21. yüzyılın en büyük sorunu olan 'göç', sizin öncülüğünüzde 'Göçmenleeeer' oyunuyla sahnede. Nasıl bir şey bu dramı sahnede yansıtmak ? Biz bu durumun içinde yaşıyoruz. Bütün bu göç yollarının önemli bir bölümü üstümüzden geçiyor. Çok büyük bir trajedi tabi çünkü görüyoruz, yaşıyoruz. Yani denizi geçerken yok olanlar, büyük kazalar, çoluk çocuk fotoğrafları unutulmaz. Hepsi yüreğimizi dağladı. Yazın iyiydi, sıcaktı havalar ama şimdi kış geldi. Yani nerede, nasıl doyuracaklar karınlarını, nasıl eğitilecek o çocuklar... Tabi ki bununla sınırlı değil. Zaten oyunumuz da burayla sınırlı değil. Oyunun yazarı, Matei Visniec de bir gazeteci ve Çavuşesku döneminde Paris’e sığınmış siyasi mülteci. Ben oyunu bulur bulmaz çok heyecanlandım. Uzun zamandır bu konuyla ilgili bir şey yapmak gerektiğine, bir farkındalık yaratmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bizde ya tamamen bir boş vermişlik var ya da "niye geldiler, bunlar bizim ekmeğimizi elimizden alıyorlar, ucuza çalışıyorlar, çocuk yapıyorlar" deniliyor. Tabi bunların gerçeklik payları var. Çünkü biz daha kendi insanımızı doyuramaz durumdayız. Maalesef onlara da büyük ayrıcalıklar tanındı, seçim malzemesi olarak...
gencoerkall4 Genco Erkal ile Göçmenleeer oyunun ilk kez sahnelendiği Kenter Tiyatrosu'nda buluştuk...
Mültecilerin siyasi malzeme yapılması bizim misafirperverlik olgumuzu da değişime uğrattı herhalde, katılır mısınız? Evet, yani referandumda resmen kullanıldı bunlar. Onlara vatandaşlık verilerek, bir oy deposu olarak görüldü. Bu politikalar beni çok rahatsız ediyor. Ama ne hiçbir şey yapamıyoruz maalesef. Biz de hiç olmazsa sahneden birtakım gerçekleri dile getirmek, insanları uyarmak, biraz sarsmak amacıyla bu oyunu yaptık. Oyunun metniyle Fransa’da karşılaştınız ve okuyunca sahnelemeye karar verdiniz. Bizim aslında en şeffaf olarak yaşadığımız bir süreç bu. Normal şartlarda buradan böyle bir metnin çıkması ve Fransız birisinin gelip, okuyup Fransa’da bu trajediyi sahnelemesi gerekmez miydi? Evet, doğrusu daha bizim sanatçılarımız bu konuyla çok fazla ilgilenmediler. Sinemada ufak tefek şeyler başladı. Geçen gün bir tiyatro yazarı arkadaşım geldi. Oyunu izledikten sonra çok etkilendiğini ve o da böyle bir şeyler yazdığını söyledi. Tiyatro, çok meşakkat isteyen bir sanat. O yüzden çok güncel olamıyoruz. Yani biraz zaman istiyor o şeyin sahne üstüne yansıması. Ama ben yansıyacağınızı düşünüyorum. Siz bu göç olgusunun birçok alanına temas ediyorsunuz bu oyunda farklı rollerle. Göç kendi ticaretini ve sermayesini de yarattı. Bundan ekonomik olarak büyük bir rant da elde ediliyor... Aslında bütün bu savaşlar bahane. Küreselleşme sonucu daha adil bir dünyaya ulaşacağımız söylendi her zaman. Liberalizmin insanları kurtaracağını daha eşit bir gelir paylaşımı olacağı ve insanların hepsinin mutlu olacağı bir masal anlatıldı. Tam tersine ülkelerin içinde de sınıflar arasında eşitsizlik, adaletsizlik büyüyor. Zenginler daha zengin yoksullar daha yoksul oluyor. İşte, zaten oyunun içinde göçmenler "Ülkelerimiz ölüyor" diyor. Batıda böyle bir sorun yok ama Güney Asya ve Afrika açlıktan kırılıyor. Esas neden bu. Ama açlıktan ölmeyi batılılar, iltica etmek için geçerli bir neden