İsmi gibi samimi bir albümle, "Candid Music" ile dinleyicilerin karşısına çıktınız. Aslında müzisyen dostlarınızla sözlü bir albüm de yapabilirdiniz ama bunu tercih etmediniz. Bunun sebebi neydi?  Bu albümdeki besteler zaten şarkı sözü için değil, enstrümanlar için yazılmış parçalar. Ben bunları üzerine söz yazılır diye düşünerek değil, özellikle şu enstrüman ya da bu enstrüman çalar diye tamamen enstrümanlara göre yapmıştım. Tabii ki bazı şarkıların üzerine söz yazılabilir ama bu müzikler şarkı sözü yazmaya, özellikle de Türkçe söz yazmaya pek müsait değil kanımca. Ayrıca son dönemde misafir şarkıcıların olduğu bir takım albümler yapıldı. Eğer öyle bir şey tasarlıyor olsaydım bile onu şu anda yapmazdım. Türkiye'de güftesiz albümler biraz daha niş ve sınırlı bir dinleyici kitlesi tarafından sahipleniliyor. Bu durum normal mi sizce? Bu durum normal mi değil mi bilemiyorum ama genel olarak tüm dünyada enstrümantal müzikler, sözlü müziklere göre hep daha sınırlı bir dinleyici kitlesi tarafından sahipleniliyor. Bu bizim ülkemize yönelik özel bir durum da değil aslında. Genel olarak tüm dünyada böyle… 'ÖNCELİKLİ DUYGU İYİ MÜZİK YAZMAK' Tüm besteler size ait ve Masal ile açılış yapıyorsunuz albümde. Bu besteleri yaparken, sizde baskın olan duygu neydi? Ben müzik yazarken aslında bende baskın olan duygu öncelikle iyi bir müzik yazmaktır. Zaman zaman bir olaydan etkilenip yazdığım da olmuştur tabi ama bende vaziyet her zaman bu şekilde değil. Aslolan hedef önce iyi bir müzik yazmak, ondan sonra o iyi yazdığın müziği bir şeylerle ilişkilendirip ortaya bir hikaye çıkarmak. Ama aslolan bence önce iyi müzik yazmak. Bunun ötesi yok. dscn3718 'YÜZÜ TAMAMEN BATIYA DÖNÜK' Albümdeki parçalar İstanbul'a, Türk kültürüne dair de hisler uyandırıyor. Siz cazla nasıl harmanladınız Türk kültürünü? Bu konuda size üzülerek katılamıyorum maalesef. Albümdeki parçalar bana göre aslında Türk kültürüne dair hisler uyandırmıyor. Tamamen yüzü batıya dönük bir albüm olduğunu düşünüyorum “Candid Music”in. Belki bir parça hariç diyebilirim. Ayrıca ben zaten çok sentez seven bir adam da değilimdir. Türk kültürünü cazla harmanlamak, Hint müziği ile Japon müziğini karıştırmak gibi şeyler çok benim hoşuma giden şeyler de değil bu arada. (Gülüyor) Albümünüzü dinlerken aklıma hep "festina lente" (yavaşça acele et) özdeyişi geldi. Sizin de böyle bir mottonuz var mı? Albümün adı “Candid Music”. Candid zaten içten, samimi, gönülden anlamına geliyor. Benim tabii bir mottom olacaksa şu olurdu herhalde; “önceliğim samimiyet.” Bu albüm global bazda nasıl karşılandı? Gelen tepkiler nasıldı? Global bazda henüz nasıl karşılandığını bilemiyorum. Önümüzdeki aylarda bir takım geri dönüşler olacaktır, henüz bunun için çok yeni bir albüm. Fakat globalden ziyade normalde gelen tepkiler çok çok iyi. Çok mutluyum. Dinleyen herkes acayip güzel şeyler söylediler. Çok beğendiler albümü. Bu sebepten dolayı gerçekten çok mutluyum. 