Yazar, gazeteci ve programcı kimliğiyle tanıdığımız Kürşat Başar, son beş yıldır daha çok müzisyen ve besteci kimliğiyle gündemde. Kurduğu orkestrasıyla ve ünlü solistlerle çalışan Başar’ın ikinci albümünde Ferhat Göçer, Candan Erçetin, Nükhet Duru, Soner Olgun, Nezih Ünen, Ragıp Savaş, Zeynep Talu, Ayşen, Jale, Elcil Gürel Göçtü gibi ünlü isimler yer alıyor. Ayrıca albüm, Leonard Cohen, Orhan Gencebay, Zülfü Livaneli, Deep Purple’ın efsane ismi Jon Lord, Nezih Ünen, Noel Molina Tejedor, Elcil Gürel Göçtü ve Şekip Ayhan Özışık gibi ünlü müzisyenlerin yeni ve klasikleşmiş bestelerinden oluşan rengarenk bir repertuvara sahip. - Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? Olgunluk... Çok çalışıyormuş gibi görünsem de hayatımın tembellik dönemindeyim çünkü eskiye göre daha az şeyle uğraşıyorum. İki-üç yıldır bir tek kitaplarla ve müzikle uğraşıyorum. Daha çok kendi işlerime yoğunlaşmış durumdayım. - Öncelikle yeni albümünüz hayırlı olsun. Bu albüm sizin için ne ifade ediyor? Bu albüm çok özel çünkü bir hayalimi gerçekleştirdim. Kitaplar da benim için öyleydi. Çocukken istediğim şey kitap yazmak ve müzikle uğraşmaktı. Bu konuda çok şanslıyım çünkü istediğim şeyi yapıyorum. Ayrıca bunca yıldır biriktirdiğim dostlarım bana hayır demediklerinden hep birlikte güzel şeyler üretiyoruz. - Neden albümünüzün adı ‘Kaldığımız Yerden’? Benim yazdığım ve Nükhet Duru’nun söylediği şarkının içinde geçen bir söz olduğu için. - Bu albümde sizi en çok mutlu eden şarkı hangisi? Tabii ki kendi bestem olan ‘Kaldığımız Yerden’...

DÜĞÜN SALONLARINDA DAVUL ÇALIYORDUM

- Müzik sevdanız nereden geliyor? Yazarlıktan bile daha eski müzik sevdam. 17 yaşındayken düğün salonunda davul çalıyordum ama devam ettiremedim çünkü gazetecilik adına üniversite serüvenim başladı. Sonra kitaplar geldi. Bu sırada özel televizyonlar kurulmaya başlayınca, biz de genç gazeteci kuşak olarak o mecraya yöneldik. Aslında yakın çevrem biliyordu müzikle uğraştığımı; ben de başkalarına çok söylemek istemiyordum. Dört yıldır biliniyor, oysa yeni bir şey değil. - Türkiye’deki solistler, yorumcular da dahil olmak üzere müzik açısından dünya ölçülerine göre neredeyiz? Bir yerde değiliz çünkü internet ve cep telefonunda müzik dinlenmeye başladığından beri müzik teknik bir şeyin içine sıkıştı. Ayrıca hep aynı şarkıları söylemekten bıktık. Düşünün, Lara Fabian konserine gittiğinizde Celin Dion şarkısı isteyebilir misiniz? Dünyada böyle bir şey yok ama adam gelip Nükhet Duru’dan, Sezen Aksu şarkısı istiyor... - Beğendiğiniz genç solistler var mı? Var tabii ki... Sıla, Cem Adrian, Model, Mehmet Erdem ve Nil Karaibrahimgil’i beğeniyorum.

BAHARA YENİ KİTAP GELİYOR

- Yeni kitap çalışmanız var mı? Bir tane kitap bitti, yeni teslim ettim ve bahara doğru çıkacak. Bu kitap benim hayatımla ilgili oldu. Kitapların yazılış süreçlerinde benim ne yaşadığımı anlatan bir kitap bu…

ÇOCUĞUM YOK AMA PİŞMAN DEĞiLİM

- Özel hayata gelmek istiyorum. Daha önce başınızdan bir evlilik geçti sanırım... Evet, 19 yaşında evlenmiştim, çok küçüktüm. Şu an bekarım. O yüzden her şeyi yapmaya zaman buldum (gülüyoruz). - Çocuğunuz olmadığı için pişmanlık duyuyor musunuz? Hayır çünkü şimdiye kadar eksikliğini hissetmedim ama bir yeğenim var. Onun bütün gelişimini izledim, hatta büyüttüm de diyebiliriz. Arkadaşlarımın çocuklarıyla da ilgileniyorum. - Aşkı nasıl tanımlıyorsunuz? Çocukluğumdan beri sabah kalktığımda hep karnımda bir kasılma hissi olur. Hatta yıllar sonra bir doktor arkadaşıma “Bende bir şey olmasın” dedim. Televizyona da çıksam, program da yapsam aynı heyecanı duyuyorum. Aşk da aslında böyle bir şey. Zaten içimizde olan bir şeyi ifade ederek tanımlamaya çalışmak yanlış çünkü zorlayarak olacak bir şey değil. Ben bütün hayatımda olmasını istiyorum. Yazarken de, çalarken de aynı, aşk hep olsun!

MEDYA HER ZAMAN İKTİDARLA BAĞLANTILIYDI

- Medyanın gidişatını nasıl görüyorsunuz? Hiç konuşmayayım daha iyi çünkü çok önemli değişiklikler oldu. Bunlardan bir tanesi, sosyal medya dediğimiz mecranın doğmasıyla oldu. Neredeyse herkesin fotoğraf çekip haber yapabildiği, hatta canlı yayın yaptığı bir dönemdeyiz. Eskiden sadece gazeteci kimliği olan insanlara verilmiş bir ehliyetti bu. İkinci değişiklik ise her zaman medya grupları iktidarla bağlantı içindeydi. Fakat şimdiki hükümetin gelmesiyle birlikte bu durum daha da arttı. Öncelikle, iktidar yanlısı bir medya oluştu. İnsanların gazetecilik, televizyon programcılığı hatta haber yapması bile çok zorlaştı çünkü çok keskin bir tavırları var. Dolayısıyla siz doğru bir şey bile yapsanız bile bir anda karşı taraftan muazzam bir yalanlama dalgası geldiği için bu iş çok anlamlı olmuyor. Ben biraz da o yüzden bıraktım gazeteciliği.