Yaşamla ölüm arasındaki çizgiyi veya yaşamak için dilenmek zorunda kalmanın insan kalbindeki azabını seramik ve cam eserlere döküyor. Dart Gallery'de 11 Mayıs Perşembe günü açılacak sergi için "ben de göçmen bir ailenin kızı olarak büyüdüm. Acıyı kalbimde hissettim" diyen Yici'nin sergisi 4 Haziran 2017'ye kadar görülebilir. Nevin Yici'nin eserleri son yıllarda yükselişte. Koleksiyonerlerin gözdesi demek doğru olacak. Eserlerinde somut sıkıntılara tanıklık eden sanatçının hakkını çoğu seramik ustası teslim ediyor. Önemli sanat galerileri ve müzayede evlerinin de beklediği Araf sergisinde seramik dışında, cam, bakır, ahşap gibi farklı malzemeler de seramiğe eşlik ediyor. Füreya Koral, Alev Ebüzziya gibi seramik duayeni isimlerden malzeme çeşitliliği ile farklılaşıyor. Bir süredir hazırlık yaptığı çevrelerce duyulan cam arası seramik işleri ilk kez bu sergide görülecek ve merakla beklenenler işler arasında gösteriliyorlar. Nevin Yici sergisi için hissettiklerini şu şekilde kaleme almış: "İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Dünya en büyük göç dalgasıyla karşı karşıya kalmış durumda. Yaklaşık 12 milyon Suriyeli evini terk etmek zorunda bırakıldı. 5 milyonu ise Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığındı. AB ülkeleri sınır politikalarını bu büyük çaplı göç dalgası ile yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. Yaşadıkları toprakların yaşanamaz duruma gelmesi üzerine insanlar, canlarını kurtarmaya ve kendilerini güvenli hissettikleri ülkelere yasadışı yollardan ulaşmaya çalışırken ölümle yüzleşmeleri durumun iyice kaosa dönüşmesine sebep oldu. Yaşam için ölümü göze alan insanların bu yolculuklarında onlara eşlik eden duygu sadece umut değil. Maalesef mültecilere karşı oluşan ön yargılı yaklaşımlar ve içinde bulundukları bu durumun sadece onları ilgilendiren bir sorunmuş gibi algılanması da baş etmek zorunda kaldıkları iki önemli ana başlık. Çaresizlik ve açlıkla baş etmek için dilenerek ya da yardım isteyerek yol alabildikleri bu zorunlu ve zorlu yolculuklarında onların yanında yer alma amacı ile yola çıkmak, benim için de farklı bir deneyim oldu. Çalışmalarım sırasında daha yakından tanıma fırsatı bulduğum ve yaşadıklarını ilk ağızdan dinlediğim insanların yaşama tutunma ve ayakta kalma mücadeleleri her aşamasında hayranlık uyandırıcıydı. Yaşadıkları acıların tarifini ''kabulleniş ve teslimiyet'' olarak ifade eden bir mültecinin, kendilerini ne oralı ne de buralı olarak gördüklerini, tıpkı Araf'ta gibi hissettiklerini söylemesi, kendisi de göçmen bir ailenin çocuğu olarak bana hiç de yabancı gelmedi. Araf’ı kendine “gündelik” yapan insanlara selamla."