düşünüyorum. Kısaca özetlemem gerekirse; bir yangın yeri gibiydi babasızlık. Annemin eteklerini tutarak büyüdüm. Eğer bu ateşin içine atlamasaydım, annem izin vermemiş olsaydı bugün hala annesinin eteklerine saklanmış bir çocuk olarak kalmaya devam ederdim. Rahmetli babamın 11 yaşındayken beni yanına oturtup "Senin büyüdüğünü göremeyeceğim. Sakın şunu unutma: Beyefendi ve ölçülü ol. Ahlaklı, çok çalışkan ve başarılı ol. Vicdanlı ol, merhametini kendine saklama" demişti. Yaşadığım sürece babamdan geriye kalan bu nasihat hala kulaklarımda çınlar. Lisede sizi tiyatro yapmanız için yönlendiren öğretmeniniz kimdi? Sanırım bugünkü Fikret Kuşkan, oyuncu olmasını ona borçlu. Sonraki yıllarda yollarınız kesişti mi? Hasköy Lisesi müdürü Mustafa Tiryaki. Birçok şeyi başarabileceğimi, ancak oyunculuk eğitimi alırsam bana bu mesleğin çok yakışacağını, ilerde çok büyük bir aktör olabileceğimi söyleyip diplomamı vermişti. Öğretmenlerimin hiçbirini hayal kırıklığına uğratmadım. Dahası, öğrencileriyle doğru karar verdikleri için gurur duymalarını sağladım. Üzerimde emeği olan tüm öğretmenlerimi sevgi ve saygı ile anarım. Benim için çok kıymetli değerlerdir, hiçbirini unutamam. Şu anda Amerika’da yaşamakta olan yakın dostum, okul arkadaşım, ağabeyim Orhan Ulutaş ayakta kalıp aktör olmamda beni sonuna kadar desteklemiştir. Bugün her ikisiyle de görüşmeye devam etmekteyim. Yaptığımız sohbetlerde diğer öğretmenlerimden de haber almaktayım. Hepsini sevgiyle kucaklıyorum. MUCİZE AŞK/2 ÇOK BAŞARILI OLACAK 2019'da vizyona girecek olan Mucize Aşk/2 adlı filmden söz eder misiniz? Mucize Aşk/2 filminin çok başarılı olacağını düşünüyorum. Mükemmel bir ekiple, bir aile olup, özenli bir film çektik. Bu sene çalıştığım iki filmimde de insana dokunan yanlar var. Bizim hikayelerimizi sinemada işlemek beni çok mu etti. Şu sıralar film kanaviçe gibi ince ince işlenmekte. Eminim çok başarılı bir film izleyeceğiz. Ben de büyük bir heyecanla bekliyorum. Yapımcımız Murat Tokat’a, yönetmen yazar Mahsun Kırmızıgül’e, o mucize ekibe, bize evlerini açan ve ellerinden gelen her türlü yardımı yapan Foça’lılara teşekkür ederim. 1 Mart 2019’da vizyona girecek olan Mucize Aşk filmine emeği geçmiş herkesi şimdiden kutlarım. Affet, yardım et, bağışla, şükret, sev, gülümse, mutlu ol. fikret-kuskan6 Süpervizörlüğünü üstlendiğiniz ve başrolünü oynayacağınız henüz ekrana gelmemiş olan Yarım adlı dizinizin hazırlıkları yıllarca sürdüğü için sormak istiyorum, geldiğiniz son aşama nedir? Yarım, üç sene boyunca üzerinde özenle çalışılmış bir dizi projesi. Yapımcılığını Od Yapım üstlenmekte. 17 Ağustos 1999 depremini yaşayanların ve geride kalanların öyküsünü seyircilere nitelikli bir şekilde aktarabilmek adına, her biri alanlarında uzman dünyaca ünlü profesyonellerle çalışıldı. Projenin her safhasında olduğu gibi, kanal seçiminde de özenli davranmaya gayret ediyoruz. Yakın bir gelecekte resmî açıklamayı kamuoyuyla paylaşacağız. Henüz 4 yaşındayken Fikret Kuşkan'ın babası felç oldu, 11 yaşındayken de öldü. Kuşkan'ın 7 Yaşım adlı şiiri yaşadığı o acıları anlatıyor: [special_article_template title="7 yaşım" desc="İyi günler kalbim / nasılsın evvel zaman içinde / zaman zaman membalarda /duydum göz yaşlarındaymışsın/ kuyuların dibinde/ ölümlünün öpüldüğü yerde / papatya dolu buzlar diyarında / terennümde, perküsyonda / sokak ortalarında, Galata’da / dımdızlak / anneni mi arıyorsun / hayırlı sabahlarda / ilk sen yakmıştın aile albümlerini / annem / benimse ilk yangınım oldular / kaptan swing, zagor / kitaplarım / sen anlatamazdın / bense bilirdim / bir yangın yeri gibiydi babasızlık / yedi yaşım / elbet senin de bir gün/ korkusuz bir sabahın olacak / anneler öldüğünde büyürmüş oğullar / başına taç bir defne / zeytin bir kolye göğsüne / bilmem takabilir miyim / parmak izimin olduğu yere / sen konuşmasan da ben görürdüm / yüzüm korkar mı sanırsın yüzünden / sen ölürsen sen ölürsen /elbet benim de bir gün / annesiz bir sabahım olur / bir avuç kanınla yıkandım / sen anlatamazdın bense bilirdim / annem / bir yangın yeri gibiydi babasızlık / yedi yaşım" who="Fikret Kuşkan">