Zeynep Bakşi Karatağ, türküleri kendi üslubunca ve çağdaş bir yorumla dinleyicilerle ilk kez buluşturalı iki yıl olmuştu. İlk albümünde Anadolu coğrafyasının zenginliğini 'Mozaik'le yansıtan Karatağ, şimdi de 'Usulca' yaklaşıyor müzikseverlere... Karatağ, albümün tanıtım yazısında Burak Abatay'ın yazdığı gibi beziyor müziğini: "Sümbül gibi Anadolu iken, lale gibi de Batı..." Karacaoğlan'ı, Aşık Veysel'i, Pir Sultan'ı hatırlatıyor her demde. Ve yeniden türkülerle, müzikle, sanatla direnmenin, direnirken nefes alabilmenin imkanını fısıldıyor. Repertuar seçimiyle ilgili "Önce hissetmem ve içselleştirebilmem gerek ki duygu katabileyim" diyen Karatağ, 'yeni'ye dair de yaşamı işaret ediyor: "Yaşamın her alanında olduğu gibi sanatta da yenilik güzel."  Çok uzatmayalım... Tüm bu serüven için sözü Karatağ'a bırakalım... İlk albümünüzde Mozaik ile Anadolu topraklarının zenginliğini dinleyicilere taşımıştınız. Şimdi de 'Usulca'yı yayınladınız. Nasıl hazırladınız bu albümü? Mozaik, “Hadi bir albüm yapalım” diye başladığımız ve ortaya çıkardığımız bir çalışma değildi. İki çocuklu bir aile yaşantısının getirdiği günlük koşuşturmadan arta kalan zamanlarda, eşim Murat’la evde yaptığımız kayıtlar bizi bir yola çıkarıyormuş meğerse. İçine; hüznümüzü, kederimizi, sabrımızı, aşkımızı, umudumuzu, emeğimizi kattığımız çalışmalarımız, bir de baktık 'Mozaik’' adıyla raflarda yerini aldı ve dinleyici tarafında çok beğenildi. Aldığımız olumlu geri dönüşler bu sefer bize “Hadi ikinci albümü yapalım’’ dedirtti. En az bir önceki çalışma kadar beğenilmeli, ama farkı da olmalı sorumluluğuyla ve biraz daha olgunlaşmış bir halde başladık Usulca’ya. Mozaik gibi Usulca da bir aile prodüksiyonu olduğu için ilk adımlar evimizde atıldı. Her şeyden önce bizim bir zaman sıkıntımız yoktu. Yani stüdyoyu kirayalıp kapanalım, kayıtları yapalım, okumaları bitirelim diye bir baskı yoktu üzerimizde. Stüdyo evimiz, aranjörüm eşim... Büyük konfor... Önce repertuar üzerinde çalıştık, kayıt ve okumalarını bitirdik. Sonrasında kendi bestelerimizin üzerine yoğunlaştık. Her ne kadar günümüzde daha çok coverler ilgi görse de, dinleyici ilk olarak tanıdığı eserlere öncelik tanısa da biz yine de beste yapma konusunda inatçıyız. Hep var olanı tüketmek değil, birazda üretmek lazım, öyle değil mi? usulca HAYAL BİLE EDEMEZDİM Ozbi, Ahmet Aslan, Umut Altınçağ gibi isimlerle ortak çalışmalara imza attınız. Bir tarafta rap, diğer tarafta halk müziğinin iki ustası. Bu yelpaze nasıl oluştu?  Bir kere Umut Altınçağ ve Ahmet Aslan ile aynı topraklardan geliyoruz, hemşehriyiz. Şaka bir yana; aradaki dostluğun dışında, sanatsal anlamda da yan yana gelme fikrinden güzel buluşmalar, güzel eserler çıktı ortaya. Sesiyle, şarkılarıyla gençlik yıllarıma damga vurmuş Umut’la Zazaca bir aşk türküsü okuyorum. Hayal bile edemezdim. Bir başka sevda türküsü Odam Kireçtir Benim’de ise Ahmet sesime ses kattı. Sen Tabibsin’de temelde birbirine benzeyen, zülfüyareye dokunan iki ayrı müzik türünün ahenkli bir birleşimi var. İçinde yer yer ağır eleştiriler barındıran, kaynağı alt kültüre ve sokağa dayalı rap ile binlerce yıllık bir süreçte oluşan, halkın içinde doğmuş, halkı anlatan Halk müziği... Her iki türünde olağanüstü bir ifade gücü var. Biz Ozbi’nin adaletsizlik ve eşitsizliğe karşı yaptığı politik rapin hastasıydık zaten. Murat’ın düzenlemedeki clubsound'u ve Ozbi’nin rapi ile Muhlis Akarsu canımızın bu bestesi albümün en havalı eserilerinden biri oldu. Bütün bu buluşmalar hesapta yoktu aslında. Ya aranjman sırasında ya da benim okuma kayıtları sırasında gelişen fikirlerdi. ÖLSEK DE GAM YEMEYİZ 'Usulca' albümünde sesiniz gibi berrak bir nehir akıyor türküler arasında. Albümdeki türkülerin seçimini nasıl gerçekleştirdiniz? Berrak bir nehir gibi... Kulağa çok hoş geliyor, teşekkür ederim. Repertuar seçimi konusunda ilk dikkat ettiğim eserin bana aklıma, yüreğime dokunması. Önce hissetmem