Anıl ÇIRPAN / İSTANBUL  Naciye Torunlar Aksu, 1998 doğumlu, yüzde 96 otistik raporu olan Ayberk Aksu’nun üvey annesi. Konuşamayan, iletişim kuramayan, takıntıları olan, safkan otizmli Ayberk’i iç dünyasından çıkarmayı başaran kadın. Naciye Aksu, oğlunun şu an Türkiye’nin ilk otizmli mankeni olarak fotomodellik yapıp pizzacıda çalışan, konuşabilen, tüm engelli ailelerinin hayali olan ‘muhtaç olmadan yaşayan bir birey’ haline gelişini ŞIK’a anlattı. - Ayberk neden ve nasıl farklıydı? Ayberk’i ilk gördüğümde 13 yaşındaydı. Verandada oturmuş top havuzundaki topları havaya atıyor, ellerini çırpıp sesler çıkarıyor, sallanıyor ve gözlerini kaydırıyordu. Babası dışından hiç kimseyle iletişimi yoktu, göz teması yoktu, babasıyla da sadece 15 dakika ilgileniyordu. Su bidonunu saatlerce doldurup boşaltıyor, ellerini çırpıyor, ses çıkarıyordu. Odasının kapısını açıp kapıyor, sinirlenince işaret parmağının yan tarafını ısırarak kanatıyor, yardımcısının koluna tırnaklarını kanatıncaya kadar batırıyor, sürekli salya akıtıyor, yanına kimseyi yaklaştırmıyor, kafasına dokundurtmuyordu… Özbakımını kendisi yapamıyor, yemeğini elle ayakta yiyor, çiğnemeden direkt yutuyordu. Kısacası 100 metre uzaktan baktığınızda safkan otizm dedirtecek pek çok şey… Küçükken çok agresif değilmiş, ergenliğe girince çok mutsuz olmuş ve birden çok kilo almıştı. Bir insanı sevmek için kan bağı gerekmiyor, vicdan lazım. Bu en büyük mirastır bana anne ve babamdan kalan. - Eğitimi için o ana kadar neler yapılmıştı? 16 aylıkken otizm tanısı konulmuş, yaşamı boyunca ailesine bağımlı olacağı, yardımsız yaşayamayacağı söylenmiş. Eşim geç kalmamak adına daha 16 aylıkken maddi ve manevi her şeyini ortaya koyarak eğitimlere başlamış. Ayberk ilk beş yıl özel bir otizm kreşine gitmiş. Konuşma terapisi, müzikle terapi, havuz-su terapisi, duyu bütünleme gibi terapiler, tedaviler, testler okulla birlikte devam etmiş. 13 yaşına kadar aralıksız okul ve alınabilecek tüm terapilerle birlikte evde yaşam koçuyla da çalışmış. Glütensiz diyetler, İsrail’de bir otizm kliniği tedavisi de var… Son gidilen doktor “Artık getirmeyin yapılacak bir şey yok” diyerek iki sakinleştirici ve ergenliğe girdiği için cinsel gücü azaltıcı ilaç vermiş. Ama eşim ilaca karşı olduğu için Ayberk’e ilaç verilmedi. KUAFÖRDE, BAKKALDA iŞ YAPTIRDIM - Ayberk’in bu duruma gelebilmesi için neler yaptınız? Onu benim dünyama dahil ettim. Sevgi, özgüven, sorumluluk, spor, sosyalleşme, hepsi bir arada gerekiyordu. Bol bol ev işi yaptırdım, onunla birlikte ben de yaptım ki evde bir birey olduğunu, sorumlulukları olduğunu anlasın diye… Ayberk’le birlikte bol bol çarşı pazar gezdim, esnafla tanıştırdım, yaşamayı öğrenmesi için oralarda ona iş yaptırdım. Mesela kuaföre gittim, fönümü Ayberk tuttu, yerleri süpürdü. Kafede benim servisimi Ayberk yaptı, lokantada boşları toplayıp yıkadı. Ufak ufak çalışma hayatına başladı. Amele, bahçıvan, aşçı, kuaför, kafe elemanı, çaycı oldu. - Ve manken oldu öyle değil mi? Ünlü bir erkek giyim firmasının sahibi manevi babamdır, otizmi çok iyi bilir. Ayberk’i görünce gözlerine inanamadı ve hemen ekibini aradı “Size çok yakışıklı bir manken gönderiyorum” diye haber verdi. Ayberk’in başarısını herkese duyurmak ve umut ışığı olmasını istedi. Oğlum şimdi dört sezondur katalog çekimlerinde fotomodel olarak çalışıyor. Ayrıca Alaçatı D&A Pizza’da çalışmaya