Birsu, maskesini kaldıra kaldıra kahve içtiği kafeden heyecan­la sevgilisi Fırat’a telefon etti; “Dinle oğlum, aklıma acayip süper bir fikir geldi” dedi. Fırat, tam motosikletini istop edip inmek üzereyken manitasının tele­fonunu açmıştı. “Kızım çabuk söyle, kask kafamı pişirdi zaten, ne diyor­sun, haaa...?” diye kibarca sorunca Birsu konuşmaya başladı; “Bak tatlım, korona hafifledi diyorlar ya, millet Bodrum’a Çeşme’ye falan uzamaya başladı biliyorsun.” HEMEN BOZUK ATMA... “Eee-e, biliyorum, n’apalım?...” Birsu “Oğlum, biz de kaçalım” de­yince, Fırat sesini yükseltti: “Kızım sen arıza mısın, kayışı mı koparttın, hangi paray­la yazlık bir yere gidi­cez, manyak?...” Birsu da nazikçe yanıtladı Fırat’ı; “Sana süper bir fikrim var dedim, değil mi?... Din­lemek yok, car car car konuşuyorsun, hasta psiko!...” “İyi tamam, dinliyoruz.” “Bak oğlum, sen var ya korona oldun, tamam mı?...” Fırat elindeki kaskı bacağına vurarak sinirlice konuştu; “Kızım, ne saçmalıyorsun be, niçin korona olayım, çatlak?...” Birsu gene gülerek konuştu; “Dur bee, hemen bozuk atma, numara­dan öyle diyicez.” “Kime öyle diyicez?...” “Ananeme... Eğer ona da anne­sinden kalan halıyı alıp sattık mıydı, o parayla bütün yaz tatilin kralını yaparız, tamam mı Fırat?...” Fırat’ın kasktan bunalan kafası iyice karışmıştı. “Peki, ne yapmayı düşünüyorsun Birsu?...” deyince Birsu hemen planını açıkladı: “Dinle şimdi, sen korona oldun, tamam mı?...” KURTULMAN İÇİN PARA GEREK Fırat yeniden kızdı; “Yaa, kızım, grip olayım, nezle olayım, korona şart mı?..” “Şart tabii oğlum, ölmek üzere­sin!...” “Bak bir de gülüyor. Birsu, çatlak Birsu, korona deyince moralim bozuluyor be!...” “Ay, ne sinirsin be, korona oldu diyicez ki, dram olsun, facia olsun çaktın mı?.. Senin kurtulman için çok paraya gerek var. Onu da ana­nemden istiycem. Onun parası yok, biliyorum. O zaman o halıyı ver anane, diyicem. Vermezse, sevgilim ölecek anane, diyicem.” “Sen böyle, uzata uzata “ananee­ee” dersen, kadın vermez be!...” “Adama bak, neye takılıyor!.. Bırak bana Türkçe öğretmeyi şimdi, hasta mısın oğlum sen?...” “Hastayım ya, korona oldum, öyle dedin ya!...” “Öff!... Şaka gibi yaa, inanmıyo­rum!...” “İyi, tamam, tamam, söyle baka­lım benden ne istiyorsun?...” “Dinle Fırat, ben şimdi ananemin evine çok yakın bir kafedeyim. Kalkıyorum, beş dakika sonra ora­dayım, sen de biraz sonra beni ara, ananem de hastalığını konuştuğu­muzu duysun, okey mi?...” Birsu, sevgilisiyle konuştuktan az sonra anneannesinin evindeydi. Yaşlı kadıncağız ne zamandır gör­mediği torununu görünce çok sevindi. Birsu’nun maskeli yüzünü titreyen elleriyle okşadı sonra da “Ev­ladım, öpüşmeyin, sarılmayın diyorlar, yoksa seni kucak­lamak, öpmek isterdim yavrum” dedi ve ıslanan göz­lerini elinin tersiyle kuruladı. Birsu fırsatı kaçırmadı. “Haklısın anane, bu hastalık çok bulaşıcı, benim Fırat...” deyip sustu ve önü­ne bakarak üzgün pozuna geçti. HESAPTA SEN BENİ ARAMIŞŞIN Anneannesi telaşlanmıştı; “Ne oldu kızım Fırat’a? Bu yaz evlenicez diyordun, hasta mı yoksa?..” deyin­ce Birsu büsbütün artistliğini gös­tererek bayılacak pozlara geçti ve “Anane,ne olur biraz su ver” dedi. Yaşlı kadın iki yana iki yana sallana­rak odadan çıkınca da hemen Fırat’ı aradı. “Hesapta sen beni