Kendine has dili ve modern anlatım Stephen Fry’dan Mitos-Yunan Mitleri 1. Aşkı, savaşı, ihtirası ve aldatmaları hiç kimse Yunan tanrı ve tanrıçalarından daha yürekli ya da daha hayranlık verici şekilde yaşayamaz. Uygarlığın kökenini oluşturan, izlerini günümüzde hâlâ takip edebildiğimiz bu kültürün en sevilen mitlerini yeniden anlatma tuzağına düşmeyen Stephen Fry, samimi mizahı, kendine has dili ve modern anlatımıyla, adeta Herakles görevlerini başarıyor; bu ulaşılmaz Olymposlulara bizden parçalar katıyor. Her şey Khaos’a geri döneceği için Fry kitabına buradan başlıyor, Gaia’nın doğuşuyla düşünce şekilleniyor. Gökyüzünün semeninden var olan seminal semantik semiyoloji. Daha sonra Titanlar çatışıyor, Zeus yeni bir ırk yaratmaya karar veriyor. (Alfa Yayıncılık) Erkekler neden erkek gibi davranırlar? Matthew Gutmann'dan Erkekler Hayvan mıdır? Erkekler neden “erkek gibi” davranırlar? Sebep erkek beyni midir yoksa testosteron dalgalanmaları mı? Soyunma odasındaki kaba konuşmalar, rekabet ve şiddetten erkeksi söylem ve cinsel tacize kadar toplum, erkek davranışını biyolojik yönden açıklamaya yatkındır. Ancak biyoloji yanlış erkek davranışlarını maskeler. Kadın-erkek eşitsizliğini biyoloji değil kültür açıklar. Kitabında önde gelen antropoloji profesörü yazar, küresel bir erkeklik araştırmasına girişiyor ve yırtıcı erkek davranışlarının nedenlerini açıklıyor. Yazar, antropolojik hazine sandığından alınmış örnekler ve kişisel anekdotlarla, erkeklerin derinlerde nasıl oldukları, mantıksal olarak erkeklerden ne bekleyebileceğimiz ve erkek olarak kendimizden neler beklememiz gerektiği konusunda günlük tartışmalar için iç görüler sunuyor. (Beyaz Baykuş) Toplumsal meseleler insanı göz ardı ediyor Friedrich Schiller’den Ihlamurlar Altında Gezinti-Kısa Klasikler 33. 18. yüzyıl Alman edebiyatının önde gelen isimlerinden yazar dramlarıyla Alman tiyatrosunun standart repertuvarında yer alır. Aynı zamanda bir öykücü de olduğu pek bilinmez. Yazar, dramlarında olduğu gibi öykülerinde de sahicilik arayışına girer ve karakterlerinin psikolojik gelişimine odaklanır. Ceza ve yargı sistemi de dahil olmak üzere toplumsal meselelerin salt insanı göz ardı ettiğini düşünen yazar, insan psikolojisine eğilir. Bu öykülerde ahlaki ikileme düşen, umutsuzluğa sürüklenen, suça itilen insanın açmazını yaşarız. (Can Yayınları) Enflamasyon, kronikleştiğinde pek çok hastalığı tetikler Hüseyin Nazlıkul’dan Antienflamatuar Beslenme Rehberi - Zehirsiz Beslenme. Enflamasyon, vücudun herhangi bir zararlı maddeye karşı gösterdiği koruyucu bir tepkidir. Çok eski çağlardan beri bilinen enflamasyon, vücudun hasar gören bölgesindeki enfeksiyonu önlemek ve doku onarımını sağlamak için bedenin başlattığı bir süreçtir. Bedenimizde herhangi bir bölge yandığında ya da kesildiğinde başlayan ağrı, sıcaklık hissi, kızarma ve şişme gibi enflamasyon belirtilerinin hepsi tamiratı gerçekleştirmek içindir. Bu gibi akut durumlarla ilişkili enflamasyon, hayatımızı kurtaran bir tepki olduğu halde süreklilik gösterdiğinde, yani kronikleştiğinde pek çok hastalığı tetikler. Kronik enflamasyon; genetik, hormonal durum, beslenme, egzersiz, stres, uyku ve yaşam tarzı gibi birçok faktörden etkilenir. Özellikle yanlış beslenme, vücudumuzdaki enflamasyonun artmasının başlıca nedenlerindendir. Kronik enflamasyonu önlemek antienflamatuar beslenmeyle mümkündür. (Destek Yayınları) Alman dilinin en sarp ve son büyük şairi James K. Lyon’dan Paul Celan & Martin Heidegger - Tedirgin Sohbet. 