Nebula, farklı okumalara yol açan bir film. Bu sizin istediğiniz bir şey miydi? Doğa ve insan doğasını konu aldığınızda ister istemez birçok kavrama değinmek zorunda kalıyorsunuz. Ölüm, canlılık, doğa, kurumlar, teknoloji gibi... Bu yapıları, kendimce bir araya getirmek istedim ve onların anlatı oluşturduğundan emin olmak istedim. Bunları kullanarak didaktik bir film yapmak gibi niyetim olmadı. Bahsettiğin gibi olması, benim için arzu edilen bir şeydi. Eleştirmenler de bu noktadan bakmış. Sizin anlayışınızdaki sinema sanatıyla, Nebula'nın içerdikleri arasında nasıl bir örtüşme var? Benim kafamda, belirli bir sinema sanatı kavramı yok esasen. Ben bir sinema yapmak istedim. Yapmak isteyeceğim şey de buydu. Bu isteğin arkasında da bir sürü estetik ve içerik açısından alınmış karar var. Neyi nasıl aktaracağım konusunda... [caption id="attachment_4673116" align="aligncenter" width="660"] Yönetmen Tarık Aktaş. (Fotoğraf : Sercan Meriç)[/caption] 'BU FİLMİN ÜSLUBU KENDİSİNE HAS' Nebula'daki üslubunuz da dikkat çekici. Bu üslup, sizin yönetmenlik kariyeriniz için devam edecek mi? Bu filmin üslubu kendisine has. Buradaki üslup da ortadaki içeriği nasıl daha iyi aktarabilirim düşüncesiyle bu hale geldi. Benim kafamda biçimsel bir yapı vardı ve ona ulaşmaya çalıştım diye bir şey yok. Önce içerik vardı. İçerik yavaş yavaş nasıl aktarılabilir diye düşündükçe birtakım yöntemler buldum. Bunu filme uyguladım. Film Bursa'da geçiyor. Siz de Bursalısınız. Filmin ana karakteri Hay ile sizin hayatınızın örtüşen noktaları var mı? Ben Bursalıyım, fakat Almanya'nın bir köyünde doğdum. Oradaki köy hayatını bambaşka bir coğrafyada da olsa yaşadım, tattım. Benim için o çok belirleyici oldu. Doğaya karşı meraklıydım, sürekli bir keşif duygusuyla hareket ettim. At sekansında gerçekleşen olay hayal gücümle yazdığım bir şey. Öte taraftan da filmin tamamını storyboard ile çektiğimi duyan birisi bana "Vites kolunu da mı storyboard ile çizdin?" diye sormuştu. Evet, onu da öyle çektim. O anlamda otobiyografik bir şey. Çocukluğumu parça parça görüntülerle hatırlıyorum. Arka koltukta otururken, arabanın önünde birtakım konuşmalar oluyordu ve ben onu çocuk aklımla az bir kısmını duyabiliyordum. Aklım vites kolundaydı ya da camdan dışarı bakıyordum. Nebula, her şeyi hızlı bir şekilde tüketmek isteyen seyircileri sakinleştiren de bir film. Sahneleri özümsemek adına izleyiciler bir refleks gösteriyor. Bunu nasıl gerçekleştirdiniz? Dediğin etkiyi uyandırabildiyse ne mutlu. Genelde filmlerde sahne bitmeden orada verilen bilgiyi almış oluyorsam, sahne de gereksiz yere uzuyorsa, sıkılabiliyorum. Nebula filminde bilgi verilmiyor o anlamda. Olay örgüsünü kuran bilgiler yok. Bir sahne var mesela, insanın duyularına hitap ediyor tamamen. Birçok yerde de sahneler buna göre planlandı. O sabırsızlık o yüzden olmuyor. Filmin doğallığıyla ilgili de birçok yorum var. "Belgesel hissi veriyor" yorumuna ne dersiniz? Bu hissin olmasını istedim, çünkü hayat gibi her an her şey olabilecekmiş gibi bir gerilim olmalıydı. Bazı yerlerde ön plana çıksın, bazı yerlerde tempo düşsün istedim. O yüzden böyle yorumlarda bulunuyorlar. Filmin süresi alışageldiğimiz sürelerden farklı. Bunu nasıl belirlediniz? Süreyi hiç düşünmedim açıkçası filmi yaparken. 2 tane daha sahne vardı, fakat filmin şu anki ritmini bozduğu ve içerik olarak fazla olduğundan onları çıkardım. Onlarla beraber 100-105 dakika civarıydı. Önemli olan işin kendi sağlığı. O yüzden süreyle ilgili kaygım olmadı. Yarın başka bir film üzerinde çalışırım, o da belki 4 saat olur ya da 30 dakika olur. Hay, ölüme karşı direnç gösterme bağlamında izleyicilere ne söylüyor? Ölmüş olan atla karşılaştığında, onun içinden kurtçukları çıkartarak, aslında organik hayat döngüsünün nasıl olduğunu çocuk aklıyla görüyor. O anda onun için bir şey fark etmiyor, onda ilginç bir görüntü olarak karşılık buluyor. Fakat bu bir hayret duygusu... O da kalıcı bir duygu. Özellikle kendisini kurban sahnesinde kesmesiyle birlikte bu duygusu yeniden ortaya çıkıyor. Daha gözlemci ve edilgen bir şekilde olan biteni görebiliyor. Bence son sahneye geldiğinde, ölüme çok yaklaştığında bunun bilincinde. Dolayısıyla döngünün sadece farkında olduğunu umuyorum. 'GÜVEN VERİYOR' İlk uzun metrajlı filminizin dünyanın çeşitli yerlerinde izlenilmesi, ödüller kazanması ne hissettirdi? İyi hissettiriyor tabii ki. Mutlu ediyor. En başında farklı bir film olduğunu sen de vurguladın. Böyle bir farklılıkla bunların geliyor olması, bana güven de veriyor. Özellikle masa başında, tek başıma düşündüğüm şeylerin başka insanlar için de geçerli olduğunu görmek, çok mutlu edici. Hiç kimseye bahsetmediğim bir kitap vardı. Sibirya'da gerçekleşen bir festivalin direktörü, Titus Lucretius'un Evrenin Yapısı kitabından bahsetti. Evet, o kitap da benim masamdaydı. Filmdeki doğal elementlerin ortaya çıkmasında o kitabın büyük bir payı vardı. Hiç kimseye bahsetmeden, filmi izleyen bir kişinin oradan alıntı yapması muazzam bir his. Yeni film planları var mı? Bu film başlamadan önce de vardı. Onu yavaş yavaş hazırlıyorum. İrade olgusuyla ilgili. Ne çıkacağını zamanla görmüş olacağız. [caption id="attachment_4673102" align="aligncenter" width="660"] Nebula'nın başrolünde Barış Mert Bilgi yer alıyor.[/caption] Türk sinemasının son dönemlerini nasıl değerlendirirsiniz? Çok güzel, özgün işler yapılıyor Türkiye'de. Ben de bunu heyecan verici buluyorum.