YÜCEL ARI 2 Ekim 1923... İstilacı devletler pılıyı pırtıyı toplayıp İstanbul’u terk etti. 6 Ekim 1923... Ordumuz şehre girdi. İstanbul’un ve ülkenin esareti bitti... 29 Ekim 1923... Cumhuriyet ilan edildi... Yani, 1924’e bir kala memlekette az zamanda çok büyük şeyler olmuş, olmaya da devam ediyordu. Ve Darülfünun... Osmanlı döneminde Avrupa’daki örneklerine benzer şekilde kurulan ilk üniversitemiz. 1933’ten itibaren adı İstanbul Üniversitesi ve ilim irfan yaymaya devam ediyor. Darülfünun öğrencileri, Osmanlı’da ve daha sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin örnek neferleri oldular. Savaşta şehit düştüler, barışta bilim insanı olup memlekete yayıldılar. Öğrencilerin kurduğu Darülfünun Talebe Cemiyeti, 1. Meşrutiyet öncesi gelişmelerden, 31 Mart ayaklanmasındaki tutumlarına, Kurtuluş Savaşı’na verilen katkılardan, dil devrimi desteklerine değin hep sahnedeydi. [caption id="attachment_6246783" align="alignnone" width="1200"] Darülfünun hoca ve talebeleri. (Depo Photos)[/caption] Osmanlı’nın ve genç Cumhuriyetin aydınlık yüzü üniversitenin öğrencileri okumak için yokluklarla mücadele ediyorlardı. Durumları, tıpkı memleket gibiydi. Yani, çok fakirlerdi. Karda kışta okula gidebilmek için çoğu saatlerce yürüyordu. Azıcık durumu iyi olanlar ise her gün tramvayı kullanıyordu. Tramvay şirketine bir dilekçe yazıp, üniversite öğrencilerine de diğer talebelere yapılan indirim sağlanmasını istediler. Kabul edilmedi! Sonra, sonrası olaylar... Darülfünun Talebe Cemiyeti toplantı üzerine toplantı yapıyor, basın açıklamalarıyla haklı isteklerini kamuoyuna anlatmaya çalışırken aralarından seçtikleri heyetleri tramvay şirketi yöneticileri ile görüşmeye gönderiyorlardı. Şirket, gelen heyetlerden sürekli kaçıyor indirime yanaşmıyordu. Peki bu tramvay şirketi kimin nesiydi? Kurtuluş Savaşı kazanılmış, genç bir ülke doğmuştu. Osmanlı ile sözleşme yaparak İstanbul’daki tramvay işletmesini yıllardır yürüten Belçikalı Dersaadet Tramvay Şirketi geleceği görüp, yönünü derhal Ankara’ya döndü. Ankara Hükümeti ile 17 Haziran 1923’te yeni bir anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre tarifelerin belirlenmesi, şirket çalışanlarının Türkleştirilmesi, ücretleri gibi konular ortak komisyon tarafından kararlaştırılacaktı. Genç Cumhuriyet, bir yandan savaş sonrası kalkınma hamleleri yapıyor, bir yandan da ülkenin malum mali durumundan ötürü yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye gayret ediyordu. Öğrenciler, bir kez de Darülfünun Emini İsmail Hakkı Bey ile (İsmail Hakkı Boyacıoğlu. Türk eğitimci, yazar, hattat, siyasetçi. 1923 yılında Darülfunun Emini ‘seçilerek’ Cumhuriyet’in ilk üniversite rektörü oldu.) toplantı yaptılar. Darülfünun Emini yani rektörü, onları dinledi. İsteklerinin çok haklı olduğunu söyledi ve bu olaylar boyunca hep öğrenciden yana tavır aldı. Fakat, şirket indirime bir türlü yanaşmıyordu. [caption id="attachment_6246790" align="alignnone" width="1200"] Fotoğraf: Depo Photos[/caption] Talebe Cemiyeti bir toplantı daha yaptı ve karar aldı: 15 Kasım 1924 tarihinde çeşitli hatlardaki duraklardan topluca tramvaylara binilecek ve yarım ücret ödenecekti. Bu tür eylemleri bekleyen şirket İstanbul Emniyeti’nden her tramvaya birer sivil polis verilmesini istedi. 