1945 sonrası Avrupa edebiyatının, özellikle de Alman dilinin en sarp ve son büyük şairi olan Paul Celan, hayatını Seine Nehri sularında noktaladığı 1970 Mayısı’nın son anına dek, ailesini ve akrabalarını katledenlerle paylaştığı bir anadilde yazıyor olmanın travmasıyla yaşamıştı. Kendisini “dünyaya fırlatılmış biri” diye niteleyen şair, Naziler eliyle kirletilmiş bir dilin Almanya’da savaştan sonra da hükmünü yürüttüğü inancıyla gönüllü ve bilinçli bir sürgün olarak Paris’te ömür sür(ü)dü… Yazın seyri boyunca Heidegger’in sanat ontolojisinden yoğun etkiler devşiren Celan, yirmi yıl boyunca bilhassa dil tasavvuruna büyük bir hayranlık beslediği düşünürü Nazi geçmişinden ötürü kamusal bir özre teşvik edebilme arzusunu taşıdı. (Everest Yayınları) Bireysel ve kitlesel alanda yıkıcılığın çeşitli görünümleri Yıkıcılık ve Ölüm Dürtüsü… Kitap, dünyamızın ve insanlık durumunun güncel manzarasını yakından ilgilendiren bir konuyu, yıkıcılık ve ölüm dürtüsünü psikanalitik incelemenin konusu haline getirmektedir. Bireysel ve kitlesel alanda yıkıcılığın ve saldırganlığın çeşitli görünümlerinin kökensel izinin sürüldüğü metinlerin yanı sıra klinik alanda ölüm dürtüsü kavramının yararlılığının tartışıldığı zengin içerikte metinler bir arada sunulmaktadır. “Korktuğumuz şey ölüm değildir; başkalarının ölümü bize varoluşumuzun o en korkunç hakikatini anımsatır: Kendi ölümlülüğümüzü. “Ölüm” dediğimizde kastımız sıklıkla ‘ölümlülük'tür.” –Aleksandar Dimitrijevic. (İthaki Yayınları) Psikanalizi felsefi kavramlarla zenginleştirme Emine Ebru’dan Lacan Açık Özne. 1901-1981 yılları arasında yaşamış ve psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’dan çok etkilenmiş olan ünlü Fransız psikanalisti ve düşünürü Lacan, yaşamının büyük bir bölümünde Freud’a dönüşün gerekliliğini vurgulayan Lacan, psikanalizin kurucusuna itibarını iade etmeye çalışmıştır. Fransa’da Kojève’in Hegel üzerine derslerini izlemiş, Heidegger’i okuyarak yeniden yorumlamış ve psikanalizi felsefi kavramlarla zenginleştirerek daha anlaşılır hale getirmenin mücadelesini vermiştir. Dilbilim ve yapısalcılık onu Hegel ve Heidegger’e göre çok daha yoğun bir biçimde etkilemiştir. (Kafekitap) Yazar bir döneme ışık tutuyor Kemal Anadol’dan Son Durak. Yazar, çağının aktörü değil, tanığıdır. O tarihi yapmaz, yazar. Ama bazı durumlarda, yazar tarihin hem yazanı olur hem de yapanı. Yazar kitapta, sendikacı Metin ve Avukat Güler’in aşkları çevresinde Türkiye’nin vahşi terör zinciriyle bugünlere nasıl geldiğini bir tarihçi titizliğiyle anlatıyor. Romanın kapsadığı dönem Türkiye’sinde aktif siyasetin etkin kişilerinden biri olan yazar, yaşanan sevgisizlik ve nefret dolu o terör ortamında aşkların da mümkün olamayacağını gerçekçi biçemle anlatırken, bir döneme de ışık tutuyor. Yazarın kimi zaman sanığı da olduğu dönemle ilgili tanıklığı, okuru düşünmeye ve dönemin sorumlularını sorgulamaya yöneltiyor. Ali Sirmen. (Kırmızı Kedi Yayınları) Yedi öyküyle insan ruhunun karanlık sırları Murat Gülsoy’dan Belirsiz Bir Anın Kıyısında. Sadece