Dost Meryem hayat hikayesiyle örnek oldu
Dost Meryem mahlasıyla 3 şiir kitabı çıkaran ve binlerce şiir yazan 66 yaşındaki Meryem Özdemir hayat hikayesiyle örnek oldu. Aslen Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nden olan Meryem Özdemir, kız çocuğunun okutulmasına sıcak bakılmadığı bölgede bu önyargıyı kırarak öğretmen olan eşi ile birlikte 4'ü kız 6 çocuğu da okuttu. Özdemir çiftinin kızlarından biri avukat, biri doktor diğer ikisi ise öğretmen olurken, oğullarından biri öğretmen diğeri ise graflik mesleğini yürütüyor.
Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Seyithasan (Bakacak) köyünde dünyaya gelen Meryem Özdemir yörenin tanınmış eski saz şairlerinden olan Dost Niyazi mahlasıyla şiirler yazan Âşık Niyazi Demir’in isteği ile Dost Meryem mahlasını almış. Eşinin öğretmen olması nedeniyle tayinlere bağlı olarak önce Antalya, ardından Diyarbakır’da ikamet eden Dost Meryem şimdi Mersin’de hayatını sürdürüyor.
1954 yılında Bismil'in Seyithasan köyünde doğduğunu belirten Meryem Özdemir 15 yaşında yaptığı evliliğin hata olduğunu söylese de bundan memnun olduğunu dile getiriyor. Bunun yörenin geleneği gibi kendisinin kaderi de olabileceğini anlatan Özdemir, bu evlilikten 4'ü kız 6 çocuklarının olduğunu kaydediyor. Çocuklarının hepsinin üniversite mezunu olduğunu anlatan Özdemir, "Bunları okutmak için Anadolu kadını olarak mücadele ettim ve hala da ediyorum. Çocuklarım devam ediyor. Çünkü orada bir kabuğu kırmamız gerekiyordu. Kız çocukların okutulmadığı yerlerde ve altı çocuğu da yüksekokullarda okutmak, üniversitede okutmak öyle her baba yiğidin harcı değildi. Ama ben ant içmiştim. Kız çocukların hayatını orada kadınların ezildiğini, değer verilmediğini gördükçe ben çocukları madem Allah bana emanet etti ben bunları elimden geldikçe okutmaya çalışacağım Sağ olsunlar onlar benim yüksek başım oldular. Bir kızım doktor, bir kızım avukat, iki kızım öğretmen, oğlumun biri edebiyat öğretmeni biri de grafiker. Oğlum da Almanya’ya giderken gitmek istemiyordu. Çünkü ben ‘Okuyacaksın ondan sonra gideceksin’ dedim. Sonra dedi ki ‘Anne tamam okudum, öğretmen oldum gidebilir miyim dedi? ve gitti" dedi.
ALMANYA’YA GİDEN OĞLUNA ŞİİR YAZDI
Meryem Özdemir, Almanya’ya giden oğlu için şu şiiri yazdı:
Ela gözlü mavi çocuk, içinde büyüttüm seni
Diyardan diyara göçtüm, elimle yürüttüm seni
Tel tel olmuş saçların yarı siyah beyazı yeşil gözler ışıktır
Özgürsün mavi çocuk
İster zayıf ister şişman siyah beyaz da fark etmez
Seni tutsak edemem ben özgürsün mavi çocuk
Sevdiğine giden oğlunu engellemenin bir manası olmadığını anlatan Özdemir, "Çünkü sevdiğine gidiyordu. Onu tutsak edemezdim. Ben bu çocukları büyütürken ninni söylerdim, onlara ninni söylerken ben dörtlükler halinde şiirler yazardım. Ama ben şiirim olduğunu bilmiyorum ve çekmecelerde bırakıyorum atmaya da kıyamıyorum. Kendim yazmasam bunların başkasının şiiri sanacağım” ifadelerini kullandı.
BABAM HALK OZANIYDI
Şiir yazarken altı çocuğun bakımını da yaptığını anlatan Özdemir, şöyle devam etti:
"Bir ara otuz tane kadar şiir yazdım, kimseye gösteremiyorum. Neyse hep yanarım da otuz tane yazdığım şiire yanarım. Bu şekilde olunca baya da mücadele ettim kırk yaşına kadar. Babam Diyarbakır’da yedi köyün içinde tanınmış bir halk ozanıydı ve gelen ozanlar babamın evine gelirdi mesela bunlardan Davut Sülari vardı. Davut Sülari’ye birebir ben kendim oturmuş sohbet etmişim, bizde çalıp söylemiş hatta benden bir kahve istemişti. Çok güzel anılarım vardı. Babama her mektup yazdığında bana bir şiir yazardı ve ben o şiirin hepsini topladım getirdim babama.”
Babasına yazdığı şiir:
Her yere açma dükkânı, satış olur karın olmaz
Nadan ile dostluk kurma, bugün olur yarın olmaz
Fiyatını bilmeden satma, helaline haram katma
Çalın gölgesinde yatma, hem batar hem serin olmaz
Dost isterim hatır sorsun, gelsin yanımda otursun
Koy seni kâmiller vursun, ok da vursa derin olmaz
Kul Niyazi bazı bazı, alır kalem yazar yazı
Dayım söyler doğrun sözü yoksa Haydar Pir olmaz
Özdemir babası ile atışma yapacaklarını ancak hastalandığını öğrendikten sonra da yıkıldığını anlatan Meryem Özdemir bu konuda şöyle dedi:
“Hastalandığı öğrendiğimde otobüsle dönerken ona şiir yazmaya başladım. Muavin geldi ışığı açtı, ‘Kapat’ dedim. ‘Abla yazıyorsun’ dedi. ‘Bana ışık gerekmez’ dedim. O an Veysel aklıma geldi. Babama şiir yazdığımı söyledim ve kendisine şu şiiri yazdım:
Koca çınar bir fiskeyle düşer mi?
İçten içe yaralıyım erenler
Namert ocağında arif pişer mi
İçten içe yaralıyım erenler
Kırkların Cemine engürler ezdim
Elekten süzüldüm özünü sezdim
Namertleri gördüm canımdan bezdim
İçten içe yaralıyım erenler
Bulut gibi gezersin üzerimde
Gönlüm kırık su kalmadı testimde
Kadir kıymet bilmezlere küstüm de
İçten içe yaralıyım erenler
Kendi deryasında namert yüzüyor
Meryem söyler yaralarım azıyor
Kardeş kardeşine kuyu kazıyor
İçten içe yaralıyım erenler"
Babasına şirini okurken çok mutlu olduğunu anlatan Özdemir o anı şöyle anlattı:
“Şiirini okudum. Babam elin uzatarak ‘Kurban olayım kızım sana, bizde erkek kız fark etmez’ dedi. Bende ‘Ne varsa hepsi sende’ dedim. Elimi tuttu bıraktı. ‘Kızım yolun açık olsun ama benim yazdıklarıma da sahip çık’ dedi. ‘Tamam, baba’ dedim. Ve babam bir hafta sonra vefat etti.”