Akan'ın yakın dostlu Rutkay Aziz, onun için Tarık Akan - Ülkemin Güzel Yüzü kitabında "Halkından ve ülkesinden yana militan sanatçı tavrı, son yıllarında el attığı, içinde olduğu her işte, her eylemde kendini gösterdi. Okul mu kurdu, en iyisini yapmak istedi, Nazım Hikmet Vakfı'nın kuruluşunda ve bugünlere gelmesinde en büyük paylardan biri onundu. Belgeseller çekmek istediğinde ülkesinin tarihine, kültürel varlığına sahip çıkan işlere girişti" diyordu... 1949 yılının 13 Ekim'inde İstanbul Eyüp'te doğan Akan, arkadaşının Ses dergisine götürdüğü fotoğrafla birden kendisini sinemanın içinde buldu. Yakışıklılığı, mavi gözleri, uzun boyu ve insanın içini ısıtan gülümsemesiyle jön olarak hayatına devam edebilirdi. tarikakan-depophotos2 'HEP FARKLI FİLM YAPMAK İSTEDİĞİMİ...' Ancak o, kendisine ambargo uygulanacağını bile bile, toplumun sorunlarını anlatan, iyi filmler için didindi durdu. İlk filmi 'Solan Bir Yaprak Gibi'ydi. Ardından 'Melek mi Şeytan mı?'da rol aldı. Ertem Eğilmez, kaybettiği oğlu Ferit'in ismini ona verdi. Eğilmez'in filmlerinde adı Ferit'ti... Akan, o günleri anarken, "Ben Ertem Abi'ye farklı film yapmak istediğimi hep söylemişimdir. Ertem Abi de beni kırmamak için bazılarını kabul ediyordu. Ya kendi yapıyor ya da bir başkasına bunu yaptırıyordu. Sırf beni memnun etmek için. Ama sonra aslına döndüğüm zaman tavırları iyice farklılaşıyor, onun için de sürekli kavga gürültü çıkıyor. Yani o filmleri tamamen benim baskım ve isteğim doğrultusunda Ertem abi kabul etmiştir" diyordu. Akan, Eğilmez sinemasını küçümsemiyordu ancak Arzu Film kadrosunda da olmak istemiyordu. İlk politik filmini 1977 yılında çekti: Nehir... Film, devrimci Sinan Cemgil'in yaşamından bir kesiti anlatıyordu. tarikakan-depophotos İSTANBUL'DAN ANKARA'YA YÜRÜYÜŞ 1970'li yıllar politik açıdan toplumun hareketli yıllarıydı. İşçiler her yerde haklarını arıyor, adaletsizliklere, haksızlıklara karşı öğrenciler ve öğretmenler başkaldırıyordu. Oyuncular da zor koşullarda sinemadaydı. Sinemacılar bir araya geldiğinde Tarık Akan da oradaydı... Sorunları dile getirmek için etkili bir eylem biçimi seçildi: İstanbul'dan Ankara'ya yürüyüş... 5 Kasım 1977'de başlayan yürüyüşün hazırlıklarını Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Yavuz Özkan gibi isimler üstlendi. Birlikte Ankara'ya yürüdükleri Yavuz Özkan ile dostlukları başladı. O dostluğun meyvesi Maden filmiydi. Maden işçilerinin çalışma koşullarını anlatan film için Cüneyt Arkın'ın kapısını çalan Tarık Akan, ona istediği rolü seçebileceğini söyledi. Ardından Yılmaz Güney'in senaryosunu yazdığı ve Zeki Ökten'in yönetmenliğini üstlendiği Sürü'de rol aldı.
tarikakan-depophotos4 Tarık Akan, Tekel işçilerinin grevinde...
