Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk Ordusu’nun 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, dünya tarihinin gördüğü en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak tarihe geçti. Bugün o büyük destanın 97’nci yıldönümünü büyük bir ulusal gururla kutluyoruz. DÜŞMANI UZAKLAŞTIRDI Başkomutan Mustafa Kemal, 26 Ağustos sabahı Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile muharebeyi yönetmek üzere Afyonkarahisar sınırlarında kalan Kocatepe’de yerini aldı. Zafere giden yol, 26 Ağustos günü saat 05.30’da, Kocatepe’de Türk topçusunun ateşiyle başladı. Topçu ateşleriyle şafak vakti başlayan harekatın devamında Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçip Tınaztepe’yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi’nden düşmanı uzaklaştırdı. Taarruzun ilk gününde 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasında 15 kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5’inci Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu, 2’nci Ordu ise cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü. Türk Ordusu, 27 Ağustos sabahı yine bütün cephelerde yeniden taarruza geçti ve aynı gün Afyonkarahisar, 8’inci Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. 28 ve 29 Ağustos’ta başarıyla sürdürülen taarruz, düşmanın 5’inci tümeninin etkisiz kılınmasıyla neticelendi. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçilip taarruzun kısa sürede sonuçlandırılmasında hemfikir oldu ve planın 30 Ağustos’ta aksamadan uygulanması için gerekli önlemler alındı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk Ordusu’nun Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı en önemli zaferin arifesinde, 30 Ağustos sabahında şimdi belde olan Kütahya’nın Altıntaş İlçesi’ne bağlı Zafertepe Çalköy’de birliklere taarruz emrini verdi.
SAAT: 05.30...
TAARRUZ TOPÇU ATEŞİYLE BAŞLADI
YUNAN KAÇTI Onun bizzat yönettiği Dumlupınar’daki meydan muharebesinde kahraman Mehmetçik, Yunan birliklerini Allıören, Keçiler, Kızıltaş deresi yolunun iki yanında tamamen sarıp imha etti. Kızıltaş deresi bölgesinde açık kalan alandan bazı Yunan birlikleri, General Trikopis, General Diyenis ve birçok Yunan komutanı kaçtı. Büyük Zafer’in ertesi günü, 31 Ağustos’ta Zafertepe Çalköy’de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak Yunanlıların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve onları mağlup etmek için İzmir’e girme görüşünde birleşti. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Zafer sonrası 1 Eylül’de Dumlupınar’da, Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere yayımladığı bildiride, tarihi emrini verdi: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’’ DENİZE DÖKTÜ 27 Ağustos’ta Afyonkarahisar, 30 Ağustos’ta Kütahya’nın kurtuluşunu 1 Eylül’de Gediz, 3 Eylül’de Emet ve Tavşanlı’nın kurtuluşları izledi, 9 Eylül’de İzmir’de Yunan Ordusu’nu denize döken Türk ordusu, Mustafa Kemal Paşa’nın emrini büyük bir başarıyla yerine getirdi.

Fahrettin Paşa’nın destansı süvarileri

Büyük Taarruz’u önemli kılan bir özelliği de 20. yüzyılda süvariye dayalı kazanılan son savaşlardan biri olması. Yunan ordusunun, silah ve cephane konusunda Türk ordusuna karşı sayıca üstünlüğü bulunuyordu. Hava desteğinde ise Türk ordusunun gücü, karşısındaki orduya göre oldukça zayıftı. İki ordu arasındaki savaş, piyade ve süvari birlikleri arasında geçti. Türk süvari birlikleri, görevlerini hayatları pahasına yerine getirerek, savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı. Büyük Taarruz’da Fahrettin Altay’ın komutasındaki Süvari Kolordusu 5 bin kişi civarındadır. Süvariler, adım adım bozguna uğrattığı Yunan ordusunu İzmir’e kadar kovaladı.

ATATÜRK, DUMLUPINAR’DA İKİ YIL SONRA O TARİHİ ANI BÖYLE ANLATTI:

Bu eser milletin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir

Büyük Önder Atatürk, Büyük Zafer’den tam iki yıl sonra, 30 Ağustos 1924’te, Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı’nın temel atma törenine katılmak üzere Zafertepe Çalköy’e gitti. Atatürk törene katılanlara, Büyük Zafer’i şu cümlelerle anlattı: “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Türk ulusu burada kazandığı zaferle, açığa vurduğu gücü ve istemiyle, bu belli gerçeği bir kere daha tarihin bağrına çelik kalemle koymuş bulunuyor.”
Mustafa Kemal Paşa Uşak’ta
‘MUAZZAM BİR ESER’ Atatürk, Nutuk’ta ise Büyük Taarruz’u ‘muazzam bir eser’ diyerek şöyle anlattı: “Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir âbidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.” Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerininyanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saatı sordu. Paşalar : ‘Üç,’ dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlıyacaktı... Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: ‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim… Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…’ Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik. (NAZIM HİKMET. KUVA-YI MİLLİYE DESTANI 8. BAP)

