Deniz POYRAZ Bestelediği çalışmalarında yaşamı, doğayı, yalnızlığı ve ölüm korkusu gibi varoluşsal sorunları ele alan sanatçı, “basılı notaların uyulması gereken kutsal metinler” olmadığı düşüncesinden yola çıkarak yarattığı eşsiz müzik evreni, bugün bir deha olarak kabul edilmesinde önemli bir unsur. Avusturyalı yazar Robert Seethaler’in dilimize çevrilen en son eseri “Son Senfoni”, dünyanın bu en büyük müzik insanlarından biri olan Mahler’in yaşamından izler taşıyan, bir yanıyla biyografik bir roman. YÜZLEŞMENİN HİKÂYESİ Sanatçının, yaşamının son gemi yolculuğu sırasında yaşadığı bir ömürlük hesabın ve hem müziğiyle hem hatıralarıyla olan yüzleşmesinin hikâyesi. New York’tan Avrupa’ya doğru dalgalar aşan bir geminin içinde, okyanusun sonsuz maviliğinde yine müziği düşünüyor Mahler. Odasının duvarlarından gelen çıtırtılar, deniz kuşlarının çığlıkları, sineklerin kanat çırpışı, bir bebeğin kamaradan yükselen ağlayışlarının yankısı, her biri birer nota Mahler’in zihninde. Fakat tüm bunlar artık gücü tükenmiş, dünyanın yükünü çekecek hâli kalmamış bir ihtiyar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Okul çağlarından beri peşini bırakmayan migren ataklarına, uyku problemlerine, baş dönmesine ve çarpıntıya Sigmund Freud bile çare olamıyor. SÜREKLİ DEĞİŞİM HALİNDE Gustav Mahler’in özellikle son dönem yapıtlarında göze çarpan varoluş sorgulaması ve ölüm teması, son gemi yolculuğunda da peşini bırakmıyor. Yolun, yolculuğun hatırlattıkları onu bir zamanlar Viyana Kraliyet Operası Müdürlüğü’ne yeni atandığı gençlik yıllarına götürüyor. Görkemli avizelerin altında, sallanan sandalyesinde oturup sanat üreten toy bir delikanlıdan, dünyaca ünlü bir orkestra şefi olma yolculuğuna, hatıraların dalgalarını yara yara ilerliyor Mahler. Peki parçalarımız sürekli değişim hâlindeyse bütünsel bir süreklilikten bahsetmek mümkün mü? Zaman geçtikçe aynı kalan, kökünde ve temelinde değişmeyen şey, insanın tüm üst kimliklerinden bağımsız olarak yüreğinde taşıdığı özü mü? ÜRKÜTÜCÜ BİR SANATÇI Yazar Seethaler’in dokunaklı ve duru üslubuyla kaleme aldığı “Son Senfoni”, bir müzik dehasından ziyade, yaşamı çelişkilerle, çalkantıyla, çıldırasıya zaferlerle ve kahredici acılarla dolu basit bir adamın aynı zamanda, ölümünden yıllar sonra, müziği Nazilerce yasaklanacak derecede güçlü ve ürkütücü bir sanatçının romanı. Vakitsiz yitirdiği kızı Maria’nın hayaletinin, büyük aşkı Alma’ya olan tutkusunun, karşısında hem saygı hem dehşetli bir korku duyan müzisyenlerin, yaylı enstrümanların, tahta ve bakır nefeslilerin ve vurmalıların eşlik ettiği bir yaşamın son yolculuğunun öyküsü. Ölümün acımasız buyurganlığına karşın son bir senfoni… Regaip Minareci’nin Türkçeleştirdiği roman, Timaş etiketiyle raflarda... İyi okumalar.