Hakan Cerrahoğlu David Arkenstone, George Winston, Chris Spheeris, Karl Jenkins, Vangelis, Secret Garden, Kitaro, Gregorian ve Yanni gibi isimler, New Age ve progresif müziğin dünyaca ünlü profesyonel isimleri ise; bizim de duyguları notalarla ifade eden uluslararası öncü temsilcimizdir, Can Atilla. Onun, "Gülbahar, Aşkın Gücü ve Elveda İstanbul" gibi, Bir "Papatya Yaprağı" melodileri, insanın kendini bulduğu yer... Kimi zaman aşkın en masum hali, bazen de aşkın mağdur olanı. Belki de her saniye, sevgiliye olan özlemin gözyaşları. Can Atilla ile konser öncesi, Deniz Müzesi'nde harika bir sohbet. Çağdaş sanat sektörünün önemli bir sanatçısı ve bir düşünce adamı olarak size, müziğin insan yaşamındaki yeri, realitesi ve önemi nedir diye sorsam? Müzik, tüm sanatlar içinde soyut olarak nitelendirilebilen tek yapıdır. Temas noktası duyum ve his olarak şekillenir. Aracısız, dinleyen ve müzisyen arasında kültürel ve duygusal bir bağ oluşturabilecek güce sahiptir. Gerçek müzik; bilinçle yönlendirilmiş alternatif bir internal eğitim sistemidir. İnsanlar, hisleri ve duyguları betimleyen kelimeler vasıtası ile iletişim kurar, kendini ifade eder. Eğitim hayatı boyunca okuduğunu anlamaya, kavramaya çabalar. Yabancı dil öğrenerek dünya ile iletişim kurmaya ve farklı toplumların bilgi, gelenek ve örf-adetlerini anlamaya çalışır. Sonuçta sistem hep okumak, anlayıp kavramak ve yorumlamak üzerine gelişir. Ama tüm bu çaba, insanın dış dünya ile iletişimi içindir. Sanat, dolayısı ile müzik, iç dünya - kendini keşfetme, kendindekini başkasına aktarma konularında en önemli yol göstericidir. Soyut olduğu için dinleyen üzerinde psikolojik - duygusal aktarım, bir anlamda ruhsal bir eğitim aracıdır. Dinleyenin kendi ile ilgili bilmediği, saklı insani duygularını ortaya çıkarır ve bunu en üst düzeyde ve en samimi şekilde yapar. Aracısız, müzisyenin aktarım gücüne eş oranlı olarak, dinleyicinin kelimeler vasıtası ile kurmuş olduğu sosyal ilişkilerine, onun kişisel, vicdani bir yorum katmasına sebep olur. Müziğin çeşitliliği açısından zengin bir toplumuz. Sizce toplumumuz müzikten yeterince istifade ediyor mu? Ülkemizde müzik, çoğunlukla, popüler hayatın bir aksesuarı niteliğinde. Batıdaki müzik üretme sorumluluğunun ülkemizdeki karşılığı aynı değil. Batı, müziği prodüksiyon olarak değerlendiriyor, her aşamasındaki çalışmalar farklı müzisyenler tarafından hazırlanıyor. Bizde ise en yüksek bütçeli prodüksiyonlara baktığınızda hemen hemen aynı kişilerin ismine rastlarsınız. Bu sayede yaklaşık otuz yıldır ortaya çıkan ve toplumun dinlediği müziği üreten sanayi, ticari ve dillere pelesenk olacak tekerlemeler üretmeye endekslendiği için benim burada tarif ettiğim müzik ile aynı şey değil. Bu gelişimsiz şarkı üretimi, kendi sanatsal değerleri olan enstrümantalist ve besteci - müzisyenlerin aslında ülkemizde ne kadar önemli bir değer olduğunu da ortaya çıkardı. Enstrümantal müzik çok yavaş da olsa bir ivme kazandı ve gerçek müziği dinlemek - keşfetmek isteyen az sayıda dinleyici kitlesiyle bu