İŞTE, MİLLİ MÜCADELE’NİN KADIN KAHRAMANLARI

Yüksel ŞENGÜL 30 Ağustos Zaferi’nde onların payı çok büyük. Dünyada ilk kez vatan toprağını erkeğiyle birlikte silaha sarılarak savundular. Girdikleri bu savaşta rütbe alan kadınlarımızın göz yaşartan bu kutsal mücadelesi tarihe altın harflerle geçti. 1- BİNBAŞI AYŞE İzmir’in işgali üzerine ziynetlerini satarak at, silah, elbise ve çizme aldı, Aydın’a gitti. Bir Kuvayı Milliye birliği oluşturup Nuri çetesine katıldı. Salihli, Demirci, Simav, Gördes ve Kütahya’daki muharebelerde çarpıştı. Sakarya’da sol kasığından yaralandı. Binbaşılığa kadar yükseldi. Büyük Taaruz’da Mürsel Paşa emrinde Ahır Dağları’ndan düşmanın gerisine akanlar arasındaydı. Bacağı kırık olarak İzmir’e ilk giren birlikler arasında yer aldı. 2- ONBAŞI NEZAHAT (BAYSEL) 70. Alay Komutanı Hafız Halid Bey’in kızı olarak Çanakkale’de cephede büyüdü. Sakarya, Gediz ve İnönü’de muharebelere katıldı. Konya isyanının bastırılmasına destek verdi. Bulunduğu 70. Alay ‘Kızlı Alay’ olarak anıldı. 12 yaşında onbaşı rütbesi aldı. 30 Ocak 1921’de ilk İstiklal Madalyası’nın ona verilmesi önerildi. 78 yaşındayken TBMM tarafından hatırlanıp Şükran Belgesi verildi. 3- ÇETE EMİR AYŞE Düşmanın Aydın’a ilerlemesi üzerine ziynetini satarak aldığı tüfekle Sancaktar Ali çetesinin ardından Yörük Ali Efe çetesine katıldı. Çiftlikli Kübra ve Ayşe Çavuş ile birlikte Kepez sırtlarında düşmanla savaştı. Pek çok muharebede yer aldı ve Aydın’ın kurtuluşundan sonra köyüne döndü. Aydın’a gelen Mustafa Kemal Paşa bizzat yakasına İstiklal Madalyası taktı. İmamköy Meydanı’na büstü dikildi. 4- KARA FATMA (SEHER ERDEN) 1919’da Mustafa Kemal’le görüşmek için Sivas’a gitti. Batı Cephesi’nde milis müfreze komutanı olarak görev aldı. Onbaşı rütbesiyle kadınlardan oluşan birlik kurdu ve biri Yunan subayı, toplam 25 kişiyi esir aldı. Büyük Taaruza katıldı. İstiklal Madalyası’na layık bulundu. Üsteğmen rütbesiyle emekli oldu. Maaşını Kızılay’a bağışladı. 5- ONBAŞI HALİDE (EDİP ADIVAR) Mütareke döneminde miting konuşmaları yaptı. Milli Mücadeleyi destekleyerek Kuvayı Milliye’ye katıldı. Mustafa Kemal’in yakın çevresinde bulundu. Önce onbaşı, sona üstçavuş rütbesi aldı. Anadolu Ajansı’nda çalıştı. İstiklal Madalyası aldı ve anılarını Türk’ün Ateşle İmtihanı eserinde topladı. 6- HAFIZ SELMAN (İZBELİ) Varlıklı bir aileden geliyordu. Kastamonu Müdafai Hukuk Cemiyeti’nin kadınlar kolu kurucularından oldu. Kadınları örgütleyerek askerin ihtiyaçlarını karşılayan eşyalar üretti ve şehre gelen birlikleri doyurdu. Mustafa Kemal Paşa, Kastamonu’ya geldiğinde İzbeli Konağı’nı ziyaret etti ve misafiri oldu. Ölene dek Milli Mücadele’yi anlattı. 7- MAKBULE Gördes’te yaşarken 1921 yılında kocası Ustrumcalı Ali Efe ile birlikte çete savaşlarına katıldı. Pek çok çatışmada herkesin dikkatini çekecek kadar cesur davrandı 17 Mart 1922’de Akhisar Sungurlu hududundaki Koca Yayla’da düşmanla ön safta savaşırken başından vurularak şehit oldu. 8- İĞNELİ PEMBE HATUN Topal Osman’ın Giresun’dan Ankara’ya gelen gönüllü 47. Alayı’nın sancak çavuşu olarak Milli Mücadele’ye katıldı. Onun bu davranışı askere büyük mral verdi. Askeri üniformayla kılıç kuşanıp, birliklerin önünde bayrak taşıdı. Koçgiri ve Pontus isyanlarının bastırılmasında görev aldı. Katıldığı taaruzlar sırasında sekiz kez yaralandı. 9- TAYYAR RAHMİYE Osmaniye’nin Kaziyeler Köyü’nde yaşarken keşif ve cephe gerisine kundakçılık görevi üstlendi. 9. Fırka ile 1920 yılında Fransızlar ile Hasanbeyli muharebesine katıldı. Demiryolu tünelini patlatarak düşmanın cephane sevkiyatını sekteye uğrattı. Aynı yıl temmuz ayında Osmaniye’deki Fransız karargahına taaruz ederken ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit oldu. 10- ŞERİFE BACI Kastamonu’da toplanan cephaneleri Ankara’ya götürürken mühimmatın ıslanmaması için kazağıyla örttüğü bir sevkiyat sırasında, 1921 yılının Aralık ayında, 21 yaşındayken donarak öldü. Seydiler Belediyesi tarafından belediye binası önüne rölyefi yapıldı ve ismi birçok kuruma verildi. İnebolu sahilinde bir parkta anıtı yaptırıldı.