Bir yaşını doldurdu Baba Sahne. Nasıl geçti bir yıl? Bir yıl bol seyircili geçti. Tiyatromuzda, Savaş Dinçel salonunda 40 bine yakın seyirciye ulaştık. Bu da bize, seyircinin Baba Sahne'ye olan yaklaşımını gösterdi açıkçası. Hem bizim oyunlarımız hem de konuk oyunlar ve konserlerle beraber böyle bir seyirciye ulaştık. Toplamında 250 kişilik bir salon olmasına rağmen böyle bir ilgiyi tahmin etmiyorduk. Heyecan verici oldu. Çok büyük bir parantez bir yılın nasıl geçtiği, hem tiyatromuz için hem de memleketimiz için bir çok şey söylenebilir. Baba Sahne için çok alkışlı ve çok umut verici geçti. Bir ihtiyaç varmış ki, doluluk oranı bu kadar yüksek. Oyunlarla seyirci arasındaki etkileşim nasıldı? İlk oynadığımız oyun bir kadın oyunuydu: Aşkölsün. Murat İpek'in yazdığı, Barış Dinçel'in yönettiği ve Günay Karacaoğlu'nun oynadığı bir oyun. Türkiye'deki kadın hakları, kadın cinayetleri totalinde aslında birçok hakkımızın yendiğini düşündüğümüz alanlardan en çok canımızı sıkan bir konuydu. Aşkölsün oyunuyla açtık. Arkasından Bir Baba Hamlet geldi. O da Danimarka Krallığı'nda geçen hikayenin günümüz Türkiyesi ile karşılaştırılması olarak seyirciye ulaşmak istedik. Arkasından Tsanev'in Kanlı Komedi oyunu geldi. O da çok meşhur Caligula hikayesinin Bulgar yazar tarafından sahneye taşınmış haliydi. O da bizim çizgimiz ve Baba Sahne'nin yapmak istediği oyunlardandı. [caption id="attachment_2350741" align="aligncenter" width="660"]sevketcoruh-gokhangulluhan4 Fotoğraflar ve video: Gökhan Güllühan Video kurgu: Aytaç Akyurt[/caption] EMEKLEME DÖNEMİNDEYİZ Baba Sahne'nin çizgisini nasıl tarif edersiniz? Çok alametifarikalar yaratacak bir durum yok. Aslında tiyatronun büyüsünde olması gereken şeyler... Geleneklerinden öğrendiğimiz şeyler. Biz, olabildiği kadar özgürlüklerimizi sonuna kadar kullanmaya çalışan, yeni ve yerli yazarlarla devam etmek isteyen, farklı alanlardaki oyunları seçmeye çalıştık. Birçok oyunda interaktif durum var. Aslında bir yaşındaki çocuğun emekleme dönemindeyiz. Çok yeni bir kuruluş Baba Sahne. Ustalarımızın, özellikle Savaş Dinçel'in, Ferhan Şensoy'un, Haldun Taner'in de Baba Sahne'de parmağı olduğunu düşünüyoruz. Oyunlarımız da genelde bu niyette. Seyirciyle iletişim konusunda da bu doğrultuda gidecek. SANATSEVERLERE BORCUMUZU ÖDÜYORUZ 'Bir çılgınlık yaptı ve çok para yatırdı' denildi sizin için. Ekonomik olarak geri dönüşü oluyor mu bu yatırımın? Tiyatro binasını yaşatmanın ya da tiyatro binası almanın ekonomik olarak geri dönüşü diye bir şey yok. Bu komik bir şey olur açıkçası. Dediğim gibi, ustalarımızdan öğrendiğimiz şeyi yapmaya çalışıyoruz. Türkiye'de aydın dediğimiz, eline bu fırsat geçmiş insanların yapması gereken ve daha önce de yaptıkları bir şeydi bu aslında. Örnekleri var... Aziz Nesin'in Çatalca'daki vakfı. Yıldız Kenter vardır. 1967 senesinde inanılmaz bir tiyatro salonu açtı. Ferhan Ağabey var. Müjdat Gezen var, ki bizleri konservatuvarında okutup büyüten insandır. Biz onlardan öğrendiğimiz şeyi yapıyoruz. O geleneği sürdürmeye çalışıyoruz. Tiyatro bizim için yalnızca bir sanat dalı ya da ekmek parası değil, gelecek nesillere aktarılması gereken bir şey. Bu tip binaların yüzlerce yıl ayakta kalması için uğraşılması gerektiğini düşünüyoruz. Yıkılan her tiyatro binasının ya da yakılan her tiyatro binasının tarih için kara bir leke olduğunu, büyük bir yara olduğunu düşünüyoruz. Ailelerimizden