ve içselleştirebilmem gerek ki duygu katabileyim. Sonrasında da aranjman sürecini düşünürüz. Yaptığımız prodüksiyonun bizim müzik anlayışımızı da yansıtması gerekli ve bu anlamda esere ne katabiliriz, nasıl farklı kılabiliriz düşünceleriyle Murat düzenlemelere başlar. Ama bazen öyle eserler var ki; tıpkı albümde yer alan Yalçın Tura’nın Umutsuz’u gibi... Orijinali o kadar güzel ki başta çekinerek yaklaşıyorsun. Sonra 'Bunu başarmalıyız' arzusu bizi motive ediyor. Nitekim başarmış olmalıyız ki Yalçın Tura’ya kendimizi beğendirdik. Artık ölsekte gam yemeyiz. Eski türküleri çağdaş bir yorumla yeniden seslendirirken hangi prensiplere ve noktalara dikkat ediyorsunuz? Geleneksel müziğe dayalı çağdaş müzik yapıyoruz ve haliyle bu durum yorumlamalarımı da farklı kılıyor. Aranjeler bittikten sonra okumaları yapıyoruz. Eserin altındaki doku/altyapı, beni de yönlendiriyor. Modern düzenlemeler ve geleneksel tavrın dışında olan yorumlar birbiriyle örtüşüyor. Zaten bestelediğimiz şiirlerin ya da çalıştığımız eserlerin öyle derin, etkileyici içerikleri var ki her şeyin üstünde onlar olsun, dinleyen o büyünün içinde kaybolsun istiyoruz. Biraz da bu sebepten çok fazla nağme/süsleme yapmadığım için yorumlarım berrak ve duru geliyor kulağa. Sosyal medyada; “Zeynep, türküleri, onlara şiddet uygulamadan okuyor’’ diye bir yorum görmüştüm ve pek bir hoşuma gitmişti. Aslında şöyle okunup, böyle yorumlanmalı gibi kurallarada takılmıyorum. O an nasıl hissediyor, algın seni nereye götürüyorsa icranı o hisle yaparsın. Esas olan özündeki samimiyeti, sıcaklığı bozmamak ve bu konuda da oldukça hassas davranıyoruz. zeynepbaksikaratag TÜRLER ARASI YOLCULUK Son dönemlerde her müzikal form, hem iç içe geçiyor hem de kendi alanında ayaklarını yere daha sağlam basıyor. Türkü de yeniden, yeni formlarla yükselişe geçti gibi gözüküyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 2018 yılında çağdaş ve teknolojik bir dönemde yaşıyoruz. Hemen hemen hayatın her alanında bir içiçe geçiş söz konusu. Bu modada, mutfakta, medyada, sanatta ve elbette müzikte de var. Bu durum türkülerin önünde duracak değildi. Biz de kendi kozmopolit hayatımızı türkülerimize/şarkılarımıza yansıtıyoruz. Her eserin farklı bir yapısı var ve albümü dinlerken funk, electronic, jazz, rock ve folk gibi müzik türleri arasında bir yolculuk yapıyor dinleyici. Biz türküleri yeni nesile taşıyacaksak eğer bu da çağdaş bir yorum ve sound'la olmalı fikrindeyiz. Düşüncemiz gelenekselcilerin pek hoşuna gitmeyebilir belki ama “Sizinle birlikte türkü dinlemeye başladım’’ şeklinde gelen mesajlar doğru şeyler yaptığımızı gösteriyor. Bizim kaynak noktamız olan orijinal halleri elbetteki başımızın tacı, hep dinliyoruz. Ama yaşamın her alanında olduğu gibi sanattada yenilik güzeldir. Sizce Karacaoğlan, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve diğer birçok değere yönelik yeniden ilginin artmasında Türkiye'deki politik dönüşümün etkisi nedir? Bu saydığınız isimlerden özellikle Pir Sultan sadece şair değil, yaşadığı dönemin ağır koşullarında başkaldıran, halkı bozuk düzene karşı direnmeye çağıran ve muhalif hareketler geliştiren siyasi bir kişiliktide ayrıca. Şu an içinde bulunduğumuz politik ve sosyolojik ortam o kadar sıkıntılı ki, yüzyıllar önce yazılmış sözler, bugün hala avangart olabiliyor. Yani sancılı dönemlerin asırlık türkülerindeki içerikler geçerliliğini halen koruyorsa, günümüzün yaralarına dokunuyorsa, denk düşüyorsa demek ki pek bir şey düzelmemiş bu coğrafyada. Ülkemizde maalesef hala Hızır Paşalar var, ama neyse ki onlara karşı duran Pir Sultanlar da var. Müzikal üretiminizdeki temel motivasyon nedir? Her şeyden önce üretmeyi seviyoruz ve her şeye rağmen buna devam edeceğiz. Motivasyonumuz da, özgün ve kalıcı eserler bırakma arzusu. Sizin en çok etkilendiğiniz isimleri kimler? Olmazsa olmazım olan üç ismi söyleyeyim: Seha Okuş, Selda Bağcan, Fikret Kızılok. usulca2