aramış­sın, bozma” dedi ve konuşur gibi yaparken anneannesi getirdiği suyu uzatınca Birsu, biraz içip telefonla konuşma­sını sürdürdü güya; “Ah canım benim, demek tedavi için çok büyük paralar gerekiyor?... Ay, ne yapıcaz, bil­mem ki” deyince yaşlı kadının gözleri doldu birden. “Kızım, deden öldükten sonra hiçbir şeyim kalmadı, olsa yavrucak kurtulsun diye he­men verirdim” dedi ama Birsu’nun da beklediği buydu; “Anane....” dedi, “Paran olmayabilir ama senin annenden kalan halın var ya, kim bilir kaç senelik halı; onu versen de satıp onun parasıyla Fırat’ı kurtar­sak, ne dersin?...” Anneannesi; “Ne diyeceğim yavrum, hemen alın götürün derim” deyince Birsu kendini tutamayıp “He-yoo!..” diye bir çığlık attı. Telefonun diğer tarafındaki Fırat; “Oha!... Ne bağırıyorsun kızım ya!... Kulağımı patlattın be!...” diye­rek Birsu’yu azarladı. Birsu heyecanla yanıtladı sev­gilisini; “Fırat, hemen uç buraya, ananem halısını bize veriyor. Sata­lım da senin hastalığına çare bulalım... Çaktın mı?..” Ertesi gün, Birsu ve Fırat halıyı iki ucundan tutarak Kapalıçarşı’dan içeri girdiler. “Yırttık oğlum, süper bir yaz geçiricez, iyi mi!..” diye güle­rek konuşuyordu Birsu. Fırat’ta çok sevinçliydi; “Harikasın be, senin gibi manitam hiç olmamıştı” diye sırıtıyordu. Çeşme mi, Alaçatı mı, Bodrum mu, Marmaris mi, Datça mı?.. Yoksa birer hafta hepsine mi gideceklerini ya da tekne turu mu yapacaklarını konuşarak büyükçe bir halı mağazasına geldiler. İçeride beyaz saçlı, olgunca bir adam duru­yordu. Heyacanla içeri girip, getir­dikleri halıyı o adama gösterdiler. TEK KELİME ETMEDİLER “Çok eski bir halı bu, sanırım çok da kıymetlidir” dedi Birsu. Fırat da onu destekledi: “Zaten çok değerli olduğu için sonunda satıyoruz” dedi. Beyaz saçlı halıcı, bir halıya bir de onlara bakıp ağır ağır konuştu; “Gençler hevesinizi kırmak istemem ama bu değerli falan değil, sadece eski bir halı...” dedi. Birsu ve Fırat donup kaldılar, tek kelime edemediler. Halıcı yeniden konuştu; “Bir halı­nın değeri dokuma tarzına, ilmik sa­yısına, motiflerine, renklerine göre belli olur. Eski oluşu onu değerli yapmaz, tıpkı insanlar gibi...” Halıyı beğenmediği için çok sinirlenen, hayalleri yok olacak diye adama ters ters bakıp duran Birsu kızgınca sordu; “Ne ilgisi var yaa, halı nasıl insanlar gibiymiş?.. Hııh!..” “Şöyle benzer” dedi halıcı; “Genç­liğinde ve yaşam boyu namuslu, vicdanlı, hak yemeyen, hoşgörülü birisi, değerli bir insan olarak bilinir. Amaa... Gençliğinde sah­tekâr, vicdansız, dolandı­rıcı, namussuz olan ve böyle yaşayan birisi, yaşlanınca sadece yaşlı birisidir ama asla değerli birisi değildir. Bu halı da öyle gençler, eski ama yalnızca eski… Değerli değil...” BİZ GENCİZ BİZE BULAŞMAZ Birsu ve Fırat halıyı sürükleyerek Kapalıçarşı’dan çıkınca sürekli kav­ga ediyorlardı: “Kızım, şu lanet olası halı yüzünden bu sıcakta duman olduk be!..” “Sus be, para etseydi de tatile gitseydik iyiydi di mi?...” “Öff!... Bir de beyaz saçlı halıcı­nın traşını dinledik burun buruna, inşallah heriften bize korona geç­memiştir.” Birsu; “Yok be, biz genciz, bize bulaşmaz!...” Dedi ve bir kahkaha atarak lafını tamamladı; “Ama halıcıya göre yaşlanınca beş para etmeyiz!..” Fırat sırıtarak baktı manitasına ve halıyı sürükleyerek uzaklaştılar.