başladı. Servis toplama, masa silme, yıkama işlerinde deneyimliydi, şimdi pizza yapmayı da öğrendi. Bazen müşterileri dansa bile kaldırıyor. AYBERK HERKESiN UMUT IŞIĞI - Dört yıl önceki Naciye Hanım ile şimdiki arasında ne fark var? Öncelikle ben bakış açımı değiştirdim. Ayberk’i engelli değil de üstün zekalı olarak gördüm, beklentilerim değişti. İmkan verince öğrenebildiğini öğrendim. Ben aynı Naciye’yim, Ayberk siyahla beyaz kadar farklı. Oğlumda bu potansiyel olmasaydı bugünlere gelebilir miydi bilemiyorum. İmkansız diye bir şey yok, yeter ki imkan verin ve inanın… Bana ulaşan annelere “Sizin bizden eksiğiniz yok hatta fazlanız var” diyorum. “Biz başardıysak siz yüzde 1500 başarırsınız” diyorum. Çocuklarını özel görüş özelleştirmeyi bırakmalarını, normal davranmalarını söylüyorum. Hedefim tüm meleklerimizi hepimizin özel görmeyi bırakması, anlamaya çalışması… - Peki, toplum olarak bize ne düşüyor? Bence otizm hastalık değil. İlacı, terapisi, ameliyatı olmayan bir şey bu. Fiziksel engel de değil. Fiziksel engeli olanlar normal bizler gibi yaşıyor, onlara farklı bakmıyoruz. Bence otizm, duygular… Duygular da yaşayarak öğrenilir. Toplum olarak hiç kimseyi ötekileştirmeyelim, onların yaşam haklarını ellerinden almayalım. Ne maddi, ne de manevi sizden hiçbir beklentisi olmayan otizmliler için istediğim sadece bakış açınızı değiştirmeniz, normal görüp hayatınıza katmanız. Hayatı yaşayarak öğrettim - Ayberk’in dünyasına girmeyi nasıl başardınız? Önce tüm raporlarını inceledim. Kitaplar, araştırmalar, internet derken, bir de baktım ki tüm bu okuduklarımla benim Ayberk’e asla faydam değil aksine zararım olacak… İlk bir yıl Ayberk’e hiç yaklaşmadım krize girmesin diye. İmkan verilirse otizmli bireylerin bizden çok daha başarılı olduklarını gördüm. Otizmi engel değil, aksine üstün zeka ve yetenekli olarak gördüm ve Ayberk’i ilk eşimden olan büyük oğlum Barkın’ın yerine koydum. Abisi, Ayberk’ten üç yaş büyük. Barkın’a ne yaptıysam bire bir Ayberk’e de uyguladım. Ayberk’i özel görüp özel davranmadım, ona da özel olduğunu hissettirmedim. Ben hayatımı Ayberk’e adapte etmedim, onu benim hayatıma kattım ve hayatı yaşayarak öğrettim. iMKAN VERiLiRSE BiZDEN ÇOK DAHA BAŞARILI OLUYORLAR - Ayberk’in otizminin gerilemesini nasıl başardınız? Neler yaptınız? Nasıl yaptınız? Başarmak için ne para, ne imkan, ne doktor, ne de akademik bilgi gerekiyordu, sadece bakış açımı değiştirdim, otizmi unuttum. Zeki ve yetenekli, normal bir çocuk olarak görüp ona öyle davrandım. Amacım ilk başta yemek, uyumak, temizlik, barınmak, korunmak gibi yaşamak için gerekli olan temel dinamikleri öğrenmesi, muhtaç olmadan kendi başına yaşayabilmesiydi. İlk iki ay kendimi onun yerine koydum, onun bakış açısıyla baktım ve anlayacağı yolla öğretmeye çalıştım. Kendi dünyasına girmesine izin vermeden sabırla çalıştım. Takıntılarının aynısı karşısına geçip yaptım, yaptığının nasıl göründüğünü kendisinin görmesi için. “Bak çirkin çocuk oluyorsun, bak kimse böyle yapmıyor, sen güzel akıllı çocuksun, artık büyüdün abi oldun çirkin çocuk olma” diyordum. Yaptığının yanlış olduğunu anlayana kadar devam ettim. Bizim çalışmamızda anahtar sözcük ‘çirkin çocuk-güzel çocuk’tu; takıntıları bu cümleyle yendim. Günlerce dudaklarıma bakmasını sağlayarak sağır dilsiz gibi görerek vurgulayarak söyledim. Üç ay sonra hem konuştu hem de hepsini okuyabiliyordu.