Yapay zekalı karga Cahit Kayra’dan Operasyon: Ali Bey. Biyonik, elektronik ve yapay zekalı bir karga... Amerikan ajanları ve Rus ajanları, Türk akademisyenleri, hepsi onu arıyor. (Tarihçi Kitabevi) Çarpıcı bir örnek D. H. Lawrence’den Oğullar ve Sevgililer. Bir madenciyle evli olan ve içkici kocasından beklediği ilgi ve sevgiyi göremeyen Gertrude Morel, bu sevgisizlikle baş edebilmek için kendini çocuklarına, özellikle de oğlu Paul’a adar ve tüm sevgisini ona verir. Otobiyografik bir roman olarak da görülen kitap, erkek çocuklarına düşkün annelerin, çocuklarının hayatları üzerindeki olumsuz etkisine yönelik çarpıcı bir örnek oluşturuyor. (Alfa Yayıncılık) Toplumsal değişime dair Nabizade Nâzım’dan Zehra. Psikolojik tahlilleriyle döneminin diğer eserleri arasında sivrilen roman, aynı zamanda 19. yüzyıl sonundaki toplumsal değişime dair de önemli ipuçları taşır. İstanbul’un ve şehrin sakinlerinin kanlı canlı göründüğü bir romandır. Şehir hayatına dair, çok az kaynakta karşımıza çıkan ayrıntıları yazar, iyi bir gözlemci olarak satırlarına kaydeder. Boğaz’daki kayık âlemleri, Beyoğlu eğlenceleri, ticaret hayatı, tulumbacılar, emniyet ve hukuk sistemine dair önemli bilgilere romanda sık sık rastlanır. (Can Yayınları) Uykusuzlar için Marina Benjamin’den Uykusuzluğun Şarkısı. Yazar, esrarengiz ama somut sorunlarımızdan biri olan uykusuzluğu edebiyattan mitolojiye, bilimden felsefeye, psikolojiden popüler kültüre uzanan bir yelpazede ele alıyor. Kendisi de uykusuzluktan muzdarip olan yazar, bu soruna çare aramaktan ziyade onu anlamaya, tanımaya çalışıp sıra dışı bir yorum katıyor. Sarı Duvar Kâğıdı’yla tanıdığımız Charlotte Perkins Gilman gibi yazarlar ile Odysseia’daki Penelope gibi kahramanların hikâyelerinden hareketle uykusuzluğu kadınların başkaldırısı ve yaratıcılığıyla özdeşleştiriyor. (Çınar Yayınları) Ölüverdin ellerimde Adem Çimli’den 0 Rh Null. Ne yaşadığına yandım senin, Ne de yaşadığım sensizlik. Kalbine gömdüm. Gömülmesi gerek ne varsa. Tılsımını yitirdiğinde sahip olduğun çirkinlikler. Öylece ölüverdin ellerimde. Ellerin kadar güzel ve sıra dışıydı öksüzlüğüm. Ben kırılan cam parçalarıydım, Dudaklarını keserek döküldüm. Adını onur koydum yaptıklarımın, ağlayamadım. Ben aşklarımı kâğıt gemilerde yüzdürdüm. Kura Nehri’nin en tenha yarında. Bir ölmek için geçerdim. Göz alabildiğine ela ve geniş gözlerinden Bir de sevişmek. Şakaklarında sevdalandım sana. Sen yoktun yatağımda. Ölmeni… (Cinius Yayınları) Dehşete düşer Tess Gerritsen’den Rehine. Kimliği belirsiz, güzel bir kadın morgda, otopsi sırasını beklemektedir. Morgda duyduğu sesin nereden geldiğini bulmaya çalışan Adli Tabip Maura Isles, ceset torbasını açtığında dehşete düşer. Ceset gözlerini açmıştır. Acilen hastaneye yetiştirilen kadın, soğukkanlılıkla bir güvenlik görevlisini öldürüp altı kişiyi rehin alır. Rehinelerden biri doğum yapmak için hastanede olan hamile dedektif  Jane Rizzoli’dir. Bu öfkeli kadın kimdir, neyin peşindedir? Jane’in kocası FBI ajanı Gabriel Dean ile Maura Isles güçlerini birleştirip gizemli kadının kimliğini öğrenmeye çalışırlar. (Doğan Kitap) Babam gidiyor Ahmet Şerif Doğan’dan Desapericidos- Bir Decadent’in Düşümü… Yazarın şiir kitabından… Kadimler göçünün ilk günü… Üç şubat sabahı. Anne koş, anne koş. Baba dur, n’olursun koş anne, babam gidiyor. Tutamıyorum soluğunu, tutamıyorum gözlerini, kakıyor ellerimden. Anne koş babam gidiyor. Baba dur... (Şiiri Özlüyorum Kitaplığı) Yalnız