müzisyenleri buluşturdu. Eğitim sistemi göz önüne alındığında sanata ve sanatçıya gösterilen alaka sizce yeterli bir seviyede mi? Sanat bir gelenektir, batıda gelişimi yüzyıllarca süren. Sanatın ve sanatçının ne olduğu, nasıl yetiştiği, ulusal ve uluslararası önemi konularında öğrencilerin bir fikir sahibi olabilmeleri için öğrenimleri sırasında kendilerine bu vizyon ve birikimin verilmesi gerek. Sanatın değerini ve önemini bu bilgilere haiz yöneticilere aktarabilirsek, işte o zaman yapmaya ömür adadığımız ve bu ülkeye hizmet için harcadığımız emeklerimizin bir anlamı olabilir. MÜZİK SOSYOLOJİK BİR ETKENDİR Müzik, toplumsal hareketleri yönlendiren bir etkinlik, bir devrim midir ? Benim anlayışıma göre müzik sosyolojik bir etkendir. İnsanın içsel dünyasını olaylara bakış açısını, aktardığı hislerle etkileme, geliştirme ve değiştirme gücü vardır. Söz faktörü ile siyasileşmesi normaldir. Müzik, evet iyi kavrandığında yapan için de, dinleyen içinde  devrimsel nitelik taşıyabilir, ama bence bu da  bireysel bir aydınlanma, farkındalık olarak yaşanabilir. Asıl zor olan, bu etkiyi dinleyende salt müzik ile ortaya koyabilmektir. Her gezegenin dönerken çıkardığı pırıltılı sesi göz önüne alırsak; müziğin hudutları var mıdır? Müziğin hudutları, bestecisinin enginliğiyle başa baş gider. Ben kariyerimde sadece klasik müzik üretmedim. Klasik bale eserlerim ve oratoryolarım yıllarca Devlet Opera ve Balesi sahnelerinde yer aldı. Senfonilerimi İngiltere Kraliyet Filarmoni Orkestrası başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında birçok orkestra seslendirdi. Aynı zamanda albüm olarak kaydettiğim elektronik müzik çalışmalarım ise İngiltere’de Midas Touch Records, Almanya’da EAT Records ve son yirmi yıldır Hollanda’da Groove Unlimited Label’ları ile Avrupa da yayınlandı. Tamamen epik - fantastik olarak projelendirdiğim ve 2005 yılında Cariyeler ve Geceler albümü rekor sayıda başarıya ulaştı. Çok sesli müzik, hayatı yönlendiren bir zirve noktası mıdır? Orkestral Müzik, Senfonik Müzik, Opera ve Bale Müziğin zirve noktasıdır. Hayatın içinde sanatın gelişmesine ve doğallaşmasına emsalsiz katkılarda bulunan bir var oluş... MÜZİĞİMİN HER ZAMAN BİR SORUMLULUĞU OLACAK Müziğe sosyolojik bir olgu olarak baktığımızda; kalitesiz müziklerden, şarkılardan, şarkıcılardan sizce nasıl kurtulacağız? Türk müziğinin dünya müziğinin bir parçası olabileceğini kavramış,yüzünü batı müzik bilgisine dönmüş, aynı zamanda doğunun epik ruhunu evrensel kriterlerle harmanlayabilecek sanat estetiğine sahip müzisyenlerin eserlerini kitlelere ulaştırarak, kalitesiz müziklerden, şarkılardan ve şarkıcılardan kurtulabiliriz. Burada medya dediğimiz “ön programlı” sisteme çok iş düşüyor! Gerçek sanatçı kolay yetişmiyor. Şarkıcılığın özenilecek tarafı olmamalı. Müziğin sanat olarak kavranması en önemli kavram. Kendi müziğinizi icra ederken içinizde bütünleşen Beethoven’ı, Chopin’i , Vangelis, Hacı Arif Bey’i ve Nazım Hikmet’in duygularının, temalarının kapı komşusu, Can Atilla’nın eserlerini, "geleceğe bir