insanlarımızın, dedelerimizin gittiği salonların yok olduğunu görmek tarihsel önem taşıyan bir metropolde, İstanbul'da kültürel ve sanat hayatına yapılmış büyük bir ayıptır. Bu tip binaların korunması gerekiyor. Bizim de görmediğimiz birçok bina ve tiyatro salonu var. Bunlar bir şekilde faşist saldırılar yüzünden, bazıları da kapitalizmin zorlaması yüzünden kapatılan, yıkılan yerler haline gelmiş. Ki bizim tiyatromuzda iki locanın ismi, Gedikpaşa ve Şan Tiyatrosu. Evet, gönül bir tiyatro seyircisi olarak, çok büyük ustaların sahne aldığı bir tiyatro salonunun hala yerinde ve faaliyette olduğunu görmek. Ama olmadı. Bizim gibi düşünen, sanata ve aydınlık Türkiye'ye inanan insanların yapması gereken bir şey. Bunun da karşılığı budur. Yatırdığımız parası pulu önemli değil. Zaten bu parayı da insanların bize ilgilerinden, taleplerinden aldık. Biz tüm sanatseverlere ve tiyatroseverlere borcumuzu ödüyoruz diye düşünüyorum. Beşinci yılda, onuncu yılda Baba Sahne'yi nasıl hayal ediyorsunuz? Baba Sahne'nin 'babalığı'ndan, kapıya astığımız 'baba' anlamından vazgeçmeyeceği, Türk tiyatrosu için doğru şeyler yapan, seyircisini mutlu eden, başkalarını kızdıran bir yapı halinde olmak istiyoruz. Kapıya yazdığımız gibi, 'baba'; kızan, karışan, kışkırtan, koruyan, kollayan, özlenen, manası yokluğunda daha çok anlaşıldığı kişi. Bu kıvama geliriz belki. Daha emekleyen, Türk tiyatrosu için yeni adımlar atan, kardeşlerimizle birlikte bu tiyatroyu yaşatmaya çalışan insanlarız yalnızca. sevketcoruh-gokhangulluhan2 Danimarka hükümetinden bir tepki var mı? Çok ilgisizler Türkiye'ye karşı Danimarka hükümeti. Şu anda böyle bir tepki yok. SANAT YAPMANIN KOŞULLARI BU! Aydınlık Türkiye mücadelesinde tiyatro da önemli bir mücadele alanı. Bilhassa Kadıköy'deki yasaklamalar yaşandı. Bu durum nasıl etkiliyor sizi? Bu yeni bir şey değil. Yeniden olmuş bir şey değil. Bu, cumhuriyet tarihinin başından sonuna kadar bu topraklarda yaşanan bir şey. Türkiye'de tiyatro geleneği dediğiniz zaman Osmanlı döneminden beri birçok yasaklamadan geçiyoruz ve cumhuriyet kurulduktan sonra gelişmeye başlıyoruz. Kadınların sahneye çıkması ve saire bir sürü adım atılıyor. Muhsin Ertuğrul gibi bir adam geliyor, inanılmaz şeyler yapıyor. Bir bakıyoruz, 2018 yılında bunların hepsi tekrar yaşanıyor. Yaşanacaktır. Tiyatro sonuçta hayatla ve yaşamla yürütülen, sanatın diğer dalları için de söyleyebiliriz, bir mücadeledir. Bu mücadele de iktidarlarladır. Bugüne ait bir şey değil. Ben şu yaşantım boyunca hep bunu yaşadım. 80'lerde de vardı, 90'larda da vardı, 2000'lerde de vardı, 2018'de de var. Ustalarımızdan da duyduklarımız bunlar. Onlar da tiyatro binasının önünde polislerin olduğu, oyunların yasaklandığı, salonların yakıldığı yıkıldığı günler yaşadı. Türkiye'de sanat yapmanın koşulları ne yazık ki böyle. Bunları da bilen, yaşayan, göğüs germek zorunda kalan birtakım sanatçılarımız var. Şükürler olsun var ki, hayatta kalıyoruz. CUMHURİYETE YAPILMIŞ BİR HAKARET Son olarak TBMM'de kadınlar tiyatro sahnesinden indirildikten sonra Afife Jale ve Bedia Muvahhit gibi isimler internette daha fazla aranmış. Böyle bir etkisi de var... Aslında ne kadar kızsak da, en azından eski usta kadın oyuncularımızın Google'nmasını sağlayıp, onları tanıyorlar. 