saymıyorlar. Eğer bir adam savaştan kaçtıysa, kapıları açmaya mecbursunuz. Onun için insan kaçakçıları da taşıdıkları insanlara, sakın açlıktan geldiğinizi söylemeyin, savaştan kaçtığınızı söyleyin ki sizi alsınlar. Ne kadar iki yüzlü bir davranış. gencoerkall5 Bir havuç-sopa durumu da yaratılıyor değil mi? Çünkü onu da bir ticari ve siyasi bir tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Ama bizim hükümetimiz de aynı şekilde bunları bir pazarlık hesabı yaptı. Arı kovanına çomak sokanlar da aynı odaklar değil miydi? Evet, tamamen yanlış politikalar sonucu buralara vardık. Onları, sen benim istediğimi yapmazsan, ben de kapılarımı açarım, diye tehdit unsuru olarak kullandılar. Ya insan hayatlarından bahsediyoruz! Yoksul ve sefil insanlar ölümü göze alarak yollara düşüyorlar. Bunun üzerinden maalesef bizim ülkemiz de batı da, bunları pazarlık konusu ediyor. Batının Nazizmden, faşist yönetimlerden ders aldığını zannediyorduk, bu yaşanan göçler bunun böyle olmadığını mı gösterdi bize? Bundan bizim insanımız da çok büyük zarar görüyor Almanya'da. Onlar da göçmen tabii. 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeden sonra da ilticalar var. Kürtler var giden. Şimdi bu son akım başka şeyler olarak görülüyor ama aslında yıllardır devam eden bir göç var. Batının da kabul edemeyeceği bir sayıya geldi galiba. Batıda özellikle ırkçılık yoğunlaştı. Ve giderek son seçimlerde sağ siyaset yükseliyor. Bu kadar trajik olaylar yaşamış Almanya, Fransa gibi ülkelerde ırkçı partilerin bu kadar oy kazanması çok ürkütüyor insanı. Giderek büyük bir yabancı düşmanlığı olacak, orada yaşayan insanlar bile yaşayamaz hale gelecek. ATATÜRK CUMHURİYETİ SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE KURDU Oyun, anlatılanın tersine bir küreselleşme öneriyor. 'Göçmen-insan'a dayalı, daha insancıl, daha barışçıl bir küreselleşme belki de... Bunun gerçekleşmesini ne kadar mümkün görüyorsunuz? O bana biraz fantezi gibi geliyor. Ama batılılara seslenirken, "Siz de bir gün göçmen olacaksınız, aynı duruma düşeceksiniz. Onun için gelin hep beraber şu tel örgüleri, sınırları kaldıralım da, hep beraber kardeşçe yaşayalım" mesajı veriliyor. Güzel ve hümanist bir mesaj aslında ama çok yakın gelecekte öyle bir ihtimal görmüyorum. Oyunun değdiği yerlerden birisi de inanç farklılıkları... Bizim coğrafyamızda da mezhepsel farklılıkların yol açtığı savaşlar yaşanıyor. Biz burayı cennet yapabilecek miyiz? Bence elimizde. Yapabiliriz, ama bu hükümetle, bu kafalarla değil. Aslında biz çok güzel başladık bu işe. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizi kurarken o kadar sağlam temeller üzerine kurdu ki, her geçen gün onun değerini daha fazla anlıyoruz. Şimdiki Cumhuriyeti yok etmek isteyen kafalarla da hiçbir yere varamayacağımızı görüyoruz. gencoerkall3"Ülkeler ölmeye başladıktan sonra, kurtarmaya çalışmak nafile" diyor oyunda. Atatürk de, Osmanlı İmparatorluğu için böyle yapmış ve yeni bir Cumhuriyet inşa etmiş. Şimdi neye ihtiyacımız var? İlk yapılacak şey tabii ki, son gelinen noktadan geri dönmek. Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen, bana göre şaibeli bir referandum süreci sonucu varılan yerden, geriye, parlamenter sisteme dönmenin gerekliliğine inanıyorum. Dinsel bağnazlığa kapılarak, eğitim sistemini alt üst ederek, din ağırlıklı bir eğitime insanları tabii tutmak en yapılmayacak şey. TROLLERİN SALDIRILARINA ALDIRMIYORUM Son zamanlarda hükümet kanadından Atatürk'e yönelik yoğun bir ilgi var... Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsanımız, bu kadar da kanmaz gibi geliyor bana. Bugüne kadar tam tersini söylediler. Atatürk ismini bir kere anmadı. Birden bire uyandı ve "Yanılmışım" dedi. Hep yanılıyor. O troller ordusu zaten hemen saldırıya geçtiler. Sizi rahatsız ediyor mu troller? Çok rahatsız ediyorlar, ama aldırmıyorum. Çünkü niye yazdıklarını biliyorum. Hangi lafıma nasıl cevap vereceklerini biliyorum. Zaten düşünce kırıntısı yok, bir cahiller ordusu. Onlarla konuşup, bir şey tartışmaya imkan yok. Bu atmosferden endişelendiğiniz oluyor mu? Oluyor tabii ki. Bu insanları bezdirmek, korkutmak, sindirmek, susturmak amaçlı yapılıyor.Bunların hepsi başkalarına gözdağı vermek için yapılıyor. Bir de medya var tabii. Basın dediğin nedir, üç tane, dört tane gazete kaldı. Koskocaman bir 'Adalet Yürüyüşü' yapıldı bu ülkede. O söz konusu medyaya göre, sanki hiç böyle bir şey olmadı. Nasıl olur bu yani! Görmedim, duymadım, işitmedim... Üç maymunu oynayan bir medya. SANATÇILARIN CESUR OLMASI LAZIM Sizi eylemler, yürüyüşler içerisinde de sık sık görüyoruz. Sizin için 'ideal sanatçı' kavramı nedir? Sanatçıların cesur olması lazım. Biz aramızda konuşuyoruz, herkesin ne düşündüğünü biliyoruz. Ama düşündüklerini söylemiyorlar. Belki bir ölçüde haklılar. Çünkü konuşanları açlığa mahkum ettiler. TV'den yasakladılar. Ödenekli tiyatrolardan attırdılar. İnsan, karısını, çoluğunu çocuğunu geçindirmek zorunda. Ondan sonra da sanatçı yetişmiyor bizim ülkemizde diyorlar. Fazıl Say gibi bir sanatçının elinden imkanlarını alıyorlar. Allah'tan onun dışarıda çok büyük bir dinleyici kitlesi var. gencoerkall2Özgür düşünceye tahammül olmazsa, sanatçı nasıl yetişsin ki? Evet, maalesef. Kişisel olarak nasıl hissediyorsunuz? Mutlu musunuz, umutlu musunuz? Hayat rutininiz nasıl ilerliyor? Ben işimi yapayım diyorum. İşimi yapayım, söyleyeceğimi söyleyeyim, susmayayım, cesur olayım. Benim görevim bu. Tepki gelirse de gelir. İzleyiciler de bana cevap veriyorlar. Ben yapardım da kimse gelip seyretmezdi. Ama her gece bu salonlar doluyor. Müthiş coşkulu bir seyirci bize katılıyor. Seyircide, "Ben konuşamıyorum, söyleyemiyorum ama, bunlar söylüyorlar" düşüncesi var. Onlar da rahatlıyor. Şimdi ki politika nasıl Atatürk sevgisini artırdıysa, bizim gibi politik tiyatroların seyirci sayısını da artırdı. Çünkü, insanlar tutunacak bir şey arıyorlar, "Atatürk'e tutunacağız" diyorlar. Bize sarılıyorlar. OYUNUN KÜNYESİ... Gazeteci yazar Matei Visniec’in kaleme aldığı, yönetmenliğini Genco Erkal’ın üstlendiği oyunda Erkal aynı zamanda, Şirvan Akan, Ayşe Lebriz Berkem, Lütfi Can Bulut, Cem Çetin ve Yiğit Yarar ile birlikte rol alıyor. Oyun, Zeynep Irgat ve Osman Senemoğlu tarafından Türkçeleştirildi. Sahne ve kostüm tasarımı Claude Leon’ın, video ve ses tasarımı Ümit Kıvanç’ın, müzikleri Nâzım Çınar’ın, ışık tasarımı Hakan Özipek’in, fotoğrafları ise Burcu Yetiş’in imzasını taşıyor. FOTOĞRAFLAR: GÖKHAN GÜLLÜHAN