1940’ta Trabzon’da dünyaya gelen Süleyman Saim Tekcan’ın babası Hoca Temel Efendi Trabzon’da dönemin iki önemli din hocasından biriydi. Arapça ve Farsça’ya hakimdi. Aynı zamanda savcı başkatipliği de yapıyordu. Babasının kültürlü ve aydın bir din adamı olduğunu anlatan Tekcan, o yılları şöyle hatırlıyor “Babam Atatürkçü aydın bir din adamıydı. Atatürk’ten 6 yaş küçüktü ve düşünce olarak çok yakındı. Atatürk’ü çok severdi hatta harf ve dil inkılabı yaptığı için bir mektup yazmış. “Siz bu inkılabı yapmış olmakla Türkiye’yi cehaletten kurtardınız” yazıyor. Bizler Atatürk Türkiye’sinde aydınlandık ve çağdaşlaştık... GAZİ TERBİYE’YE... Çocukluk yıllarında ailesine destek olmak için yaz tatillerinde çalışmaya başlayan Süleyman Saim Tekcan henüz ortaokuldayken bir gazetede mürettip olarak harf dizmeye başladı. Gazete dağıtımı da yapan Tekcan’ın resim ve heykelle tanışması ise çocukken oynadığı kızıl çamurla başladı.  Çamurdan heykeller yapıp arkadaşlarıyla oynayan Tekcan, annesinin ‘öğretmen okuluna git meslek sahibi ol’ sözüyle liseyi öğretmen okulunda okudu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü sınavlarını Trabzon’da kazanan tek öğrenciydi ve artık sanat onun için kaçınılmazdı. 1961’de Resim-İş Bölümü’nden mezun olup öğretmen oldu. Tekcan o yılların hayatını nasıl değiştirdiğini şöyle anlattı: “Gazi Eğitim Enstitüsü’nün resim bölümü çok önemliydi. Atatürk’ün kurduğu ve üç önem verdiği okul vardı. Mülkiye, Harbiye ve Gazi Terbiye... Birinde ülkeyi yönetecek valiler kaymakamlar yetişiyor. Diğerinde ülkemizi savunacak komutanlar, diğerinde ise öğretmenler yetiştiriyor. FIRSAT BULDULAR “Gazi Eğitim Enstitüsü bana çok şey kattı. Atatürk bu okulları kurdu ve biz imkansızlıklar içinde olan halk çocukları okuma fırsatı bulduk. O imkan olmasa ne olurduk belki de tarikatlardan birinin hapsettiği çocuklardan olurduk. Cumhuriyet çağdaş insan yetiştirme projesidir. Bizler Cumhuriyet’le var olduk. Borcumuzu ödemek için de hocalık yaptık. 60 yıl hocalık, dekanlık yaptım ve binlerce öğrenci yetiştirdim. Bu müzeyi kurdum neden borç ödüyorum. Bu ülkeye borcumuz var. Çok parası olan zengin değildir. Zengin insan kültürlü insandır. Ben sanatla dolu bir insan olarak Türkiye’nin en zenginiyim. ÇOK ZORLANIYORLAR Benim hocalık yaptığım dönemde Türkiye başka bir boyuttaydı şimdi başka bir boyuta gidiyor ve bu boyut iyi değil. Maalesef Türkiye de sanat çok zor günler yaşıyor. Çok zeki çok kaliteli eserler üreten sanatçılarımız var ama uluslar arası boyutta bir yer bulmamıza yeterli olmuyor. [caption id="attachment_6711866" align="alignnone" width="1200"] Saim Tekcan, bir sanat çınarının Türkiye’ye bıraktığı en büyük eserlerden biri olan İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi IMOGA’nın kurucusu.[/caption]

GENÇLİĞE HİTABEYİ OKUYUN!

“Dünya sanatıyla Türk sanatının buluştuğu bir müze kurduk” diyen Tekcan şöyle devam etti: “Atatürk’ün bize verdiği destekle okuyup kariyer yapmak sonra bu borcu ödemek için bu müzeyi kurdum. Atatürk dünyada hiçbir önderin yapmadığı bir şey yaptı ve Nutuk’u bıraktı. Gençliğe Hitabe’yi bıraktı. Gençler okurlarsa ki özellikle Z kuşağı. Çok akıllılar. Ben Türkiye’yi onların kurtaracağına inanıyorum. Yurtdışına kaçıyorlar ama dönecekler. Gençliğe Hitabe’yi okuduklarında ne yapılması gerektiğini Atatürk söylüyor. Atatürk benim kahramanım.”

Çalışarak genç kalıyorum

Ömrünü baskı sanatları eğitimine veren Tekcan, yağlı boya tablolar ve heykeller de yaptı. Halen atölyesinde çalışmalarını sürdüren usta sanatçı “İnsan beyni ve vücudu çalıştığı zaman genç kalıyor. Bir de faaliyet değiştirmek dinlenmektir. Heykel yaparken resme geçerek dinleniyorum. Sanatçı için öldükten sonra yaşamak önemli.’’ [caption id="attachment_6711868" align="alignnone" width="1200"] DÜNYA MÜZELERİNDEN BİRİ HALİNE GELDİ İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi (İMOGA) dünyadaki 12 grafik sanatları müzesinden biri olarak tarihe geçti. Müze 2004 yılında kapısını açtı. 500’e yakın sanatçının eserine ev sahipliği yapıyor.[/caption]

ÜNLÜ BİR AKTÖR OLACAKTI

Sinema ve tiyatro deneyimi de olan Süleyman Saim Tekcan, Metin Erksan’ın meşhur filmi Sevmek Zamanı’nda oynadığı rolle Beyoğlu’nda yürüyemez duruma gelince, kendisine gelen binlerce hayran mektuplarını yakıp Trabzon’a memleketine kaçtı. Öğretmenliğe devam etti...