Murat Şeker'in bi filmini izledin mi, hemen diğerlerini de izleme duygusuna kapılıyorsun. Çakallarla Dans’ı izlemeyeniniz yoktur herhalde. Filmlerinde sosyal mesajlar veriyor, bunu da didaktik bi biçimde yapıyor. Samimi, sahici bir dili var. Espriler, benim espri anlayışıma cuk oturuyor. Son filmi Görevimiz Tatil‘i geçtiğimiz gün izleme fırsatı yakaladım. İlk andan itibaren insanı içine alan bir film olmuş. Müthiş güzel çekilmiş, tempolu, enerjik. Bu ülkedeki ailelerin tatile gitme sancılarından, toplumsal duyarlılık gerektiren pek çok konuya değinmiş. Korkmadan! Hele bir sahnesinde İzmir Marşı’na yer vermiş ki... Filmin ortasında ayağa kalkıp alkışlamak istedim kendisini. Film biter bitmez de SÖZCÜ okurları için bir röportaj yapmak istedim. Sağ olsun o da kırmadı bizi. İçinde bulunduğumuz kış aylarının kasvetinde sohbetimize biraz tatil, biraz mizah, biraz da gündem ekledik. Umarım beğenirsiniz.
Melis Bayraktar - Murat Şeker Melis Bayraktar - Murat Şeker
‘BEN CESUR DEĞİLİM, İNSANLAR KORKAK!’‘ Görevimiz Tatil’ filmini izledim. Filmin senaryosunu, dilini, biçimini, kurgusunu, oyuncu seçimine kadar hemen her şeyini beğendim. ‘’İzmir Marşı’’ sahneneyse bayıldım. Son yıllarda mekanlarda, dizilerde ve hatta okullarda bile İzmir Marşı’na yasaklar getirilirken, sen böyle bir sahneye yer vermekten korkmadın mı? İzmir Marşı’nı zaten söylüyoruz. Hep söyledik, hep söyleyeceğiz. Neden korkalım? Victor Hugo’nun çok sevdiğim bir sözü var; ‘’Vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır.’’ diye. Ben sadece kendi vicdanımdan korkarım! Bu yüzden de bu sahneyi koymakta bir sakınca görmedim. Biz elimizden geldikçe politik mizah ve taşlama yapmaya çalışan demokratik bir ekibiz. Zaten giderek apolitikleşen, içinde bulunduğu koşulları görmezden gelerek topluma yabancılaşan mizah anlayışını da çok sağlıklı bulmuyoruz. Kaldı ki; paramızı devletten veya vakıflardan değil halktan alıyoruz. Dolayısıyla da halkın sesi olmaya çalışıyoruz. Gençlerimizi de anlıyoruz. Büyük bir buhrandan geçiyorlar. Gülüp eğlenmek istiyorlar. Biz de onlara nükteli, düşündüren aynı zamanda güldüren ve eleştiren bir mizah yapmaya çalışıyoruz. Hem güldüren hem de eleştiren mizah yapabilmek için belli bir düşünsel birikim gibi dünyanın ve kendi toplumunun koşullarını anlamak, anlamaya çalışmak ve muhalif bir kimliğe de sahip olmak gerekir. Seni sosyal medya hesaplarından takip eden biri olarak sende bunların hepsinin var olduğunu görebiliyorum. Yaşadığımız döneme göre çok cesursun. Ben cesur değilim, insanlar korkak. Sanattan, fikir paylaşmaktan korkmamamız lazım. Biz bir şekilde bu toplumun şifacılarıyız. Toplumun şifası için sanat yapıyoruz. Bu yüzden de ne yasakların arkasına saklanmalıyız, ne de eleştiri uğruna hakaret boyutlarına geçmeliyiz! Tabii ufacık bir eleştirinin de hakaret gibi algılanmaması önemli. Maalesef günümüzde birçok sanatçı, toplumsal sorunların karşısından ‘Nasılsa karnım doyuyor. İşim de var' deyip geçiyor. Fakat bizi babamız öyle yetiştirmedi. Hayat bir mücadele. Güzel günler yaşamak istiyorsak, buna biz de bir katkı sağlamalıyız. Kesinlikle katılıyorum! Ayrıca da sana; ‘Görevimiz Tatil’ filminle zeytin alanlarının imara açılma yasa tasarısının kamuoyunda ciddi tepkiler yarattığı günlerde, ‘ #zeytinimedokunma ‘kampanyasına kişisel olarak destek olduğun için, hepimiz adına teşekkür ediyorum. Senaryoyu Ali Tanrıverdi ile birlikte yazdık. Farkındalık yaratmak tabii bir filmle olacak bir şey değil. Ama belki ufak da olsa bir katkı sağlarız diye düşündük yazarken. Sadece "zeytinime dokunma" değil; küresel ısınma ve küresel iklim değişiminin üzerimizdeki etkileri, doğaya atılan plastik çöpün yaygınlaşması da bu filmde ele aldığımız konulardandı. ‘AVM’YE GİDECEĞİNE, YEREBATAN SARNICI'NA GİT’ Filminin adı bir çoğumuzun hayat mottosu, pazartesi hayali... Tatilden geliyor. Sen ne sıklıkta çıkıyorsun tatile? Ben gezginim. İki gün bile boş vakit bulsam hemen kaçıyorum, gidiyorum bir yerlere. Bu hemen ‘çok parası var da geziyor’ gibi algılanmasın. Ben yaşadığım şehirde de geziyorum. İstanbul’da yaşayıp, Ayasofya’yı hiç gezmemiş olanlar var. Ayasofya’ya gidin. Yürümek bedava. AVM’ye gideceğinize, Yerebatan Sarnıcı’na gidin mesela. Ben gidiyorum. Adamlar taa Japonya’dan geliyor görmeye. ‘’İSTEDİĞİMİZ HAYATI YAŞIYOR MUYUZ?’’ Senaryonun asıl çıkış noktası bu konu mu oldu? Asıl bizim çıkış noktamız; ‘’İstediğimiz hayatı yaşıyor muyuz?’’ sorusundan doğdu. Bilgi Üniversitesi’nde Next Academy diye bir yüksek lisans programı var. Ben orada ‘’Story Telling – Öykü Anlatma’’ dersleri veriyorum. Geçtiğimiz senelerde öğrencilerime; "İstediğiniz hayatı yaşayabiliyor musunuz? Bana bununla ilgili bir hikaye yazın" dediğimde öğrencilerimin bu konu üzerinde çok fazla takıldığını gördüm. Neden bu konunun üzerinde bu kadar düşündüklerini merak edip sorduğumda; öğrencilerimden aldığım yanıt; bu sorunun daha önce kimse tarafından kendilerine sorulmadığıydı. 25 ila 30 yaşları arasındaki üniversite mezunu, çalışan ve kendini daha fazla geliştirebilmek için yüksek lisans programına devam eden kişilerden bahsediyorum. Bu soru onlara bile sorulmamış! Neysee... Aynı soruyu ev kadınlarına da soralım dedik. Derken konu büyüdü ve senaryonun ilk filizi doğdu. Devamında da; tatil yapamama, karavanın bozulması, zeytinliklerin içinde kalma öyküsü, Türkiye’deki hikaye ve aksaklıklar çeşitliliği bizi senaryonun bu son haline getirdi. Köylülerin, kırsaldakilerin gündemi bambaşka! Bizim senaryodakilerin derdiyse zeytin yapmak.
Murat Şeker Murat Şeker
Sen istediğin hayatı yaşıyorsun sanki...? Hayata dair tek kaygım bir vatansever olarak ülkemde yaşananlar!  Korkular... Savaşlar... Sanata ve sanatçıya yapılan yasaklar! Millet uzayda bir hammadde üssü geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapıyor, bizse yasakları tartışmaktan ilerleyemiyoruz. İnanın üzülüyorum... Yıl olmuş 2018! Sanatçılarla uğraşacaklarına yolsuzluklarla mücadele etseler! Onun dışında bir sorunum yok. Ben yaşıyorum, yaşamaya çalışıyorum. Yıllar önce Twitter hesabımı ilk açtığımda oraya kendimle ilgili; "Murat Şeker film çeker, senaryo yazar, İstanbul’da yaşar. Ve bunları yapmaya çalışır" yazmıştım. Açıkçası etrafımdaki insanları gördükçe benim hayattan şikayet edecek bir yanım yok diyorum kendi kendime. İstediğim işi, istediğim şekilde yapıyorum. Mutluyum. Bu çok önemli bir şey. Bu zaten belli oluyor. Hem yapımcı olup hem yönetmen olmak çok zordur. İnsanın saçları dökülür, kabuslar görür, film bitince 10 yıl yaşlanmış olur. Sen bir de senaryonu yazıyorsun. Buna rağmen maşallah hiç bir şeyin yok. :) Teşekkür ediyorum. Hepsini tek başıma yapmıyorum tabii. Filmin yapımcılığını Timur Savcı, Cemal Okan ve Uğur Şeker ile birlikte yapıyoruz. Uygulayıcı yapımcı koltuğunda Birol Akbaba oturuyor. Senaryoda Ali Tanrıverdi ile beraberiz. Genel Koordinatörümüz ise Hülya Şeker. Biz birbirimizi çok seven, işimizi severek yapan bir ekibiz. Tam bağımsızız! Film yapabilmek için kimseden 1 lira bile talep etmiyoruz. Film yapalım da milletin cebindeki parayı alalım diye de film yapmıyoruz. Severek ve isteyerek yapıyoruz işimizi. O da bir şekilde yansıyor hayatlarımıza... ÇAKALLARLA DANS’IN DEVAMI GELİYOR!
Yönetmen Murat Şeker / Oyuncular: Demet Akbağ, Zafer Algöz Yönetmen Murat Şeker /
Oyuncular: Demet Akbağ, Zafer Algöz
O hissediliyor. Setten filme yansıyan güzel bir enerji var. Oyuncular da iyi seçilmiş. Devamı gelir mi? Demet Akbağ ve Zafer Alagöz’ün oyunculuğu tartışılmaz. Görevimiz Tatil’in devamı gelmeyecek fakat Çakallarla Dans’ın devamı gelecek. Ondan vazgeçmiyoruz! Ahh ya röportajın sonunda soracaktım o soruyu! Hahaha :) Hazır konusu açılmışken sorayım bari kastta bir değişiklik olacak mı? Ana kastta bir değişiklik olmaz ama tabii ara kastlarda eklemeler ve çıkartmalar olabilir. ‘’ŞEVKET ÇORUH ZOR ADAM!’’ Şu an tüm Türkiye’nin merakla beklediği sorunun cevabını aldım. Geçenlerde Şevket Çoruh da aynı soruyu sordu bana. Dedim ‘devamı geliyor’. Bu arada Şevket zor bir adamdır. Öyle her projeyi beğenmez.