Türkiye, onu ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisinin ‘Carolin’i olarak tanıdı. Kırık Türkçesi, sempatikliği ile kısa sürede bizden biri oldu. Türkiye’ye yerleşti. Alman oyuncu iken Alman asıllı Türk vatandaşı oldu. Başarılı oyuncu Wilma Elles ile özel yaşamından kariyerine, Türkiye ve Almanya‘yı konuştuk. İkizleri bulunan Elles, iki çocuk daha istediğini belirterek, ‘Kalbimi Almanya’da birine kaptırdım’ dedi. İşte o röportaj... Türkiye’ye ne zaman geldiniz? Türkiye’ye 10 sene önce geldim. Ama asıl Türkiye yolculuğum daha ilkokul yıllarında Almanya’da başladı. Çünkü en yakın arkadaşım bir Türk’tü. Oyunculuğa nasıl başladınız? 4 yaşından beri oyuncu olmak istiyordum. Ablam ve ben terasta komşular için tiyatro oyunları sergilerdik. 10 yaşındayken ilk oyunculuk dersleri, şan dersleri, 8 yıl boyunca jazz dans, 6 sene klasik gitar, müzik dersleri almaya başladım. Sonra oyunculuk okulumdan diplomamı aldım. Ama oyunculuk derslerine 5 yıl daha devam ettim. 10 yıl boyunca oyunculuk dersleri aldım. 4 DİLİ İYİ KONUŞUYOR Köln Üniversitesi’nde İslam Bilimi okumuşsunuz... Evet... Köln Üniversitesi’nde Siyaset ve İslam Bilimleri ve  Tiyatro ve Film Bilimleri okudum. 2012 yılında mezun oldum. Tezimi İstanbul’dayken yazdım. Annem bana şu tavsiyede bulundu: “Bizim çağımızın en büyük olayları iklim  değişimi, mülteci akımları, büyük dinlerin birbirine  yaklaşımı ve dijital dönüşüm olacak.” Ondan dolayı erkek kardeşim bilgisayar mühendisliği, diğer kardeşim ekolojik şehir planlaması okudu. Ben de İslam bilimini seçtim. İlk başta hiçbir fikrim yoktu. Ama iyi ki onu seçmişim. Türkçeyi ne kadar zamanda öğrendiniz? Kaç dil biliyorsunuz? “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisi için çekimler başladığında Türkçe bilmiyordum. Bütün gün Türkçe çalıştım ve senaryolarla öğrendim. Almanca, Türkçe, İngilizce ve Fransızca olmak üzere bu dört dili iyi biliyorum. İslam bilimlerin de Arapça ve Farsça derslerim de vardı. Onları geçtim ama maalesef iki dili kullanmadığım için unuttum. Almanya’da Türklere bakışınız nasıldı, Türkiye’ye gelince nasıl oldu? Ben küçükken Türkler ve Almanlar daha ayrı kalıyorlardı. Ama son 15 senede görüyorum ki Almanlar ve Türkler çok karıştı ve çok derin arkadaşlıklar kuruldu. Benim jenerasyon hepsi müthiş Almanca konuşuyorlar, mesleklerini çok iyi yapıyorlar. Birçok işyeri kurdular, karışık evlilikler oldu. Artık Almanlar ve Türklerin arasında bir fark görmüyorum. Türkiye’deki Türkler çok nazik ve saygılı insanlar. Almanlar eleştiriyi daha kolay sindiriyorlar. Bu nitelikler sanırım Türkiye ve Almanya’yı en çok şekillendiren özellikler. Türkiye ikinci vatanınız mı oldu? Kesinlikle. Türk vatandaşlığı hakkını alarak özgürleştim. Özellikle yurtdışına giderken mesela Amerika’ya, hem Türkiye’yi hem Almanya’yı anlatıyorum. Türkiye’deki kültür belki bana daha yakın diyebilirim. Daha spontane, daha yaratıcı, daha esnek... İstanbul’da yaşamasaydınız Türkiye’de nerede yaşamak isterdiniz? Bodrum ya da Antalya da yaşamak isterdim. Uluslararası bir ortam benim için çok ilham verici. YENİ BİR SAYFA AÇILMALI Türk kadını hayatın her kesiminde gereken değeri görüyor mu? Türkiye’de birçok son derece güçlü iş kadını var. Türkiye’de kadınlar