Ayrıntısı bol, temposu yüksek bir oyunda rol alıyorsunuz… Ersin Umut Güler: Oyun, şiddetli duyguların yer aldığı bir metne dayanıyor… Oyunda ‘Kürklü Venüs’ romanını sahnelemek isteyen bir yazar var. Yazar oyun için bir kadın oyuncu arıyor ve bulamıyor. Seçmeler bittiğinde bir kadın giriyor içeri. Seçmeler için yönetmeni ikna ediyor. Fakat Thomas son derece cinsiyetçi biri. Bu meseleye çok fazla değiniyor oyun. img_2521

Kadın daha hızlı, adam daha sakin

Oyundaki matematiği çok iyi kurduğunuza dair pek çok övgü alıyorsunuz. Bunu nasıl başardınız? E.U.G.: Çok kısa anlarda, bazen üç bazen de iki cümlede diğer karakterlere girip çıkıyoruz. Bu durum galiba oyunun en zor taraflarından biri… Oyunda bir de kontrast yarattık. Kadın daha hızlı, adam daha sakin. Bu da bizim çok işimize yaradı. Pervin Bağdat: Metnin hızlı bir ritmi var. Ama çalışırken o ritimleri hiç kaçırmamaya çalışmak çok önemli. Çalıştıkça oyun da kendi matematiğini yaratıyor. Vanda, Thomas’ı ikna etmek için hızı kullanıyor. O kadar hızlı hareket ediyor ki, bir süre sonra o tempo sayesinde oyunun içine düşüyor. yolcu_ty_kurklu_venus_12_2017_2236

Bazı şeyleri değiştirmek zor

- Oyunda kadın-erkek ilişkilerine dair öğrendiğimiz davranış kalıplarını nasıl ele alıyorsunuz? P.B.: Bu cinsiyetçi söyleme, tavra, bakış açısına, zihin yapısına karşı bir kadın hareketi var. Kadınlar da bazen olaylara erkek zihniyetiyle bakabiliyor. Çok yakın bir tarihte saçma sapan bir televizyon programında ünlü bir kadın buna çok güzel bir örnek oldu. Fakat buna karşı bir duruş var. Aslında Vanda yavaş yavaş Thomas’ı zavallı bir halde bırakıyor; bu da kadınları tatmin ediyor. Çıkışta “İntikamımızı aldın!” diyen kadınlar oluyor. 09

Bir erkek soyununca neden problem olmuyor?

- Oyundaki kıyafetinizle ilgili sorun yaşıyor musunuz? P.B.: Evet. “Ünlü oyuncu sahnede soyundu” gibi başlıklar atılıyor. Soyununca ne oldu yani! Hani, öyle bir oyun da değil. Bir erkek soyununca neden problem olmuyor da ben soyununca ‘cesur’ oluyorum? Bu çok saçma.

Daha çok insana ulaşmak istiyorum

- Cinsiyet ayrımına karşı verilen mücadele gibi tiyatro yapmak da günümüzde önemli bir mücadelenin parçası. Siz hangi motivasyonla tiyatro yapıyorsunuz? E.U.G.: İşi sevmek çok mühim bir şey. Hem işi çok sevmek hem de hayatla ilgili karın ağrılarına sahip olmak ve her şey bu kadar kötü giderken hiç durmamak hissiyatı ağır basıyor. İşler daha kötüye gittikçe, daha çok iş yapmak, daha çok insana ulaşmak istediğimi fark ediyorum. ‘Daha tehlikeli’ konulara da elimi uzatmak istiyorum. - Sanat ve sansür konusunda neler söylemek istersiniz? E.U.G.: Son seçimlerden sonra, OHAL’e kadar giden süreçte büyük bir umutsuzluk dalgası yayılmaya başladı. Gezi’nin etkisiyle çok fazla sansür yapmak zorunda kalındı. Tiyatrolar otosansür yapıyorlar. Kurum tiyatroları zaten çok kötü durumda... Fakat şöyle bir hissiyat var bende; seyirciler tiyatroya geldiklerinde sanki yapamadıkları büyük buluşmayı gerçekleştiriyorlar keyifle... P.B.: Sanatın hayatı güzelleştiren bir yanı var. Tiyatroda sanatseverlere söyleyecek bir sözümüz olsun ve bu söz de herkesin ruhuna iyi gelsin istiyoruz.