Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Öteki Buluşmalar 2021 dizisi kapsamında Dr. Servet Gündoğdu’nun moderatörlüğünde Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ı ağırladı. Online bir platform üzerinden gerçekleştirilen programda “Edebiyatın Evinde Kiracı Olmak: Divan Edebiyatına Nereye Gitti?” başlığı altında yaptığı konuşmayla Kahraman, konuyla ilgili değerlendirmelerini izleyenlerin dikkatine sundu. "DİVAN EDEBİYATI ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ ZİHNİMİ İŞGAL EDER"  Kiracı olmanın ne olduğunu açıklayarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, “Divan edebiyatı çocukluğumdan beri bir ölçüde zihnimin bir yanını işgal eden olgulardandır divan edebiyatı birçok yanıyla ele alınabilir. Hele bugünün gelişmiş, genişlemiş kuramsal dünyasında bu hayli hayli böyle olacaktır. Bu konuyu kendi kendime düşünürken aslında bu ‘edebiyatın evinde kiracı olmak’ kavramını sonradan buldum. Biraz da cazibesine kendim de kapıldım. Peki, kiracılık nedir? Ben de çok uzun yıllar kiracı olarak oturdum. Yani 64 yaşındayım. 60 yaşıma kadar kiracı olarak yaşadım. Bu kiralama meselesi, bir kontrat meselesidir, bir sözleşme meselesidir. Bildiğiniz üzere Batı dünyasının, Batı bilinç tarihinin, Batı toplumsal tarihinin, siyasal tarihinin en önemli kavramlarından birisi sözleşmedir. Yine benim ilgimi çok çeken bir husustur. Bu bir sosyal teori ve bir siyasal teori çalışan kişi olarak sözleşme kavramının nasıl Batı’da bu kadar geç bir tarihte Rousseau ile birlikte kendi nihayetine eriştiğini ben her defasında hayretle düşünürüm. İnsanlığın yani Roma hukukundan beri getirdiği bir şeyi nasıl bu kadar geç somutlaştırdığı, bize de modernleşmenin aslında ne kadar yeni bir şey olduğunu gösteriyor. Bu açıdan bakınca da ben bu konuşmanın başlığını önce yeni bir edebiyat sözleşmesi olarak düşünmüştüm. Yani acaba bu edebiyat zevki ve toplumun benimsediği edebiyat açık veya zımni, örtülü, kapalı bir gizli sözleşmeye dayanır mı? Düşüncem şudur: Evet, dayanır, zevk bu manada, bu meyanda teşekkül eder” diye konuştu. "SADECE TANPINAR ZEVK KONUSUNA DEĞİNMİŞTİR"  Edebiyat zevki konusunun çok ciddi ve Türkiye'deki entelektüel birikimin henüz ele almadığı bir konu olduğunu ifade ederek sözlerini sürdüren Kahraman, “Sadece Ahmet Hamdi Tanpınar arada bir az da olsa zevk konusuna, zevkin teşekkülü konusuna değinmiştir. Tabii, büyük inkıraz dönemleri yaşadığı için o ve sürekli olarak Batı'yla kendi içinde yaşadığı toplum arasında gelgitli bir zihin dünyasına sahip olduğu için zevk meselesi üstünde düşünmüş ve insanları düşünmeye davet etmiştir. Fakat bunu ele almamışızdır. Dediğim gibi entelektüel birikim Türkiye'deki sosyal teori birikimi, entelektüel tarih birikimi henüz bu evreye gelmedi. Ama bu çok önemli bir konudur. Bunu hazırlayan, yani zevki hazırlayan, zevkin dönüşümünü sağlayan çok yakın dönemli analizler var. Bir açıdan bakarsanız Roland Barthes'in moda konusunda söyledikleri bununla bir ölçüde ilişkilidir. Elbette ilişkilidir. Ama onun öncesinde, yani buna daha makro bir açıdan bakan, tabii benim de bu konuşmada değineceğim, ele alacağım Bourdieu var. Bourdieu bir sosyolog ve genel olarak doğrudan doğruya zevk, taste bu gibi konularda olmasa bile dolaylı olarak bunun üstünde düşünmüştür. Hatırlanmayan bir isimden bahsedeyim Fransızlar bu konuya meraklıdırlar. Onların zevkçil, hedonist bir yanları olduğu gibi kültürel tanımlarını kendilerine ait birtakım çerçeveler içinde okuma kaygıları da önem taşıdığından ve ağır bastığından mesela Régis Debray. Bir dönem Mitterrand'ın danışmanlığını yapan, bir dönem Fidel Castro ile beraber Küba devrimine katılan, tutuklanan, annesinin çabalarıyla serbest bırakılan Régis Debray’nin entelektüeller hakkında yazdığı kitap aslında Fransa’da lise eğitimi üzerinden bu edebi zevkin, edebi normların nasıl teşekkül ettiğini ele alır. Buna şunu ekleyeyim, acaba edebi zevk edebi normla, at başı gitmek zorunda mıdır? Bu sorunun cevabı toplumsal ve makro bir planda bakıyorsanız büyük bir evettir. Zevk dediğimiz hadisenin yaygın, geçerli, norm olanla ve moda olanla ilişkisi vardır. Zaten mesele bu normatif yapıların nasıl değiştiğidir” şeklinde konuştu. “KLASİĞİ BİLMEMEK SÖZ KONUSU DEĞİL"  “Yeni bir sözleşmeyle Divan edebiyatı kolektif bilince iade edilebilir mi?” şeklindeki soruyu konuşmasının merkezine taşıyan Kahraman şunları söyledi: “Bir toplum veya kültür mühendisliği çabası içerisinde değiliz ama kültürel hayatın temel bir kavramını biliyoruz. Bu kavramın adı klasik. Fransa, İngiltere, hatta Amerika’daki klasik veya kanon kavramına baktığımız zaman belli bir eğitim düzeyinde klasiği bilmemek söz konusu değil. Burada meslek alanlarının pozitivist ayrışması meseleyi değiştirmeye yetmez. Fransızlar için bir klasiği ya bilirsiniz ya bilmezsiniz. Bilmeyenler ikinci sınıf insanlardır. Bourdieu’nun bir kavramını kullanayım, onun mütekabiliyetler dediği, sınıf-zevk ilişkisi burada bir dinamik sağlayabilir mi bize? Habitus bir tür kolektif bilinçtir. Yaşam tarzları evreni denebilir buna. Bu evren sınıf ve zevk ilişkisini somut bir yapı haline getirir. Divan edebiyatını beğenmek bugün bir zevk meselesi midir yoksa kültürel sermayenin bir bileşeni midir? Mevcut hale bakıldığında bunun sadece bir zevk meselesi olarak kaldığı, kültürel sermaye ile ilişkilenemediği anlaşılıyor. Eğer bir sözleşme arıyorsak ve bu sözleşme, toplumsal sözleşme olacak ise o zaman bu kültürel sermayenin de bir bileşeni olabilir mi.” “Edebiyatın Evinde Kiracı Olmak: Divan Edebiyatına Nereye Gitti?” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi. İHA