Trakya'da kirliliğiyle gündeme gelen Ergene Nehri'nin önemli kollarından biri olan Çorlu Deresi, endüstriyel atıklar nedeniyle simsiyah akmaya başladı. 10 bin kişinin yaşadığı Çorlu Deresi'nin geçtiği Sağlık Mahallesi'ndekiler, yıllardır kirlilik yaşanan derede önlem alınmasını istiyor. Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tecer, "tahıl ambarı" Ergene Havzası'nın Türkiye'de önemli havzalardan olduğunu söyledi. "YÜZEYSEL SULARININ BU KADAR KİRLENDİĞİ BAŞKA BÖLGE YOK" Bölgede Ergene Nehri'ni besleyen dereler bulunduğunu ve Çorlu Deresi'nin de bunlardan biri olduğunu belirten Tecer, şöyle konuştu: "Bu bölge hem tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu hem de endüstriyel faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgedir. Bir dilemma yaşanıyor tabiri caizse burada. Pandemi devresinde geçen yıl bu zamanlarda endüstriyel faaliyetlerde bir kısıtlama meydana gelmişti. Bu kısıtlamanın oluşmasıyla beraber pandemi sürecinde endüstriyel faaliyetler de azaldığından dolayı atılan atık suların miktarında azalma meydana gelmişti ki bu bölgede özellikle Velimeşe, Çerkezköy ve Türkgücü gibi OSB'lerde yüzde 54'e varan atık su deşarjında azalma meydana gelmişti. Bu da bir anlamda doğanın kendi kendini temizlemesi için fırsat olmuştu o zamanlarda. Geçen günlerden bugüne kadar endüstriyel faaliyetlerin de artmasıyla beraber yine pandemi devam ediyor ama endüstriyel faaliyetlerdeki kısıtlamalar ortadan kalktı. Dolayısıyla tam kapasite çalışmasa bile sanayi tesisleri eski kapasitelerine ulaşmış durumda. Bu da doğal olarak Ergene Nehri'ni besleyen dereler üzerinden atık su kirliliğini oluşturmaya devam ediyor. Yüzeysel sularının bu kadar kirlendiği başka bölge yok, Ergene Havzası dışında." "KENDİ DOĞAL DEBİSİNİN 3 KATI KADAR DEBİ AKIYOR" Nehrin debisi hakkında bilgi veren Tecer, "Ergene Nehri'nin debisi 240 bin metreküp/gün. Fakat ölçümler günlük 700 bin metreküp günlük suyun ölçüldüğünü gösteriyor. Yani Ergene Nehri kendi doğal debisinin 3 katı kadar debi akıyor. Bu nereden geliyor? Evsel ve endüstriyel su kullanımının neticesinde meydana geliyor. Dolayısıyla buradaki bu kirlilik baskısını, bu endüstriyel faaliyetlere devam ederek ortadan kaldırmak mümkün değil. Endüstriyel faaliyetlerden vazgeçemeyiz bu doğru bir şey ama doğal kaynaklarımızı da korumak zorundayız" dedi. "KORUNMASI İÇİN YAPILACAK BİRÇOK İŞ VAR" Prof. Dr. Tecer, sanayi ağırlıklı bölgenin yer altı ve yer üstü sularının korunması için yapılacak çalışmalar olduğunu belirterek, "Öncelikle endüstriye yönelik veya evsel kentsel kullanıma yönelik olarak tüketilen suların tekrar kazanılarak sanayiye endüstriye geri dönüştürülmesi lazım. Yağmur suyu hasatlarının yapılması lazım. Bir de sanayide ekonomik ve verimli üretim biçimine dönüştürülmesi lazım. 