toplumda çok yüksek bir değer görüyor. Ne yazık ki sadece eşinden veya sevgilisinden ya da eski ilişkilerinden çok fazla kadın maalesef şiddete uğruyor. Sanırım kadınların ailesi onun kocasından ayrılması ya da toplum onun boşanan bir kadın olmasına iyi gözle bakmayacağını bildiği için, birçok kadın bu şiddeti gizleyip mutlu aile imajını oynamaya devam ediyor. Aslında bu şiddeti gördüğü an kadın, dışarıya koşmalı ki etrafındakiler sesini duyabilsin. Kocasına tepkisini göstererek bu şiddete sessiz kalmamak adına müdahalede bulunabilir ve objektif olabilirler. Türkiye’nin çözmesi gereken ilk üç sorunu ne? Uluslararasındaki tecrübelerden dolayı biliyorum ki, toplumda olumlu bir bakış açısı çok önemli. Bu Türkiye için de çok önemli: Güven! Her şey hayal ettiğimiz gibi olacak! O yüzden her şey iyi hayal edelim! Olumlu bir bakış açısı şart. Her şey onunla başlıyor. İnsanlar özellikle gençler kendi gücünü farkında olmalı. Her şey mümkün. Yeni icatlar, güçlü felsefeler, Türkiye’nin iyi yönlerini aniden dünyaya yayıyor. Problemleri değil, var olan güzel şeylere konsantre olmalı. Her gün yeni bir sayfa açılmalı ve Türkiye’nin destanına her gün en güzel anlar eklenebilir. Gücünün farkında olmalı. Biz ikna olursak o zaman herkes de ikna olur. Milat Aristo Kerem ve Melodi Evita Veronika adında ikizleriniz oldu. İsimlerini nasıl seçtiniz? Bir dönem ‘’Milat“ isimli bir dizi projesi için bir görüşme yaptım ve o zaman hemen düşündüm ki bir gün Milat isimli bir erkek çocuğum olsa ne güzel olurdu diye. Kız isimleri araştırırken de Melodi ismiyle kaynaştım. Veronika da rahmetli annemin ismi.  İkizler işinizi nasıl etkiledi? İkizlerim oyunculuğumu daha çok geliştirdi. Çok rahat duygularıma erişebiliyorum. Komedi yeteneğim gelişti. Sürekli çocuklarımla hayal dünyaları yaratıyorum, şarkı söylüyoruz, dans ediyoruz ve şakalaşıyoruz. Birçok mükemmel kadın oyuncuların da çok çocukları var. Ben 2 çocuk daha istiyorum. Hayatınızda biri var mı? Evet... Uzun bir süreden beri ciddi giden bir ilişkim var. Almanya’da aynı arkadaşlık grubumuzdan. O bana hayatını anlattığında dedim ki ‘wow birçok erkek senin gibi olmaya çabalıyorlar, senin imajını yaratmaya çalışıyorlar ama sen busun’ Biz basına çıkmamaya karar verdik. Onun da çok ciddi bir mesleği var. Özel hayatımla değil işimle basında çıkmak benim için çok önemli. Almanya’da kalsaydınız Türkiye’deki kadar ünlü olabilir miydiniz? Sanırım evet. Türkiye’ye gelmeden önce de çok iyi ve değerli yapımlarda rol almaya başlamıştım. Çok genç yaşta Almanya’dan ayrıldım ama orada da sinemada başrollerim var. Amerika’da 4 filmde oynadım. Ben ne olursa olsun bu yoldan gidecektim. Son reklam filminizde aksiyon sahnelerindeki performansınızdan övgüyle bahsediliyor. Yeni projeler var mı? Çok teşekkür ederim. Bu sene Covid 19’a rağmen çok yoğun çalışarak geçti. Hijyen kurallarına uyarak çekimleri devam ettik. Reklam filminde bizim yapabildiğimiz dövüş performansımızdan sadece mini bir kısmı görünüyor. Aksiyon sahnelerine bayılıyorum. Antalya’da “Dümbüldüdüklü son“ diye bir film çektik. En son bu hafta Seferihisar’da Hakan Kurşun’un yönetmenliğinde, Hakan Meriçliler, Tuba Ünsal ve Levent Sülün’le “Sakin ol“ diye Sebahattin Kat’ın bir filmini çektik.