Dünyanın en büyük müzik festivalleri ve merkezlerinde sahne alıyor. Montreux Jazz Festivali, Barbican Centre, Berlin Philharmonie, Lizbon Coliseum, Opera House, Wienar Konzerthaus bunlardan birkaçı olmasına rağmen, kendisine ‘’dünyaca ünlü sanatçı’’ denmesinden pek hoşlanmıyor. Ben yine de size ‘Doğru söze ne gerek’ atasözümüzden yola çıkarak; Montreal, Şikago, Paris, Roma, Viyana ve Berlin’deki caz festivallerinde ses getiren performanslara imza atan Öçal’ı ‘dünyaca ünlü perküsyon sanatçımız’ diye anons edeceğim. Ve hatta ekleyip, Burhan Öçal’a sadece dünyaca ünlü sanatçımız değil, ‘Turkish Al Pacino’ da diyeceğim. Çünkü o acayip karizmatik bir adam. Öyle böyle değil. Ayrıca inanılmaz şık! Neyse daha fazla uzatmayayım. Ve konuşurken gerçekten çok eğlendiğimiz, kahkahalarımızı tutamadığımız bu röportajla sizleri baş başa bırakayım.
mel Melis BAYRAKTAR - Burhan ÖÇAL
İlk olarak size şunu sormak istiyorum; German Record Critics ödülünü kazanmış, Pierre Favre, Maria Joao Pires, Sting, Elliot Fisk ve Joe Zawinul and Symphonic Orchestra gibi müzisyenlerle çalışma fırsatını yakalamış, dünyanın en ünlü caz festivallerinde ses getiren performanslara imza atmış birisi olarak neden kendinize ‘Dünyaca ünlü sanatçı’ denmesini istemiyorsunuz? İstemiyorum çünkü gazeteleri bir açıyorum, Herkes sanatçı, herkes meşhur, herkes ünlü, dünyaca ünlü... Ben de çıkarttım o kelimeleri lügatımdan! Ben ne ünlüyüm, ne de sanatçı. Artistim, müzisyenim sadece. Şu sıralar bütün gençlerimizin hayali dünyaya açılmak. Fakat bu hiç de kolay değil. Avrupa’da kabul edilmiş bir Türk olarak sizce evrensel bir dünyada kendini kabul ettirmenin ölçüsü nedir? Bakın babam derdi ki; ‘’ Oğlum, pekmezini iyi yap, sineği Bağdat’tan gelir.’’ Yani international olmasan bile sen iyi işler yaparsan, gelir seni bulurlar ve international olursun. img_7647 Müziğinizde kulağa güzel gelen her şey var. Klasik müzik var, klasik Türk müziği var, Osmanlı Saray müziği var, caz var. Var da var... Tüm bu farklı müzik kültürlerini harmanlamaya nasıl karar verdiniz? Kırklareli’den geldim ama aslen Lüleburgazlıyım. Balkanların en şahane müziği zaten bizden çıkıyor. Parmaklarım için bir eğitim almadım kendi kendimi geliştirdim. Notayı bile askerde öğrendim. Tronbon çalarak. Bahriyeliyim. Askerden sonra babama ‘’Amerika’ya gidip cazı tanımak istiyorum’’ dedim. Bu arada İsviçre’den yakın bir arkadaşım ‘’önce buraya gel, sonra Amerika’ya gidersin’’ dedi. Ben de İsviçre’ye gittim ve orada cazcıları tanıdım... Evlendim. İlk eşim klasik eğitim alan bir mezzosopranoydu. Oradan klasiğe girdim. Bir süre sonra Avrupa’da caz girdi içime... Kanımda zaten Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği var. İstesem bile kaçamazdım :) İyi derecede saz, tambur, darbuka ve ud gibi enstrümanları da çalarım. Çok sevdiğim bir söz var; ‘’ Üç gün prova yapmazsan seyircin fark eder. İki gün prova yapmazsan ailen çoluğun çocuğun fark eder. Bir gün yapmazsan sen fark edersin ’’ işte bu yüzden hala her gün kendime yeni ne katabilirim diye çalışıyorum. Peki şu an çocukken hayalini kurduğunuz o yerde misiniz? Çocukluk hayalim Hollywood’a gidip star olmaktı. Bir gün Amerika’lı yönetmen Micheal Compte; ‘’ Burhan, çok çakıldın Türkiye’de. İstediğin kadar meşhur ol, ultra star ol, ne olursan ol international değilsen hiç bir şeysin bunu unutma! Sınırlar ve zamanlar ötesinde olmak lazım!’’ dedi ve 2014 yılında vizyona giren, Puccini’nin Madame Butterfly Operası’ndan sinemaya uyarlanan, ‘The Little Girl From Nagasaki’’ adlı filminde bana Christopher Lee ile bir rol verdi. Ben de oynadım ve çocukluk hayallerimden biri gerçekleşti. Kunkfucu olmayı da isterdim. Savunma sanatlarıyla ilgilendim bir süre. Kunkfucu olmadım fakat yakın dövüş sanatlarıyla uğraştım. Çocukluğumdan beri estetik şeyleri sevdim hep. Ama en çok dangul dungul çalmayı sevdim ben. Bu tercihinizi yaptığınızda ailenizin tepkisi ne oldu? Annem Tatar kökenli. Hayalinde askeri pilot olmam vardı. Hiç unutmam; bir gün babama dedi ki; ‘’Mehmet efendi, Mehmet efendi... Bu çocuk davulcu olacak’’. Babam; ‘’ oldu bile..’’ dedi. Sanatçıların sahne kazalarını internetten izlemeye bayılıyoruz. Sizin sahnede rezil olduğunuzu düşündüğünüz bir anınız var mı? Gülüyor ve... Aman neler anlattırıyorsunuz bana :) Allahtan internete düşen bir videom yok fakat ilk kez burada itiraf edeceğim bir anım var. Aklıma geldiğinde bile utanıyorum. Bir gün, Maria Joao Pires’le konserimiz var. Barcelona’da Guadi’nin yaptığı Opera House’dayız. Repertuvarda inanılmaz zor eserler var. Ben onları perküsyona uyarladım. Tek tek notlarını da aldım. Sahneye çıkışım zaten bir tiyatro. Tir tir titriyorum. Repertuvara hakim değilim. Piyanonun altına yerleştirdim notları çaktırmadan çalarken bakarım diye. Konserin ortasındayız ne oldu anlayamadım... Pufffff kağıtlar uçtu. Piyanonun pedallarının altına... O an bildiklerimi de unuttum. Stresten kalbim nasıl atıyor anlatamam. Pata küte çaldım bir şeyler. O an son konserim herhalde bu diye düşündüm. Nasıl bin pişmanım. Hayatımın sonuna kadar unutamam o günü. img_7650 Merakla beklenen yeni albüm ne zaman? Yakında çok farklı bir bir albüm geliyor. Sazlı fasıllı Türk Halk Müziği albümü olacak. Bu akşam Zorlu PSM’de ki konserde bizleri ne bekliyor?
Bu akşam ki konserde yok yok! Sahne çok güzel. Muhteşem parçalar var. Sürprizler var. Kaç kişi var bu konserde size eşlik eden? Gençlerle birlikte on dört kişiyi bulduk. Dört kişi daha büyüdü anlayacağınız. Geçtiğimiz haftalarda Gençlik Zirvesine katılmıştım. Bu kızı orada keşfettim. Genç bir yetenek. Ses rengiyle birçoklarına parmak ısıttırıyor. Tam bir taş plak. Seminer sonrası hemen arattırdım ve Zorlu’ya provaya çağırdım. Bu akşamki konserde sahneye çıkartacağım. Röportajın sonuna gelmişken, Burhan Öçal ve onun kurucu olduğu grubu İstanbul Oriental Ensemble, bu akşam Vestel gururla yerli konserleri kapsamında Zorlu PSM’de sahne’de herkesi oynatmaya kararlı! Kaçırmayın derim! Fotoğraflar: Oğuz BİRKARDEŞLER