'Keşke olmasaydı' dediğimiz o kadar çok şey var ki. Ama şurada takılıyor insan, bu yüzyılda biz hala kadın-erkek meselesini anlamamış durumdayız. Ve bunu TBMM dediğimiz, aslında cumhuriyetimizin çatısı olacak bir yerde ve Meclis Başkanımız tarafından böyle bir uygulamayla karşı karşıya geliyoruz. Cumhuriyet ve cumhuriyetin ilkeleri için yemin etmiş insanların bu ilkeleri hiçe saymaları çok üzücü. Burada ben kadın arkadaşlarım hakkında konuşmak değil, onlar kendilerini savunacak güçte insanlar, hepsi çok kıymetli ve değerli. Bunu cumhuriyetimize ve Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılmış bir hakaret olarak görüyorum. Kadınlarımız olmasa, bu tiyatrolarımız olmazdı. Yıldız Kenter hala ayakta. Ne kadar üzülmüştü bunu duyduğu zaman. Tüm kadın oyuncularımızın da hakları çiğnenmiştir aynı zamanda. sevketcoruh-gokhangulluhan Otosansür çok yaygın ama siz sosyal medyada sözünüzü hiç sakınmıyorsunuz. Bir tweet'inizde "Film sektöründe hiç modası geçmeyen eskimeyen yenilenen artan eksilmeyen tek şey şerefsizliktir" yazdınız. Nasıl bir şerefsizlik bu? Bizim sektörle ilgili bir durum değil sadece. Metal-İş Sendikası için de aynı şey. Yol-İş için de, Tekstil-İş için de aynı şey. İnsanların hiç düşünülmeden işlerinden atıldıkları, işlerinden edindikleri bir dünyada ve Türkiye'deyiz. Yalnızca bütün sektör için değil, bütün açıdan bakıyorum. Türkiye'de sanatın durumu neyse, fabrikadaki işçinin durumu da aynı. Birbirinden farklı değil. Biz, "Aman sanatımız, sanatçımız" kavgasında olamayız yani! Çünkü, bu işi yapıyorsak, bu salonu dolduracak insanlar için yapıyoruz. Böyle düşünüyorsak, onları da düşünmek zorundayız. Aslında hepimizin birbirimizi düşünmesi gerekmekte. O zaman bir şeyden bahsedebiliriz. O zaman bir şeylerin doğru gittiği yönünde bir umudumuz olur. Yoksa bu yalnızca Türkiye'deki sanatın sorunu değil. Topumuzun sorunu. FENERBAHÇELİYSENİZ KATLANMAK ZORUNDASINIZ Fenerbahçe'yle ilgili düşünceleriniz neler? Ben iyi bir Fenerbahçeliyim. Yapacak bir şey yok. Her şeyden ayrı bir durum o. Evet, Fenerbahçeliyseniz, her şeyine katlanmak zorundasınız, sonuna kadar arkasında durmak zorundasınız. Fenerbahçe için iyi şeyler olsun, oluyor da, olmadığı tarafları da oluyor. Doğru kararlar verilir, Fenerbahçe'nin önümüzdeki yıllarda daha iyi gelmesi için iyi adımlar atılır. Her sene şampiyon olmak değil ama, sürekli şampiyon olma konusunda inancımız var. İsmail Dümbüllü'nün fesi sizde. Sizden sonraki isim için kafanızda birisi var mı? Bu çok erken bir soru. Tabii ki bizdeki fes, tuluat fesi aslında. Gelenek olarak asıl fes Rasim (Öztekin) ağabeyde. Rasim ağabeyi merak ediyoruz. Bu büyütülen bir konu ama ben de çok oyuncunun umrunda olduğunu düşünmüyorum. Ben geleneksel Türk tiyatrosunu seven biri olarak, bizim okuldaki birçok oyuncu arkadaşımızın o konuda daha özel bir bakışa sahip olduğunu düşünüyorum. Ferhan ağabey çok doğru bir isimdi. Münir (Özkül) ağabey ona verdi. Ferhan ağabeyin de Rasim ağabeye verildi. Bizim için önemli. Kime verildiği, nasıl verildiği değil, onun varlığı önemli. [old_news_related_template title="Baba Sahne 1 yaşında!" desc="Oyuncu Şevket Çoruh'un binbir güçlükle İstanbul'un kültür sanat hayatına kazandırdığı Kadıköy'deki tiyatrosu Baba Sahne, 1'inci yaşını kutladı. Gecede, 11. Savaş Dinçel Ödülleri de sahiplerini buldu." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2018/04/iecrop/babasahne-dha_16_9_1522673113.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/baba-sahne-1-yasinda/"]