kalma endişesi İdil Pişgin Talan’dan Zile Basıp Kaçanlar. On iki yaşındaki Atlas Mahire, zamanının büyük bir kısmını bilgisayar karşısında geçiriyor. Çekingen yapısı nedeniyle her zaman başarısız olma ve yalnız kalma endişesi taşıyor. Kendi fikirlerinin ardında duramıyor ve hayallerinden çarçabuk uzaklaşıyor. Ta ki yarıyıl tatilinde, anneannesi ve dedesinin evinde teknolojiden uzak bir süre geçirinceye kadar... Atlas Mahire, hiç unutamayacağı bu tatilde, dış dünyaya adım atıyor ve mahallede yeni dostluklar kuruyor. (Doğan ve Egmont Yayıncılık) Sadelik, akıl, güven Epiktetos’tan Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir. “Güneşin, ayın, yıldızların, yerin ve denizin tadını çıkaran kişi ne yalnızdır ne de çaresiz.” Frigyalı bir köle olarak doğduğu hayatı, stoacı bir filozof olarak tamamlayan Epiktetos'un sadelik, akıl, güven, seçme özgürlüğü, an'ı yaşama ve huzur üzerine inşa ettiği basit ama köklü felsefesi, günümüz insanının anlam arayışına iki bin yıl öncesinden ışık tutmaya devam ediyor hâlâ... (Destek Yayınları) Hayatın en zor bilmecesi Erol Göka’dan Hayatın Anlamı Var Mı? Yazar, elinizdeki kitapta tek bir soruya yöneliyor: Hayatın anlamı var mı? Bu sorunun peşinden giderken aslında okuyucuyu da usulca hayatın nasıl anlamlı olacağının güzergâhlarından götürüyor. Her şey dışarıdan göründüğü gibi, konuşulduğu gibi olsaydı, kolay olurdu ama öyle değil. Upuzun bir çocukluk dönemi, oldukça çetrefil bir arzu dünyası, hayalleri, rüyaları, idealleri… İnsan yaşamını anlamak hayatın en zor bilmecesi… Değil mi ki, neden yaşadığımızın bilgisine varmaktır hayatın anlamı. (Kapı Yayınları) Yepyeni bir kaynak Tahir İlyâsî’den İstanbul Hatıratı 1922. Kitap işgal altındaki İstanbul'a dair önemli ve yepyeni bir kaynak. Yazar, İstanbul yolculuğu sırasında tutmuş olduğu günlüklerde işgal İstanbul'unun gündelik yaşamına, Anadolu'da yaşanan mücadelenin İstanbul'a olan yansımasına, daha önce buraya göç etmiş Kazan ve Kırım Tatarlarının yaşayış ve hislerine ışık tutuyor. Akademisyen Arzu Kılınç'ın bulup çevirdiği ve dönemin gazetelerinden ilgili haberlerle zenginleştirerek hazırladığı bu hatırat, o yıllarda Türkiye ve Rusya'nın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik tabloyu da gözler önüne seriyor. (Kırmızı Kedi Yayınları) Metafizikten estetiğe Marquis De Sade’den Yatak Odasında Felsefe. Madam De Saint-Ange’ın ‘cinsel’ eğitim vermek için evine davet ettiği on beş yaşındaki Eugenie ile geçirdiği iki günde yaşananları diyaloglar halinde anlatan kitap, metafizikten estetiğe, felsefeden tarihe kadar birçok konuda okurları düşünmeye zorluyor. Yazar ise hem döneminin siyasetini yerden yere vurup hem de çağdaşı filozoflara eleştiriler getirirken, yazılmasının üzerinden 200 seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen okurları şaşırtmaya, etkilemeye ve onlara keyif vermeye devam ediyor. (İthaki Yayınları) Konstantinopolis Charles William Chadwick Oman’dan Bizans İmparatorluğu Tarihi. Bizans’ın tarihi, Megaralı Yunanların MÖ 7. yüz yılda Bosforos, yani İstanbul Boğazı’nın güney girişinde Byzantion adını verdikleri bir kent kurmasıyla başlar. Yunan dünyasında ticari ve stratejik bir merkez haline gelen kent, Roma döneminde imparatorluğun doğu kısmının idari merkezi olur. Daha sonra imparator Konstantin başkenti Roma’dan buraya taşır ve kente Konstantinopolis adı verilir. (Say Yayınları) Sonu gelmez bir çaba Franz Kafka’dan Şato. K. sözde kadastrocu olarak gizemli bir biçimde atandığı görevine başlamak üzere Şato dağının eteğindeki karla kaplı köye gelir. Şato’ya ulaşabilmek için sonu gelmez bir çabaya girer, günler geçtikçe umutsuzca hedefinden uzaklaşır. Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan, bitmemiş romanı, katlanan bir bürokrasi ağında kaybolan, iktidarın avına dönüşen bireyin zavallılık, dar kafalılık, yozlaşmışlıkla örülü bir dünyada geçen absürd öyküsü korkunç bir gerçeğe dönüşür. (Yapı Kredi Yayınları) Yansımalar oyunu William Shakespeare’den Kral Lear. Shakespeare ile aramızdaki kültürel, coğrafi, zamansal ve algısal mesafeleri kapatmanın bir yolu yok belki, ama onun dünya ile sahne arasında kurduğu dönüşüm mekânlarındaki yansımalar oyununa yeni bir çevirinin yer değiştiren kelimeleriyle katılmaya davet ediyoruz sizi. Bulduğu her aralıkta sonsuzca dönüşen ve yaratan saf şiirin dramla bedenlenmiş oyununa. (Alfa Yayınları) Çok katmanlı anlatım Fadime Uslu’dan Ay Eskir Gün Işırken. Anlatmanın tam zamanıydı; o kadar sustuktan sonra, başka konularda konuşarak örttüğü suskunluğunu bozmak için zaman idealdi, ona hissettirdiğim güvenin, cesaretin ya da tam tersi korkunun etkisiyle, kim bilir belki de damla kendini tamamlamış, damlamak istiyordu artık. Farklı zaman dilimlerinde yaşananlar arasındaki derin bağlar irdeleniyor bu öykülerde. Kitaptaki öyküler –ve öykü içindeki öyküler– çok katmanlı anlatımı ve alabildiğine duyarlı yaklaşımıyla öne çıkıyor. (Can Yayınları) Bir intikam hikâyesi… Onur Ünlü’den Kız Çocuğu. “Peter’le el ele tutuşmuş, Kadife Sokak’ın biradan ve kahkahadan mürekkep şehvetli curcunasını yel gibi yarıp geçerek, ikindi vaktinin kalbine doğru çılgınlar gibi koşuyoruz. Ceplerimiz tıka basa altın paralarla, yorgun damatların, gerdeğin ertesi günü bir umut bozdurduğu, on dört ayar ince bileziklerle dolu. Barlar sokağının çakırkeyif yarı bakire genç kızları, bana gıptayla bakıyorlar. Hangi genç kız Kadıköy sokaklarında bir doksan boyunda bir zenciyle el ele koşmak istemez ki! Ama benim umurumda değil. Ben sadece on altı yaşındayım ve benden bir yaş büyük sevgilimle otuz bin Euro’yu toparlamak için altı günümüz kaldı.” (Doğan Kitap) Sahipsiz yaşlı koyunlar Gökçe Akgül’den Sözcü Koyunların Sözcük Oyunları. Sakız Kuzu anası Güzçimeni’ne sorar: “Saçma sapan ne demek?” Güzçimeni, yavrusunun Sözcü Koyunlar’la tanışma vaktinin geldiğini anlar. Sözcük oyunlarının ustası, saçmalamanın erbabı, sahipsiz yaşlı koyunlardır Sözcü Koyunlar. Deva Yaylası’nda Derman Nine ile yaşayan sekiz Sözcü Koyun, içinde sözcük oyunu saklı birer öykücük ya da öykü cücüğü anlatır Sakız Kuzu’ya. (Doğan ve Egmont Yayıncılık) Türk tarımı çökertildi Ramazan Kurtoğlu’ndan Babilden Günümüze İsrail-Amerikan Kehanetleri. Cumhuriyet Türkiye’si, 10 Kasım 1938’den beri sistemli bir şekilde irtifa kaybetti, günümüzde Osmanlı Türkiye’sinin 1838-1918 şartlarını yaşıyor. Milli güvenliğimizin can damarlarından Türk tarımı çökertildi. Stratejik önemi haiz şirketler, limanlar ve müesseseler çok kolay ve pırasa fiyatına elden çıkarıldı. Türk bankacılık sistemi yabancıların eline geçmek üzere. Sigorta şirketlerimizin sermaye paylarının çoğunluğu ellerine geçti bile. TÜİK’in Aralık 2018 verilerine göre 4,5 milyon Türk işsiz. İşsizlerimizin dörtte biri üniversite mezunu. Türk Milleti karnını doyurmanın derdine düşürüldü. (Destek Yayınları) İyi bir insan nasıl olmalı Feridüddin Attar’dan Pendname. Yazar eserinde imanın esasları, nefsin