GÖZALTINDA İŞKENCE VE BASKI Bu filmler onun 'Komünist Tarık' olarak adlandırılmasına yol açtı. Her gün tehdit alıyor, her gün hedef gösteriliyordu. Ancak bunları umursamıyor, önceden nasıl yaşıyorsa, hâlâ öyleydi. Askerliğini Denizli'de yaptığı sırada 12 Eylül faşist darbesi yaşandı. Askerlik arkadaşı İbrahim Öz ile darbe haberini aldıklarında uzun uzun sarılmıştı. Öz, o anları şöyle anlatıyordu: "Tarık çok korkmuş ve üzülmüştü. Bana bir müddet sarıldı. Sonra cebinden telefon defterini çıkardı ve 'Yaz ibrahim' dedi: 'Rutkay Aziz, Zeki Ökten, Arif Keskiner, Atıf Yılmaz, Yavuz Özkan' gibi 15 ismin telefonunu yazdırdı. İhtilali yapanlara veryansıf, küfürlü, kahırlı, sitemli kelimeler söylüyordu. Korku sırası bana gelmişti. Halimizi bir komutan görse ne olurduk? Can havliyle Tarık'ı yere yıkmışım ve ağzını kapatmışım. Tarık Akan'ın 12 Eylül 1980 gecesi anladığı şeyleri ben 25 yıl sonra anlamıştım." 12 Eylül darbesinin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Yılmaz Güney ile irtibata geçti. 6 mahkumun kendilerine verilen izinde neler yaşadıklarını anlatan Yol için bir araya gelmişlerdi. Yönetmen de Şerif Gören olacaktı. Filmin çekimlerinin iznini sıkıyönetim komutanlıklarından Tarık Akan almıştı. tarikakan-depophotos3 1981'in Ekim ayında bir süre sonra hapishanede bulunan Yılmaz Güney'i ziyaret etmek istedi. Ancak 'Çirkin Kral' Yılmaz Güney, yurtdışına kaçmıştı. Montajı yurtdışında yapılan Yol, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'yi aldı. Tarık Akan mutluluktan uçuyordu ama bir yanıyla da hüzünlüydü. Zira, o mutluluğu Fransa'da yaşayamamıştı. 12 Eylül döneminin baskıları sürerken, Berlin'e gitti. Berlin'de bir toplantıya katılmıştı. Yanında Müjdat Gezen, Perran Kutmak, Gülşen Bubikoğlu ve Halit Kıvanç gibi isimler vardı. Dönüşte gözaltına alındı. Neden alındığına dair sorduğu sorular karşılık bulmuyordu. Sonradan öğrenildi ki, Almanya'da yaptığı konuşmaları basan Tercüman gazetesi, Akan'ın vatan hainliği yaptığını ima etmişti. Bugünleri hatırlatan bir dezanformasyon ve algı operasyonuydu söz konusu olan... Hakkında tanık ve ihbar mektupları da vardı. Derken, önce Gayrettepe'de, sonra Selimiye'de tecrit edildi, işkence gördü. Daha sonra bu yaşadıklarını 'Anne Kafamda Bit Var' kitabında anlatmıştı. MÜCADELESİ HİÇ BİTMEDİ Tüm bu yaşadıkları onu yolundan çevirmedi. 'Aydın nasıl olmalı?' sorusunun cevabı gibiydi hayatı. Barış Derneği'ne üye olduğu için yargılananlar arasındaydı. Fehmi Yaşar'ın senaristliğini, Zeki Ökten'in yönetmenliğini üstlendiği 1986 yapımlı Ses filminde de o vardı. O film, 12 Eylül işkencelerine uğrayan bir aktörü anlatıyordu. Tarık Akan, canlandırdığı karaktere hiç de uzak değildi.
Tarık Akan Tarık Akan, 111 filmde, 4 TV dizisinde rol aldı. Altın Portakal Film Festivali’nde ise 7 ödüle sahip.
Nazım Hikmet Vakfı'nın kuruluşunda ve faaliyetlerinde çok önemli bir rol üstlendi. Özel Taş Koleji'ni kurdu, aydın öğrenciler yetiştirmeye çalıştı. Aziz Nesin Vakfı'nda da başkanlık görevinde bulundu. Son yıllarında Ergenekon, Balyoz gibi davalardaki adaletsizliklerle mücadele etti. 2012'de Silivri Cezaevi'nde tutuklu yakınlarının duruşmaya girmelerini engellemek için kurulan barikatları yıkmak için çabaladığında çekilen fotoğrafı o dönemin simge fotoğraflardan birisi oldu. Tarık Akan bundan 2 yıl önce, 16 Eylül 2016'da hayata veda etti. Geride iyiliğe, aydınlanmaya, demokrasiye, çağdaşlığa ulaşmak için mücadeleden vazgeçilmemesi gerektiğini her dem hatırlatan bir miras bıraktı. tarik-akan