çarpma ânında tüm algılarımın ne kadar keskinleştiğini hatırlıyorum. Dünya farklı bir yer gibi görünmüştü gözüme, düşüncelerim dışında her şey yavaşlamış hatta durmuştu. İnsanların yüzlerinde dehşet vardı ve ben ölüm öncesi iyimserlik denilen kavramın varlığından haberdar değildim. Evet var böyle bir şey. Artık öğrendiniz. Ölmeden önceki son saniyelerinizde asla ölmeyeceğinizi düşüneceksiniz. Son ânın içindeymiş sonsuzluk. Yazar, gerçekle gerçeküstünün sınırlarında dolaşan yedi öyküyle insan ruhunun karanlık sırlarını yer yer muzip yer yer ürkütücü bir atmosferin içinde anlatıyor. (Can Yayınları)   ‘Frankenstein’ın pişmanlık ve nefretle dolu hikâyesi Mary Shelley’den Frankenstein ya da Modern Prometheus. Kitap, insanın ulaşabileceği bilginin sınırlarını zorlayan hırslı doğa bilimci Victor Frankenstein’ın ve can verdiği yaratığın yüce hayaller, pişmanlık ve nefretle dolu hikâyesidir. Frankenstein’ın yaşadıklarını kendi ağzından dinleyen İngiliz kâşif Robert Walton’ın mektupları aracılığıyla okura ulaşan ama Frankenstein’ın isimsiz yaratığı dahil tüm önemli kişilerin söz aldığı anlatı kırdan kente, dağlardan denizlere farklı mekânları katettikçe ve başlangıç noktası olan İsviçre’den çeşitli Avrupa ülkelerine, oradan da Kuzey Kutup Bölgesi’ne uzandıkça Frankenstein ile yaratığının hikâyesi de mitlere özgü bir büyüleyiciliğe kavuşur. Yayımlanmasının üstünden iki yüzyılı aşkın süre geçmesine rağmen Frankenstein tazeliğini bugün de koruyor, insana ve dünyadaki yerine dair gündeme getirdiği soruların derinliği ve rahatsız ediciliğiyle şaşırtmaya, ürpertmeye devam ediyor. (Yapı Kredi Yayınları) Kültür sosyolojisi çalışması Tülin Ural’dan Yerli ve Milli Sırlar. Kitap, Erken Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze, Modern Türkiye'nin benlik ve kimlik inşasını, meşruiyet kodlarını, kültürel gerilimlerini ve tüm bunları erkeklik ve kadınlık temsilleri, halleri, ilişkileri içinde anlamlandırışını romanlar içinden okuma çabası. Bir edebiyat analizi olduğu kadar, edebiyat sosyolojisi ya da kültür sosyolojisi çalışması. Modern Türkiye edebiyatının tekrarlayan, dönemden döneme devreden, ödünç alınan yahut yeniden çerçevelenen temalarının peşinde, Türkiye toplumunun hesaplaşmalarıyla, büyük yarılmalarıyla ve kapanmayan yaralarıyla bir yüzleşme. “Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da hep kanayan bir yara görüyor insan Türkiye edebiyatını okudukça? Bence bunun basit ve hazmedilmesi çok zor bir yanıtı var: O büyük yüzleşme, o büyük hesaplaşma, aslında bizim kendi hesaplaşmamız. Metinlerin ortasında duran o büyük yarık, aslında bizim yaramıza dokunuyor. Yoksa nasıl edebiyatı anlardık? Nasıl edebiyatla sarsılır, onun etrafında bunca yaygara koparır, ona bunca çok anlam yüklerdik? Çünkü alt tarafı bir metin okumak değil midir yaptığımız... Bunlar büyük laflar esasen. (Alfa Yayıncılık) Beden, insan benliğinin görünen yansımasıdır Billur Ergün Cengiz’den Ruhun Ten Yüzüne Çıkışı - Dövme Atlası. Beden, insan benliğinin görünen yansımasıdır. Onun üzerine işlenen kalıcı izler de, sözcüklerle ifade edilemeyecek olan evrensel hikâyeleri kadim insandan bugüne dek farklı bir lisanda anlatırlar. Dövmeler tarihsel süreçte kimi zaman koruyucu bir tılsım, kimi zaman mahkûm ve suçluların