15 Kasım sabahı yüzlerce öğrenci duraklardan tramvaylara biniyor ve yarım bilet parası veriyordu. Biletçilerle papaz oldular, tartışmalar büyüdü. Şişli’ye giden tramvayda olaylar çığırından çıktı. Sivil polis, heyecanlı öğrencilerden daha da heyecanlıydı. Tabancasını çekip ateş açtı. İki öğrenci ve bir yolcu yaralandı. Öğrenciler, polisi kovaladı. Polis Harbiye mektebine sığındı. Bu polis (Hayreddin Efendi), yapılan tahkikatın ardından görevden alınacaktı. İstanbul Valisi devreye girdi. Öğrencileri dinledi, konuştu. Onları sakinleştirdi. Şirket yetkilileriyle konuştu. Sonuçta, kesin karar çıkana değin 10 gün boyunca üniversite öğrencilerinin yarım biletle yolculuk yapması kararlaştırıldı. Ardından, önde Vali, yanında Darülfünun Emini (rektörü) ve gençler hep birlikte yaralı öğrencileri hastanede ziyaret ettiler! İstanbul’da bunlar olurken, Ankara’da durum neydi? Genç Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı’nın ardından belki de en zor zamanları yaşıyordu. Zafer kazanmış Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önemli generalleri, komutanları ardı ardına istifalarını açıklayıp, seçime katılma kararları almışlardı. Ordu, deyim yerindeyse aniden başsız kalmıştı. Mustafa Kemal Atatürk ve hükümet bu sorunu çözmekle uğraşıyordu. Atatürk, o sıkıntılı günleri anlatırken, “Efendiler, isterseniz size büyük bir ‘komplo’ konusunda bilgi vereyim” diyecekti! İstanbul 10 günlüğüne soluk alırken, Darülfünun Talebe Cemiyeti toplantılara devam ederek, indirimin sürekliliğinin sağlanması için yollar arıyordu. Bir heyet oluşturuldu, törenle Ankara’ya hükümetle görüşmeye gönderildi. Dersaadet Tramvay Şirketi de bir heyetini Ankara’ya gönderdi. Ankara Hükümeti bakanları heyetleri ayrı ayrı dinledi, ortak toplantılar da yapıldı. Sonuç: Şirket indirimin mümkün olmadığını açıkladı. Ankara Hükümeti’nin bakanları ise ortada bir anlaşma olduğunu ve müdahalenin ekonomik açıdan doğru bir karar olmayacağının altını çizdi. İndirim şimdilik olamayacaktı ama, Darülfünun’da okuyan maddi durumu kötü durumda olan öğrencilere maddi yardım yapılacaktı. Tıp Talebe Cemiyeti’ne de maddi destek kararı alınarak bütçeye konuldu. Öğrenciler ise, karardan elbette memnun olmadılar ama mücadeleyi bırakmadılar. Hukuki açıdan haklarını sonuna kadar aradılar. Bugün milyonlarca öğrencinin yararlandığı indirim işte böyle elde edildi. Tarihimizdeki 1. Tramvay Olayı çok şeyler anlatmıyor mu? 97 yıl önceki öğrenci olayları, haklı bir isteğe dayanıyor. Sokaklara yayılıyor, kan akıyor. Fakat, o karmakarışık dönemlerde bir ulus kendini yeniden yaratırken bile “derdim var” diyen dinleniyor! Darülfünun Emini (rektörü) öğrencisine sahip çıkıp dinliyor. Vali, gencini onun heyecanını anlamaya gayret ediyor. Sorunu dinleyip, çözüm bulmaya çalışıyor. Henüz bir yıllık cumhuriyetin sıfır kilometre hükümetinin bakanları öğrencilerle birlikte kafa yoruyor, kapıları kapatmıyor. Boğaziçi olayına bir de bu pencereden bakın!