Konuk yazar SunayAKIN Kadının dünü ve bugününü değerlendirmek için, Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nin kapısından içeri girmeliyiz. Müzenin duvarlarındaki sanat eserlerinden biri de, elinde ünlü Alman şair ve yazar Goethe’nin kitabını tutan bir kadın tablosudur. Resmin sahibi de Aldülmecit Efendi’dir. Hani şu son halife Aldülmecit Efendi! Yine aynı ressamın yapmış olduğu ‘Haremde Beethoven’ adlı tablosunda müzisyenleri bir arada, ‘kızlı erkekli’ halde görürüz. Unutmayalım ki müzeler toplumların hafızasıdır. Bu gerçeği kavrayamayan, idrak edemeyen ülkeler Alzheimer olmaya mahkumdur. Halife Abdülmecit Efendi’nin tablolarının karşısında şu sözümüzü söylemeden geçmeyelim: “Osmanlı’yla, Osmanlıspor’u karıştırmayın!” belki-lazim-olur

yol açmak…

Cumhuriyet devrimi, “Kitap okumak, bir enstrüman çalmak sadece sarayda yaşayanların değil, ülkedeki tüm kadınların ilgi alanı olmalı” demenin, bilim ve sanatın yolunu kadınlarımıza açmanın adıdır. 1923 ışığının aydınlığında yürüyen o kadınlarımızdan biri adımlarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, bir çukurdaki barakalarda yaşamaya mahkum edilen cüzzamlı hastalara doğru attı. Kitapla buluşan o kadın ortaya çıkana kadar cüzzam tedavi edilemez bir hastalık sanılmakta ve hastalar hayvanat bahçesindeki hayvanlar gibi tecrit edilmekteydi. Ama o Cumhuriyet kadını okuduğu kitaplardan öğrendi ki, cüzzam tedavi edilebilir bir hastalıktır ve ne olursa olsun bir hekim hastasının yanında olmalıdır. Türkan Saylan’dır o kadının adı... Kadını erkeğin kafasındaki kafeslere hapsedenlerin intikam almak istediği Türkan Saylan! haremde-goethe

Cumhuriyet’in kazandırdıkları

Cumhuriyet ne mi kazandırdı kadınlarımıza? Atatürk’ün naaşı İstanbul’dan ayrılırken, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin çelengini taşıyan öğrencilerden biri de Cahide Tamer’dir. O Cumhuriyet kadını ki, önderinin açtığı yoldan yürüyecek ve bir mimar olarak tarihi Rumelihisarı’nı onaran ekibin başında yer alacaktır. Fetih’ten tam 500 yıl sonra, yapımında II. Mehmet’in bizzat çalıştığı Rumelihisarı’na bir kadın eli değecektir. Kanonika, Roma’daki atölyesinde Cumhuriyet Anıtı’nı hazırlarken, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde bir yarışma açılır. Birinciliği kazanan öğrenci tüm masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere İtalya’ya gönderilecektir. Sabiha Ziya adlı öğrenci birinciliği kazansa da gönderilmek istenmez. Ne de olsa bir genç kızdır ve heykel gibi zor bir sanat da erkek işidir! Ve Sabiha Ziya, engel olmak isteyenlere karşı Cumhuriyet’in devrimci düşüncesi sayesinde Roma’ya gönderilir. Bunun da anlamı şudur, İstanbul’da, Cumhuriyet Meydanı’nda (Taksim) duran Cumhuriyet Anıtı’nın yapımında bir kişi çalıştı, aramızdan bir kişinin eli değdi... Ki, o da bir kadının elidir. Kanonika, bu ülkenin kadınları, 1923 devriminin kendilerine kazandırdığı hakları unutmasınlar diye anıtın iki cephesine birer kadın yüzü koymuştur. Bunlardan biri, esaret dönemini simgelediği için peçeli olan kadın yüzüdür. Bu cephenin arkasında, yıkılan Atatürk Kültür Merkezi’nin olduğu cephede ise peçenin olmadığı, gülen bir kadın yüzü vardır. İşte o, Cumhuriyet kadınıdır. taksim-anit

Buğdayın özü

Uygurlar hamile kadına ‘evinlig’ derlerdi. Anadolu’da buğdayın özü demek olan ‘evin’ sözcüğü buradan gelmektedir. Hayattan kadını dışlamak, köleleştirmek, erkek egemen bir gelecek düşünmek kültürümüze, özü/müze aykırıdır. son-kutuya