'GELENEKSEL CAZIN ANA DİLİ İNGİLİZCE'DİR' Siz Jazz Gitar Metodu'nu da yazan, eğitmenlik de yapan bir müzisyensiniz. "Türkçe caz mümkündür ya da mümkün değildir" diye arada sırada tartışılır. Siz nasıl bakıyorsunuz bu kavrama? Öncelikle şunu söyleyeyim, geleneksel cazın ana dili İngilizce’dir. Müzikal cümleleme olarak Amerikan cazını Türkçe’ye adapte ettiğimizde Türk diliyle prozodi olarak çoğu zaman problemler olabiliyor. Yani İngilizce kadar akışkan tınlamayabiliyor ya da anlaşılır olmayabiliyor. Ama bugüne kadar Türkçe olarak yapılmış, Amerikan cümleleme yapısıyla icra edilmiş müzikler var. Bu yüzden de “bu mümkün değildir” demek uygun olmaz, çünkü zaten yapılmış. Yine de geleneksel caz müziğinin geleneksel cümle yapısı Türkçe söz yazmaya çok müsait değildir gibi geliyor bana. Ancak tabii ki istisnai durumlar her zaman olabilir. Türkiye'de şöyle bir eğilim var. Albümünde jazzy esintiler olan herkese "caz sanatçısı" deniliyor. Bu kafa karışıklığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Evet, burada bir kafa karışıklığı oluyor gerçekten. “Jazzy esintiler kullanmak” başka bir şey, gerçekten bir caz sanatçısı olmak başka bir şey. Fakat bu yakıştırmaları yapanlar da yine bu insanların kendileri değil, dışarıdan böyle görülüyor ve böyle tanımlanıyor. İnsanların kafası karışıyor, evet doğrudur. "Bunu düzeltmeye çalışmak lazım mı" dersen, bence gerek yok. Çünkü oraya gelene kadar düzeltilmesi gereken çok şey var. İşte “bu caz sanatçısı değil ama jazzy esintiler var” desen belki birçok insan anlamayabilir veya yanlış anlayabilir. Varsın onları da caz sanatçısı olarak bilsinler, bu şekilde hayatlarımıza devam edelim bence. kerem-turkaydin-kapak PRANA'YI GEZİ İÇİN YAZDI Albümünüzde bir de Gezi Parkı için yazdığınız bir eser bulunuyor. Nasıl bir ilham verdi size Gezi? Şöyle ki, ben uzun yıllardır Taksim bölgesinde yaşıyorum. Bu bölgede de genellikle hep binalar, beton bolca mevcut. Bu bölgeye nefes aldıran tek yer Gezi Parkı diyebilirim. Çünkü en yoğun yeşillik alan ve ağaçlar orada. Kocaman bir alan. Ve bir dönem o ağaçların oradan gitmesi vaziyeti olduğu zaman bizim yaşam enerjimizi, nefesimizi buradan götürüyorlar gibi bir psikolojiye girdim ve gerçekten canım sıkıldı. O günlerde bir parça yazdım ve adını da “Prana” koydum. “Prana” zaten “yaşam enerjisi” ve “nefes” anlamına geliyor bu arada. Yani gerçekten oradaki ağaçlara yazdığım bir şarkıydı. Ve o ağaçlar hala bizimle. Bunun için gerçekten çok mutluyum. 2019'a girdik. Bu yılki planlarınız neler? Bu yıl yaptığımız albümü olabildiğince bir takım kulüp ve festivallerde çalmak istiyorum. Yani ilk planım ve hedefim bu. Bunun dışında başka işler de yapıyoruz. Dizi müzikleri, reklam müzikleri... O işler de umarım bu yıl güzel gider. Ancak planlama olarak derseniz 2019’daki ilk hedefim, 2018 sonu çıkmış olan “Candid Music” albümünü en güzel şekilde tanıtmaya çalışmak ve olabildiğince çok insanın bu albümden haberdar olmasını sağlamak.