not" olarak mı görüyorsunuz? Müziği hiçbir zaman salt dinlenecek bir element olarak görmedim. Tasarladığım tüm albümlerim birer projedir. Saklı bir alt metni, kurgusu vardır ve daha önce işlenmemiş konuları içerir. Bana tarihte bıraktıkları sıra dışı etkileri ile ilham olan çok şahsiyet oldu; hepsini inceledim, araştırdım. Müziğimin her zaman bir sorumluluğu olmuştur ve olacaktır. Müziklerinizde sanatseverlere hayal kurdurduğunuz bir gerçek. Piyanoyu bir kadın olarak düşündüğümüzde, onunla kurduğunuz bağ ile bize aşkı sevgiyi nasıl anlatırsınız? Aşkın ‘içi’ çok önemli, yani aşk olgusu bizlerde yüzeye ne kadar yakın? Müzik ve aşk bir bütünün iki yarısıdır. İkisi de birbirini var eder, ifade etmeye çabalar. Birbirlerinden medet umarlar. Müzik insan ruhunda sezgisel bir çağrışım oluşturur ve içtekini bir manada uyarır. Bir teselli ve sırdaş olarak ‘içteki bize’, ‘bizdeki içi’ yansıtır. Piyano ise benim için boş bir mektup kağıdı gibidir. Yazılmayı bekleyen satırlar gibi, bestelenmeye can atan melodileri fısıldamaktadır. 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Deniz Müzesi’nde muhteşem bir konseriniz vardı. Can Atilla’nın ruhunun derinliklerindeki hüznü anlatan. Duygularınızdaki hassasiyeti Nazım Hikmet’in dizelerinde söylediği gibi “Denizler arzuya en fena pusu” olarak değerlendirebilir miyiz? Hüzün, hazin ve hazine... Kelimenin geliş noktasına dönersek merkezindeki ‘Hazine’ aslında bizim saklı gönül sandığımız. Hüzün; coşkunun, umudun, mutluluğun, kısaca aşk-ı olan, bizde kirletilememiş olan vicdani sevginin tarifi bence. Bu yüzden, evet haklısınız. Beste yaparken, müziklerimde gerçek sevginin ve samimiyetin olabilmesi için hissettiklerimi dinleyicilerime aktarabiliyorsam ne mutlu bana. Bir yazımda kullandığım şu cümlem sanırım sorunuzun tam cevabı olabilecek nitelikte: “Müziğimi yaşayan binlerce kalbin duygularını tek başına hissetmek; uçurumun kenarında kuşlara masal anlatmak misali…” Bir tren penceresinden baktığınızda hatıraların daveti sizi kederlendiriyor mu? Kim dalıp gitmez ki... Hayata tutunmak için, işin içinden çıkmak için herkesin kendince bir ‘pause’ tuşu var. Yaşanılan hayatı biz kendimiz tasarlamadık. Kendimizle baş başa kalabileceğimiz dakikalarımız aslında çalışarak geçirdiğimiz onca zamanın sigortası niteliğinde. Kendimizi daha iyi hissettirecek en değerli dost gerçek müziğin merhametli titreşimleri ve melodileri bence. "Müziksiz hayat mevcut olamaz" der, Ulu Önder Atatürk. Dünyanın müziğine yolculuk yapan 107.4 Radyo Voyage, kelimelerin yetersiz kaldığı anlarda köprü olan müzik ruhuyla, toplumun önünde setleri yıkan "aşkı sevme biçimi" bir müzik frekansı mı? Tüm kurumların başarıları yöneticilerinin başarıları ile eşdeğerdir. Radyo Voyage'ın değerli yöneticisi Neslihan Behmuaras hanımefendi, vizyoner donanımı, seçkinliği ile müziği değerli kılan tüm sanatçılara verdiği destek ile ülkemizde bir dünya radyosu inşa etmiştir. Uluslararası değere sahip birçok müziği ve müzisyeni tanıma şansına sahip olmamızda emeği oldukça fazladır.