utanç lekesi, bazen bir soyluluk nişanesi ya da bir kabilenin “totemi” olarak işlenirken bazen de savaş kahramanlarının “onur simgesi” hatta maceraperest çapkın denizcilerin “bölge hatıraları” olarak görülmüştür. Yazar dövmeyi dinler, toplumsal algı, sınıf farklılıkları, kültür, antropoloji, sanat ve psikoloji gibi açılardan ele alarak dövmenin sadece dövme olmadığını gözler önüne seriyor. (Beyaz Baykuş) Her şeyi olduğu gibi görene kadar Halil Cibran’dan Meczup. İnsan nasıl meczup olur? Yazara göre herkes kadim gerçeklerin bilinciyle doğar. Gerçek yüzlerini gizleyen toplumun içinde bu bilgiyi unutur, arayışından vazgeçer. Ta ki bir gün uykusundan uyanana ve her şeyi olduğu gibi görene kadar. Ancak bu özgürlüğün bedeli meczup olarak görülmesi ve toplumun dışına itilmesidir. (Can Yayınları) Küresel bağışıklık krizinde doğru beslenme Murat Baş’tan Bağışıklığı Beslemek. Küresel bir bağışıklık krizi yaşıyoruz ve ben de bu krizden etkilenen biriyim. COVID-19 enfeksiyonuna yakalandığımda doktorum hastaneye yattığım birkaç gün sonrasında bana şöyle dedi: “İyi ki sağlıklı beslenmiş ve iyi ki düzenli egzersiz yapmışsınız. Aksi takdirde çok daha zor bir yolculuk olabilirdi.” Bu kitabı yazmamdaki etken doktorumun bu cümleleri oldu. Sağlıklı beslenme, tedbirleri almazsanız COVID-19 ya da diğer hiçbir enfeksiyondan sizi korumaz. Ancak, sağlıklı beslenmenin desteklediği sağlıklı bir bağışıklık sistemi ile bu hastalıkları daha kolay ve daha az yan etkiyle atlatabilirsiniz. Pandemi bir gün bitse de, bağışıklığınıza olan ihtiyacınız bir ömür devam edecek... Prof. Dr. Murat Baş. (Destek Yayınları) Merak ve avunma gibi başlıklarda irdeleniyor Brian Dillon’dan Denemecilik. Yazar, çağdaş sanatta ve kültür teorisinde harabeler, ünlü hastalık hastaları ve kent hafızası üzerine kitapları olan, kendi hayatından yola çıkarak, kayıplar ve kalanlar üzerine yazdığı In the Dark Room kitabıyla da ödüle kavuşmuş bir yazar, Cabinet dergisinin editörü ve bir akademisyen. Yazar kitapta, bir tür olarak denemeciliği; kökenler, listeler, dağılma, üslup, savurganlık, ayrıntı, tutarlılık, merak ve avunma gibi çeşitli başlıklarda irdeliyor, parçalara ayırıyor ve sonra bir araya getiriyor. Deneme teriminin etimolojik kökenlerine, Montaigne’den başlayarak günümüz yazarlarına, W. G. Sebald, Georges Perec ve Elizabeth Hardwick gibi isimlere değinen kitap; denemenin kapsamlarına ve olanaklarına ışık tutuyor. “Vaazlar, diyaloglar, listeler ve anketler, basılı küçük anaforlar ya da tekil denemeler olarak yorumlanan kitaplar” la örülen Denemecilik, Dillon’ın kendi kişisel ve edebi geçmişinden de birçok iz taşıyor. (Everest Yayınları) Salyangozunu bir hafta beslemeyi unuttu David Lewman’dan SüngerBob KarePantolon- Gary Nerede? SüngerBob rakette top zıplatma yarışmasında Pasaklı Baloncuk’u yenmeye o kadar odaklanmıştı ki, evcil salyangozu Gary’yi bir hafta boyunca beslemeyi unuttu! Bu yüzden Gary, eşyalarını toplayıp kendine yeni bir ev bulma zamanının geldiğine karar verdi. Gary, tatlı Büyükanne tarafından şımartılırken, SüngerBob şehrin her yerine kayıp salyangoz afişleri asıyordu. Çok geçmeden Gary, Büyükanne’nin onun mutluluğundan daha fazlasının peşinde olduğundan şüphelenmeye başladı. SüngerBob, Gary’yi çok geç olmadan