5 Mart Perşembe günü Danıştay Daire Başkanlığı’na sunulmak üzere Adana Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne sunulan duruşmalı başvuru dilekçesinde, Mersin, Antakya, İskenderun çevre dernekleri ile çok sayıda oda ve STK’lar santralin geçerli bir Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) ve üretim lisansı olmamasını gerekçe gösterip davacı oldu.

RUSYA’NIIN KONTROLÜNDE BİR NÜKLEER SANTRAL MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİDİR

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı İsmail Hakkı Atal, Suriye’nin kuzeyinde 33 askerimizin şehit edilmesiyle sonuçlanan menfur saldırı Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirdiğini hatırlattı. Rusya ile neredeyse savaş konumuna gelindiğine dikkat çeken Atal, “Bu anlamda bizimle her an çıkarları çatışma noktasında karşı karşıya gelebilecek Rusya’nın denetiminde ve kontrolünde bir Akkuyu Nükleer Santrali Türkiye için milli güvenlik tehdididir. Nitekim Türkiye ile Rusya arasındaki antlaşmaya göre Akkuyu Nükleer üzerinde Türkiye’nin hiçbir yetkisi ve söz hakkı bulunmamaktadır. Türkiye ile Rusya arasında yapılan Enerji Transferi Anlaşması’nın 16. maddesine göre olası bir kaza durumunda Rusya’nın ve Rus Şirketi Rosatom’un hiçbir sorumluluğu olmayıp, sorumluluk Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir” dedi.

AKTİF KUZEY ANADOLU ECEMİŞ FAY HATTI UZANTISINDA

Akkuyu Nükleer santral sahasının Aktif Kuzey Anadolu Ecemiş Fay hattı uzantısında olduğunu da anlatan Avukat Atal şöyle devam etti: * Bilimsel raporlara göre her 10 bin yılda bir 7 şiddetinden büyük 3 yıkıcı deprem tekrarlamış olan fay hattında son 17 bin yıldır yıkıcı deprem olmamıştır ve hareketsiz dönemin sonuna gelinmiştir. Daha önce açılan ve devam eden ÇED iptal davasının bilirkişi raporunun 133. sayfasında, Akkuyu'da 1977 ile 1988 arasında büyüklüğü 1.1 ile 4.8 arasında değişen 122 deprem kaydedildiği aktarılmıştır.
Fotoğraf: SÖZCÜ
* 1988'den sonra kaç deprem oluştuğu bilgisi verilmemiştir. Nükleer sahası zemini, içinde karstik boşluklar barındıran kireçtaşı niteliğinde bir zemindir ve bu zemin üzerinde güvenli bir şekilde nükleer santral çalıştırılamaz. Nitekim bir süre önce her biri 14 bin ton ağırlığında 4 nükleer reaktör ağırlığı binmeden beton zeminin 2018'de çatladığı, düzeltildikten sonra tekrar çatladığı öne sürülmüştür.

AKDENİZ SUYUYLA YAZ AYLARINDA NÜKLEER SANTRAL ÇALIŞTIRILABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

İklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasındaki Türkiye'de Akdeniz suyuyla yaz aylarında nükleer santral çalıştırılabilmesi mümkün olmadığını da öne süren Atal şunları söyledi: * 2011 Fukushima nükleer felaketinin Japonya'ya maliyeti 600 milyar dolar olduğu resmi kurumlarca açıklanmıştır. Olası nükleer felaket halinde Fukushima örneğinde olduğu gibi 600 milyar dolarlık bir zararı Türkiye Cumhuriyeti kaldıramaz. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından toplumsal maliyet analizi yapılması gerekmektedir. * Aktif Kuzey Anadolu Ecemiş Fay hattı uzantısındaki, zeminin altı boşluklar olan nükleer santral projesi, iklim değişikliğinin tetiklediği depremlerle ve ısıttığı deniz suyuyla Türkiye’nin geleceğini tehdit eden bir halk sağlığı ve milli güvenlik sorunudur. Yürürlükteki mevzuata göre ÇED süreci ve raporu, Önlisans'tan sonra başlaması gerekirken, Akkuyu'da yasaya aykırı şekilde Önlisans aşamasından önce verilmiştir.
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı İsmail Hakkı Atal
* Akkuyu idari işlemler süreci EPDK tarafından tersine çevrilmiş ve EPDK tarafından verilen önlisans kendisinden önceki ÇED raporunu hükümsüz hale getirmiştir. Akkuyu Nükleer Santrali Türkiye’nin milli güvenliği ve ekonomik geleceği, halk sağlığı üzerindeki yıkıcı riskleri nedeniyle acilen durdurulması ve yeni ÇED sürecine başlanılması gerekmektedir. Yok, hükmündeki ÇED raporu ve üretim lisansıyla projeye devam edilmesine neden olan kamu görevlilerinin hukuki ve cezai sorumluluğu doğacaktır. Öte yandan, Rosatom ve Akkuyu Nükleer Santral yetkilileri ise, bir süre önce yaptıkları basın toplantısında, reaktörün oturacağı temelin bazı bölümlerinde “çatlak” olduğu iddialarını yalanlamışlardı.