halleri, az konuşmanın faydası, devlet adamında bulunması gereken özellikler ile yalan, haset, kibir gibi kötü huylardan kaçınmanın önemi üzerinde duruyor. “İyi bir insan nasıl olmalıdır?” sorusuna cevap arayan yazar, kesin ve net hükümler ortaya koyarak nasıl iyi bir insan olunacağını etkili ve anlaşılır bir biçimde okuyucuya sunuyor. (Kapı Yayınları) İstanbul masaya yatırılıyor M. Sinan Genim’den İstanbul Yazıları-Kent ve Mimari Üzerine Düşünceler. Yazar kitabında doğup büyüdüğü kente mimar gözüyle bakıyor. Kitabında, geçmişinden bugüne, tarihinden kültürüne, gizli kalmış köşelerinden herkesi etkisi altına alan ve çözümsüz gibi görünen sorunlarına kadar geniş bir yelpazede İstanbul’u masaya yatırıyor. Herkesi “İstanbullu olmaya” davet ediyor. (Kırmızı Kedi Yayınları) Karanlık bir yaşam Neil Gaiman’dan Yokyer. Genç ve iyi kalpli Richard Mayhew’un sıradan hayatı, bir kaldırımda karşısına çıkan yaralı genç kızın hayatını kurtarmasıyla sonsuza dek değişir. Bu iyilik Richard’ı var olduğunu hayal bile etmediği bir dünyayla –şehrin altındaki terk edilmiş metro istasyonları ve kanalizasyonlarda gelişmiş karanlık bir yaşamla– tanıştırır. O artık, yarıklardan düşen insanların yaşadığı aşağı tarafın bir parçasıdır ve eğer bildiği dünyaya dönmek istiyorsa, gölgelerin ve karanlığın, canavarların ve azizlerin, katillerin ve meleklerin şehrinde yaşamayı öğrenmek zorundadır. (İthaki Yayınları) Masalsı yolculuk Voltaire’den Candide-Yahut İyimserlik. Filozof Pangloss’un “Bu dünyada her şey en iyi halindedir” düsturunun doğruluğundan emin olmak isteyen Candide’in âşık olduğu Cunégonde’u bulmak için Vestfalya’da başlayan yolculuğu Güney Amerika’da, sonra tekrar Avrupa’da devam eder ve İstanbul’da son bulur. Bu masalsı yolculuk üzerinden acımasızca romantizm, bilim, felsefe ve din eleştirileri yapan Candide, bugün hâlâ Voltaire’in başyapıtı sayılmaktadır. (Say Yayınları) Tuhaf hikâyeler Hugo Pratt ‘ten Corto Maltese 3 - Git Gidebildiğin Kadar. Yıl 1917, Orta Amerika. Corto Maltese tehlikeli sularda dolanmaya devam ediyor: Muz Cumhuriyeti’nde yakılan devrim ateşine tanıklık edip büyücülerin ve yerliler ile birlikte Peru’nun balta girmemiş ormanlarında maceradan maceraya koşuyor. Özgürlük düşkünü ve serseri ruhlu maceraperest Corto Maltese kayıp hazinelerin, yardıma muhtaç arkadaşların, tuhaf hikâyelerin peşinde dünyayı dolaşıyor. (Yapı Kredi Yayınları) Çekilen acılar Aime Cesaire’dan Aşağılanmaya Hayır. Kitap, Fransa’nın eski kolonilerinde yaşayan halkların katlandıkları aşağılanmaları ve çektikleri acıları anlatıyor. 1930’ların Paris’indeyiz. Martinique’li genç şair ve arkadaşları siyahi hareketini başlatırlar. Anayurdun eski kolonilerini birer çocuk gibi gören tavrına karşı çıkarak Antillerden Senegal’e bütün siyahi halkları, üzerlerinde baskı oluşturan bu aşağılanmaya karşı mücadelelerine katılmaya ve aksanlarından, kültürel çeşitliliklerinden ve geçmişlerinden gurur duymaya davet ederler. (Alfa Yayıncılık) Hüsranla sonlanan arayışlar Cemil Kavukçu’dan Balyozla Balık Avı. Kitap, Sedat Simavi, Erdal Öz, Yaşar Nabi Nayır ve Sait Faik gibi ödüllerin sahibi usta yazarın yeni öykülerini bir araya getiriyor. Beklenmedik rastlantıları, tüm bir geçmişe ışığını düşüren tuhaf karşılaşmaları, kâbusları, hatırlamaları, aydınlanmaları, absürtlükleri ve hüsranla sonlanan arayışları anlatan öyküler, hayata hikâyelerin penceresinden bakan yazarın iç görüsü ve yalın üslubuyla parıldıyor. (Can Yayınları)