kurtarabilecek miydi? (İthaki Yayınları) Sokak aralarına sızan gün ışığı Honore de Balzac’tan Paris. Dizinin ilk kitabının yazarı Balzac, döneminin Paris'ini hayranlıkla öfke arasında gidip gelen yazı tonlarını zaman zaman gerçek imzasıyla kimi zaman da takma adlarla yazdığı yazılarla kutsamış adeta. Yosma ile soylu kadınların, hırsızlarla politikacıların, zenginlikle yoksulluğun Paris'i... "Ah Paris! Kim senin bu loş manzaralarına, sokak aralarına sızan gün ışığına, sessiz çıkmaz sokaklarına hayran olmaz ki!" (Kafekitap) Kalplerin ve akılların kaynaşması Ekrem Reşit Rey’den Barbaros Hayrettin'in Hayatı. Hızır Reis isminde Midilli adasından çıkma yaman bir korsanken Akdeniz’de kazandığı şanlı zaferlerle Kaptan-ı Derya unvanını alarak Osmanlı donanmasının başına geçen Barbaros Hayrettin Paşa, yalnızca askeri dehasıyla değil, lafını sakınmayan pervasız tavırları ve kalender kişiliğiyle de Kanuni’nin dikkatini çeker. “Alaylar, mehter marşları, askeri geçitler, asılan bayraklar, kalabalık, şaşaalı evlerdeki dört başı mamur sofralar onun ilgisini çekmiyordu. Bunlara önem vermiyordu. Arayıp da bulamadığı, mutlu günlerde ya da düşman karşısında duyulan dayanışma; kalplerin ve akılların kaynaşması; aynı amaç uğruna birlikte hareket eden ‘Ocak’; birbirinden farklı ruhlarda birbirine denk duygulardı.” (Kırmızı Kedi Yayınları) Fantastik, humoristik ve sismik… yedi öykü Orhan Duru’dan Şişe. Yazarın, yıllar boyu yazıp “şişelediği” yedi öykü yer alıyor bu kitapta. “Fantastik, humoristik ve sismik…” yedi öykü. Sözcüklerin simyasından anlayanların kahkahalar atarak, tarih meraklılarının ise gözlüklerini takarak okuyacakları son yılların azgın enflasyonundan etkilenmemiş ender, saf ve eşsiz öyküler bunlar. “Güncelin dışına çıkınca işin içine duygular karışıyor, romantikleşiyorsunuz. Soyutluyorsunuz kendinizi giderek. Niye yapayım bunu? Güncel bir gerçekçiyim ben.” (Yapı Kredi Yayınları) Felsefe tarihinin seyrine yön veren bir yapıt İmmanuel Kant’tan Fragmanlar. 1796’da 72 yaşındayken başlayıp 1803 yılına, hem bedensel hem zihinsel olarak dermanı tükeninceye kadar yazmayı sürdürdüğü tamamlanmamış yapıtının, kimilerine göre ise “bunaklık kitabının” son deminden bir seçme. Ardında, felsefe tarihinin seyrine yön veren bir büyük yapıt, magnum opus bırakan filozofun, baharın gelişiyle penceresinin önünde ötmeye başlayan çit serçesini bekleyedurduğu dizginsiz satırlar. Oruç Aruoba’nın notları ve yer yer dokundurmalarıyla... (Kırmızı Kedi Yayınları) Eski zaman aşkları Hilmi Yavuz’dan Sanki Her Şey Daha Dün Gibi. "Üç sayfayı doldurduk galiba. Bana kalırsa daha da yazarım. Yağmurlu Fatih gecelerini. Beyazıt'ta bir lokantada içilen biraları. Yolları ve anıları. Eski zaman aşklarını. Dostumuz Faik Baysal acaba yine sigara dumanlarıyla ılıklaşmış gürültülü kahvelerde, mermer bir masada demli çaylar ve askıda yavaş yavaş kuruyan yağmurlu paltoların arasında iğrilmiş oturup yazıyor mudur? Çifte Kumrular Sokağı'na çıkan yeni asfaltın köşesinde yükselen büyük yapıların önünde, o köşe başında bir gün olur yine durur uzun uzun konuşur muyuz? (Everest Yayınları) Dönemin Rusya’sı ve Rus toplumu Nikolay Vasilyeviç Gogol’dan Burun. Kitap, Rus gerçekçiliğinin öncüsü Gogol’ün monarşinin hüküm sürdüğü çarlık döneminde kaleme aldığı