İlk öykü kitabınız Bulut Fabrikası’yla okurlarla buluştunuz. Kitap, sizin kişisel serüveninizle ne kadar ilintili, ne kadar değil? Bulut Fabrikası yazıldığı dönemi ve mekanları yansıtan bir kitap ancak kişisel anlamda öyle çok fazla benden bir şeyler barındırdığını söyleyemem. Elbette otobiyografik öğeler içeriyor ancak bunların yer aldığı öykü sayısı çok az ve yoğunlukla karakterlerin özelliklerinde değil de, olayların yaşandığı mekanlarla, şehirlerle ilintili. Genel itibariyle hayatında bisiklet olan kişilerden yola çıkarak oluşturduğum karakterler var. Bisikletle ilk kez tanışmakla, yazdığınız ilk kitabı elinize almak arasındaki duygu benzerliği ya da farkı ne oldu? Soruyu okurken ilk aklıma gelen kelime acemilik oldu. İlk sürüşümde ben de hemen herkes gibi düşmüştüm. İlk kitabımı elime aldığımda ve okuduğumda da daha iyi yorumlayabileceğim yerler olduğunu düşündüm ama adı üstünde; bu bir deneme. Tıpkı ilk bisiklet sürüşünde olduğu gibi... Bisikletin sizin dünyanızdaki anlamı nedir ve bu anlam nasıl şekillendi? Bisikletiyle sık vakit geçiren herkesten aynı tanımı duyarsınız: Özgürlük. Vefalı bir dost, siz istedikçe sizinle ilerleyen bir arkadaş ve siz uzaklaşmak istediğinizde siz geri çekmeyen bir araç… Bisiklet, hayatın rutininden kaçmak, zihnini berraklaştırmak ve bunu yaparken de zaman zaman fiziksel anlamda kendiyle inatlaşmak isteyenlerin favori hobisi veya sporudur. En azından benim içim durum tam olarak böyle. Kurumsal bir hayat yaşarken kendimi kalın duvarları olan bir labirentte hissediyordum. Bir çıkışın olduğuna inandırılmıştık ama çıkışa dair ne bir ses, ne bir koku, ne de bir imge yoktu… Bisiklet benim çıkışım oldu. Bulut Fabrikası salt bisikletle ilintili bir kitap değil, aynı zamanda çocukluk, aşk ve Gezi Parkı’yla da çok ilintili. Tüm bunların arasındaki bağ nedir? Bisikletin üzerindeyken hepimiz çocuklaşıyoruz. Yaptığımız anlık yarışlar, 'seninki mi benimki mi daha iyi' atışmaları ve güzel bir manzara karşısında yepyeni bir şeyler öğrenmiş çocuk gibi yarı gülümseme içeren düşünceli bir yüz ifadesiyle öylece kalakalmak… Özellikle uzun sürüşler sonrası bisikletle bağ kurmamak imkansız. Düşünsenize; bütün yol boyunca sadece onunlasınız. Sizi taşıyor, size hizmet ediyor ve 'bana mısın' demiyor… Hayran olmamak, saygı duymamak gerçekten çok güç. Böylesine özel bir dostla, yaşadığınız şehirde gerçekleşen toplumsal bir olaya tanıklık etmekse çok başka bir tecrübe… Gezi sürecinde bisikletimi alıp Taksim’e gitmiş, yürürken etrafı gözlemlemiş ve notlar tutmuştum. O notlar elbette ki bir öyküye dönüştü ve kitabımda yer aldı. 'ÖYKÜ KİTABI DEĞİL AN KİTABI' Kısa ve akıcı bir üslubunuz var. Dil oyunlarıyla çok karşılaşmadığımız öyküler kaleme almışsınız. Üslubunuzu belirleyen unsurlar neler oldu? Teşekkür ederim. Edebiyatı sadece uzun ve karmaşık cümlelerden, sayısız kelime oyunlarından ve bir yerden sonra okuyucuyu yoran anlatımlardan ibaret sananlardan değilim. Öylesi de harika ama benim tarzım başka. Ben an anlatmayı seviyorum. Belki de kitabım aslında bir öykü kitabı değil an kitabıdır çünkü okuyucuyu belli başlı anlara şahit etmeyi, ufak bir dünyaya alıp biraz düşündürüp sonra da oradan alıp bambaşka bir yere koymayı seviyorum. Bu yüzden bazı öykülerim direkt olarak bahsi geçen anlarla, bazıları da o anların yaşandığı mekanların betimlemeleriyle başlıyor. Benden bir roman çıkar mı emin değilim. Roman müthiş bir tutarlılık, hafıza, sistem ve özveri gerektiriyor. Şu an bunların tamamını aynı anda sağlayabilecek zihinsel olgunlukta değilim. Belki sonra… İkinci kitabım bir öykü kitabı olmayacak ancak içinde bu defa birinci ağızdan, yani direkt benim gözümden anlatılan birkaç an barındıracak. bulutfabrikasi4 Bisiklet bireysel kullanılacak bir araç. Bu nedenle özgürlük hissine dair anlam vurguları yapıyorsunuz. Özgürlük nasıl mümkün olur? Özgürlük toplumsal normlara kafa tutabilecek cesarette olduğunuzda olabilecek bir şey… AVM’den değil köşedeki amcadan bir şeyler almayı seçtiğinizde; seyahate çıkarken varmayı değil yolda olmayı