'Best available teknoloji' dediğimiz mevcut en iyi teknolojilere dönüştürülmesi lazım. Daha az su tüketen endüstriyel faaliyetlerin burada yer alması ve su tüketen faaliyetlerde de kullanılan teknolojinin tasarruflu ve ekonomik teknolojilerle yer değiştirmesi lazım. Yani bu dönüşümün bu bölgede özellikle hızla gerçekleştiriliyor olması gerekir. Endüstrinin evsel ve kentsel suyun tekrardan kullanılabilirliğinin yolunun açılması lazım. Yani bugün sanayide 460 bin metreküp/gün su tüketiliyor. Gerçi arıtma tesisleri kullanılacak burada ama bunlar da yeterli gelmeyecektir. Bu suyun arıtılarak tekrar kullanılarak sanayiye, ekonomiye dönüştürülmesi lazım" diye konuştu. "TEKNOLOJİYİ KULLANMAK GEREK" Bölgedeki su kaybının kullanılacak olan teknolojiyle önlenebileceğinin altını çizen Tecer, şöyle devam etti: "Sanayicilere gerçekten ihtiyacımız var. Ülkenin ekonomik faaliyetlerinin, istihdamın, endüstriyel ürün ve hizmetlerin üretilmesi gerekiyor. Bu gerçek, bunu yadsıyamayız, bunu yok sayamayız. Bunu yaparken de doğal kaynakları koruyarak, çevreyi daha az kirleterek yapılması lazım. Önce bilinç değişikliğinin ortaya çıkması lazım. Sanayicinin bu bölgeden para kazanırken bu bölgenin doğasına, doğal kaynaklarına, suyuna, havasına, toprağına zarar vermemeyi düşünecek zihniyet yapısına dönüşmesi lazım. Bu zihni dönüşümün olduğunu ya da zihniyetin olduğunu varsayıyoruz. Yok saymıyoruz ama bunun artık eyleme geçmesi lazım. Ben inanmıyorum hiçbir sanayicimizin 'Buradan parayı kazanalım, doğal kaynaklarını da tüketelim, suyu da kirlenmiş, umurumuzda değil' dediğini asla düşünmüyorum. Zihni yapımız var ama bunun eyleme ve bunun sahaya yansıması gerekiyor. Bunun için artık birtakım şeylerin yapılması lazım. Öncelikle daha az su tüketen teknolojilerin tercih edilmesi lazım. Üretim süreçlerini buna dönüştürmeleri gerekiyor. Sonrasında da yağmur suyu hasadı yapması lazım petrol endüstrinin." "YER ALTI VE YER ÜSTÜ SULARI CAN ÇEKİŞİYOR" Bölgede muazzam endüstriyel faaliyet olduğunu söyleyen Tecer, "Su kaynakları kısıtlı. Yer altı suyu da yer üstü suları da artık tabiri caizse can çekişiyor. Bununla sürdüremezsiniz. Zaten bu bölgedeki sanayici bu su potansiyeliyle ve bu tüketim biçimiyle burada üretimini veya endüstriyel faaliyetlerini sürdüremeyecekler. Bu kesin ama 5 yıl, ama 10 yıl, ama 20 yıl. Nasreddin Hoca'nın bindiği dalı kesmesi gibi bir durum yaşanmıyor burada. Dolayısıyla bunun sürdürülemeyeceğini artık sanayicinin de kabul etmesi, kullandıkları suları arıtarak geri kazanım yoluna gidilmesi lazım. Bunun için de mevcut teknolojiler var. Gelişmekte, geliştirilmekte olan teknolojiler var. Bunların kullanılmasından çekinilmemesi gerekiyor ve o zihni yapısının da çevreyi koruma, kaynakları koruma, gelecek nesillere bu kaynakları aktarma bilincinin artık eyleme dönüşmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı. Arıtmanın önemine değinen Tezer, sözlerini şöyle tamamladı: "Arıtma teknolojileri ve geri kazanım teknolojileriyle zaten suya olan ihtiyacımız azalıyor. Dolayısıyla buradaki atık su oluşumunun miktarı azalıyor. Atık su oluşmadığı sürece Ergene Nehri ve bunu besleyen dereler de kirlilikten uzak, renkten uzak, berrak bir şekilde, eskiden olduğu gibi yüzülebilen hale gelecektir. Bu 8-10 sene sonra beklenen bir sonuç olacaktır." (DHA)