Petersburg Öyküleri derlemesi içinde yer alan öykülerden biri. Ait olduğu yüzü terk eden bir burnun ve o burnun sahibi devlet memurunun gerçeküstü hikâyesini anlatıyormuş gibi gözükse de, dönemin Rusya’sına ve Rus toplumuna dair son derece gerçekçi bir bakış açısı sunan kitap aynı zamanda bir hiciv şaheseri. “Gogol uzun süre bu şakanın basılmasını istemedi; ama biz, bu öyküde öyle şaşırtıcı, akla sığmaz, neşeli, özgün şeyler bulduk ki öykünün elyazmasının bize verdiği zevki okuyucularımızla paylaşmaya razı olması için kendisini güçlükle kandırabildik.” Aleksandr Puşkin. (Can Yayınları) Kendini keşfetme yolculuğu Cansu Canan Özgen’den Dalgakıran. Ne zaman biter fırtına? Deniz durulunca mı, sen limana varınca mı? Gıpta edilecek bir sevgilisi, zengin bir yaşamı, tıkır tıkır işleyen bağımsız bir düzeni ve arada yoklayan migren dışında hiçbir sıkıntısı olmayan başarılı işkadını Jülide Develi bir sabah gözlerini evinin terasının ucunda, kendini boşluğa bırakmak üzereyken açar. Ancak oraya nasıl geldiği ve neden bu intihara teşebbüs ettiğine dair hiçbir fikri yoktur. Jülide bu travmatik deneyimin nedenini bulmak için uğraşırken bir kendini keşfetme yolculuğuna çıkar. Yolu beş benzemez yabancıyla kesişir ve umulmadık duraklara ulaşır. Bu ortak yolculukta Jülide, herkesin geçmişinin aslında halen bugünde yaşadığını fark edecektir. (Alfa Yayıncılık) Masal anlatımı ile yazılmış George Orwell’den 1984. Yazar, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıktır. Diğer kahramanlar gerçek kişileri çağrıştırmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Altbaşlığı bir peri masalı olan Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır. (İthaki Yayınları) Yalanla başlayan hikâyeler Simla Sunay’dan Yalancı İçin Bir Boşluk. Kökleri yerkürenin çekirdeğine kadar uzanan yalanlarca oyulmuş karanlık boşlukları dolanıyor yazarın öyküleri, dünya diye yazılıp ev diye okunan o boşlukları sessizce dolduran ilk günah kadar eski yalanlara gözcülük ediyor: Her hakikat belli bir mesafeyi, her mesafe bir boşluğu ve her boşluk bir yalanı arzuluyor. Dilin sınırlarını yoklayarak okurun ezberini bozarken öykü türü içinde yepyeni mümkünler de yaratan kitap, yalanla başlayan hikâyelerin boşlukla sarmalandığı, boşlukla sınanan herkes bir yalana sığındığı yerle gök arasındaki bu tekinsiz sahnede sıkışıp kalmışları oyunun sonuna çağırıyor: Perde açılıyor; söz'ün nerede? (Everest Yayınları) Evrensel bir çocukluk ve büyüme hikâyesi Edouard Louis’ten Eddy'nin Sonu. 1990'ların sonunda, Kuzey Fransa'daki yoksul bir kasabada, işsizlik, alkolizm, ırkçılık ve homofobiyle iç içe büyüyen Eddy Bellegueule'ün tek istediği ailesinin, arkadaşlarının ve kasabalıların gözünde bir delikanlı olmaktır çünkü burada oğlan çocuklarından, kasabadaki yaşam tarzının ürünü olan bir erkeklik tipine uymaları beklenir. Fakat kendini çocukluğundan beri farklı hisseden Eddy, her geçen gün etrafındakiler için daha fazla sorun teşkil edecektir. Yirmiden fazla dile çevrilen, toplumsal eşitsizlik, cinsellik ve şiddet üzerine tartışmalara yol açan Eddy’nin Sonu dokunaklı, evrensel bir çocukluk ve büyüme hikâyesi. Aynı zamanda cinsel uyanışa ve eril zorbalığa dair çarpıcı bir metin “Muazzam bir güç ve sahicilik yüklü.” Annie Ernaux. (Can Yayınları)