sevdiğinizde; farklı fikirde olduğunuzu yüksek sesle söyleyebildiğinizde; hayır demesini öğrendiğinizde ve iki adımlık mesafeye metal kutuların içinde değil bisikletle gitmek istediğinizde mümkün olur. Bana göre özgürlük, kişinin içinde büyüdüğü toplumun yazılı olmayan kurallarına yabancılaşmasıyla mümkündür. Sizin bisikletle beraber yaşadığınız en ilginç anınız neydi? Bir sürü farklı ülke ve şehirde bisiklet sürdüm ve büyüleyici ya da ilginç sayılabilecek sayısız şey yaşadım. Aralarından seçim yapmam gerçekten çok zor. Bisikletleyken karşınıza çıkan insanların öykülerine çok daha yakından tanık olabiliyorsunuz ve kimisininki gerçekten dinlemeye değer ilginçlikte oluyor. ‘Mavi Babetli Kız’ öyküsünde “Nasıl da ruhu olan bir şeydi bisiklet...” diyorsunuz. Nedir o ruh? Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin hala basit bir tel mekanizmayla fren yapılabilen bir şeyden söz ediyoruz… Bisiklet işte… İlkel ve modern, yer yer agresif ama alçak gönüllü... 'YENİ NESİL BİSİKLETLE ANI BİRİKTİREMİYOR' Eskiyi, geçmişi anımsatan, o geçmişten belki gerçeklik payı olmasa da bir mutluluk devşiren, hatta o mutluluğun tevarüs edildiğine inanan önemli bir kesim var. Bugüne dair zamansal bir çelişkiden doğuyor belki de bu durum. Bisiklet de bu konuda romantikleştiriliyor. Bugün bisikletin kazandığı farklı anlamlar arasındaki ilişkiyi yahut geçişkenliği nasıl görüyorsunuz? Bisiklet Türkiye’de asla sportif bir gerçek olarak kabul görmedi ve yakın gelecekte görmesi de zor gözüküyor. Ulaşım aracı desek; yerel yönetimlerden bu anlamda atılım yapanların sayısı çok az ve toplumu bilinçlendirme adına herhangi bir kitle çalışması yapılmıyor. Geriye sadece kişisel çabalarıyla bundan zevk almaya çalışan, hobi ya da spor maksatlı bisiklete sarılan bir avuç insan kalıyor. Durum böyle olunca da yeni nesil bisikletle anı biriktiremez oluyor. Eski nesil ise gençliğinde ya da çocukluğunda yer yer bisiklet sürebildiği dönemleri özlemle anıyor. Bisiklet ne yazık ki onların gençlik ya da çocukluk anılarını diri tutan bir meta halini almış durumda. Keşke oradan sıyrılabilse ve bu kişiler yeniden bisikletleriyle barışabilse... Bisikletle ilgili sevmediğiniz bir şey var mı? Mesela kaotik bir şehir ortamının bisiklet kullanımına engel olması gibi… Sürüş esnasında bisikletin herhangi bir yerinden periyodik olarak gelen bir ses varsa sürüşe odaklanamıyorum ve ister istemez durup kontrol etmek, sesi kesmek istiyorum. Bazen oluyor, bazen olmuyor… Olmadığında sürüşü kısa kesip soluğu en yakın bisikletçide alıyorum. Bunun haricinde dediğiniz gibi bisiklete saygısı olmayan kimselerden kurulu büyük şehirlerde bisiklet sürmekten hiç hoşlanmıyorum. Sabır gerektiriyor. Bisikletten alacağınız zevk sıfırlanıyor ve hatta eve döndüğünüzde suratınızda bir gülümseme yerine gerginlik ifadesi beliriyor. 'KİTABIN GELİRİYLE BİSİKLET ARMAĞAN EDECEĞİM' Araba sürücülerinin bisiklete dair algısına ne dersiniz? Doğru bakış açısı ne olmalı? Arabası olsun olmasın; kişilerin ortak bir program dahilinde bisiklete dair bilinçlendirilmesi şart. Bisikletin yanından geçerken uzağından geçilmesinin gerekliliğini algılamak çok da zor değil. Kendini bisikletlinin yerine koyup düşünmesi yeterli. Empati, her zaman en kısa çözümü sunar. bulutfabrikasi Kitabın geliriyle de bir planınız var. Nedir o? Daha önce yapıldı mı bilmiyorum ancak Bulut Fabrikası’nın geliriyle bisiklet sporunda kariyer hedefleyen bir gence yarışa hazır bir bisiklet armağan etmek istiyorum. Yani bir kitap bir gencin sponsoru olsun, ona ihtiyacını her anlamda karşılayabilecek güzel bir bisiklet sunabilsin diye uğraşıyorum. Bundan sonra bisiklet ve edebiyat arasında kurduğunuz bağ nasıl ilerleyecek? Bisikletimle vakit geçirmeye devam ettikçe öyküler kendi kendine birikecektir ve bisiklet hayatımda oldukça yazdığım her kitapta kendine az veya çok yer bulacaktır. Bisikletle kurduğunuz hayal nedir? Belki bir gün sadece kitap ve bisiklet konsepti üzerine oturtulmuş, dünyanın her yerinden ziyaretçi çeken bir yer açarım. Belki de çok yük almadan dünyayı gezerim…