Son dönemde istismar vakaları hızla artıyor. Vakalardaki gaddarlık oranının da aynı hızla yükselişte olduğu gözleniyor. Artan cinsel şiddet ve tecavüz vakalarına mağdur ailelerinin neden suskun kalabildiğini Prof. Dr. Türkay Demir’le konuştuk… Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı başkanlığı yapan ve geçen yıl emekliliğe ayrılan, çok sayıda kitabı bulunan Prof. Dr. Türkay Demir sorularımızı yanıtladı… Türkiye’de son 10 yılda çocuk istismarı vakalarının yüzde 700 arttığı belirtiliyor. Çocuk istismar vakaları son 10 yılda 300 bini de geçmiş bulunuyor. Siz bu artışı neye bağlıyorsunuz? Benim elimde şu anda kesin sayısal veriler yok. Ancak çocuk istismarı vakalarında büyük bir artış olduğu yolunda çeşitli araştırmalar, raporlar mevcut. Bunlara başvurmasak bile çocuk istismarlarında artış olduğunu hissettirecek biçimde bu tür haberlerle çok daha sık karşılaşıyoruz. Ayrıca haberlerde olaylardaki gaddarlık ve zalimlik derecesinin daha korkutucu olduğunu görüyoruz. Yani daha küçük, daha çaresiz çocuklar ve buna karşılık daha ağır, daha uzun süreli tacizler/tecavüzler söz konusu. Bu da kamuoyunda boğuntu, çaresizlik, çocukları koruyamamış olma ve belirli düşünüş şekilleriyle ilişkilendirilen bir öfke hissi uyandırıyor. Bir de Türkiye’deki kutuplaşma artık sadece siyasi kutuplaşma olmaktan çıktı. Örnek vermek gerekirse Soma maden faciası ya da Özgecan vakasında bile toplum hızla iki kampa ayrıldı. Bu kamplaşma herhangi bir yeni toplumsal olay olduğunda kimlerin nerede durduğuna göre beklenmedik pozisyonlar üretiyor. Örneğin çocuk istismarını savunmak kimse için mümkün değil, ama diyelim belirli bir kurum ya da kimlikle ilişkilendirilen bir istismar vakası var. Kamplardan birisi bunu o kurum ve o kimliğin bütünüyle ilişkilendiriyor, diğer taraf da neredeyse istismarı reddeden ve görmezden gelen bir tutuma savruluyor. Bu ikinci kamptakiler elbette tecavüze istismara hoşgörüyle baktıklarını değil, doğru bir siyasi pozisyonu savunduklarını düşünüyorlar. Oysa çocukların esenliği gibi temel konularda kamplaşmaya dayalı olarak tutum belirlemek insanı ahlaki bakımdan eksiltip zedeleyen bir tavır. Ama bizde durum tam da böyle oldu. Bu toplumsal kutuplaşmayla değerler ayrıştı. İş kazası, çocuk istismarı, doğanın korunması gibi aslında anlaşmanın zor olmaması beklenen konularda insanlar pozisyonel bir duyarsızlık sergilemeye başladı. Bugün çocuk istismarı kadar yaralayıcı olan şeylerden birisi, toplumun bir kesiminin çocuk istismarlarına, kadın ölümlerine, iş kazalarına, doğa katliamına karşı duyarsız kaldığı duygusu. İkincisi, bu karşılıklı kutupların birisinde yer alan hayata dini referanslarla bakan grup sıklıkla garip bir şekilde çocuklara karşı genel olarak bir duyarsızlık sergiliyor görünümünde. Örneğin belli bir yaşın altındaki çocukların da evlendirilebileceğinden ya da cinsel bakımdan erişkinlerle karşılaşmaya hazır oluşlarından fütursuzca bahsediliyor. Oysa 18 yaşın altındakilerin çocuk olarak kabul edilmesinin bir sebebi var, bilişsel ve ruhsal gelişimin iyi kötü tamamlanması için bu yaşı kanunla ve uluslar arası mutabakatla belirlemişiz. 15-18 yaşlarındakilere de 'çocuk' diyoruz, büyük çocuklar ama çocuklar. Oysa sanki bu konu sürekli bir tartışma alanı haline geldi. Dini referansla buluğ ile erişkin olmayı eşit sayarak 15-18 yaş arasını hiç çocuk gibi düşünmüyorlar. Genel olarak çalıştırırken, okuturken, evlendirirken, sokağa salarken, onlara hep sanki erişkin muamelesi yapma tutumu var. Bilimsel ve sosyolojik değil de dini temalı ve eski zamanlara özgü gibi çocukluk ve ergenlik kavrayışının yerleştiğini görüyoruz. Bu anlayış yüzyılların tecrübesinin ve bilimsel gayretinin bize kazandırdığı bazı kavramlardan vazgeçmemizi istiyor. Uygarlığın geldiği aşamada kazanılmış olan çocukluk, ergenlik, gençlik kavramlarını bırakıp bunların yerine artık arkaik kalmış içerikleri almamızı öneriyor. Bu yeni Türkiye mi diyelim, yeni Türkiye’nin ideolojisi mi diyelim, çocukluk ve ergenliği bizim artık geçmişte kaldığını sandığımız daha eski dönemlere ait bir kavramsallaşmayla kavrıyor. [old_news_related_template title="2018 haziran ayında 39 kadın öldürüldü, çocuk istismarı ve cinsel şiddet devam ediyor" desc="Türkiye'de kadına ve çocuklara yönelik şiddet engellenemiyor. 'Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu', basında çıkan verilerden yola çıkarak hazırladığı raporunu kamuoyu ile paylaştı. Rapora göre bu ay kadın cinayetleri artış gösterdi. Haziran ayında 39 kadın cinayeti işlendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'dan yapılan açıklamada 'Çocuk istismarı ve cinsel şiddet verileri açıkladığımız ve basına yansıyan haberlerden çok daha fazla. Çocuk istismarı ve cinsel şiddet devam etti' denildi. " image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2018/07/iecrop/shutterstock_755749009_16_9_1530697898.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/2018-haziran-ayinda-39-kadin-olduruldu-cocuk-istismari-ve-cinsel-siddet-devam-ediyor/"] Böyle bir dini referanslı gündelik ideolojik ve buna eşlik eden siyasi atmosfer de bence kadın ve çocuk istismarları için zemin hazırlıyor. Bunun eskide kalmış ama bugün hortlayan eski düşünüşler/kavrayışlar içinde istismar olarak değil dünyanın doğal düzenine uygun tutumlar olarak düşünülmesi daha büyük probleme dönüşüyor. Yani 13-14 yaşındaki insanın evlenmesi veya onların tabirleriyle “kendi rızasıyla” 30 yaşında biriyle cinsel ilişkiye girmesi onlara göre olağan. Halbuki bize göre o yaştaki çocuğun rızası diye bir şey söz konusu olmaz. Çünkü bilişsel ve ruhsal gelişimi yeteneği o durumu değerlendirmeye ve taşımaya uygun değil. Bir başka sorun da bu ortam içinde istismarcıların hiç ceza almaması ya da yetersiz/ göstermelik cezalar alması. Verilen ceza her ne kadar bir çocuğun acılarını yok etmezse de olay olup bittikten sonra çocuğa ruhsal olarak yardım etmenin yollarından biri de faillerin cezasız kalmadığını ona gösterebilmektir. “O kişi şimdi cezasını çekmekte” duygusunu çocuğa yaşatabilmektir. Bu çocuğun adalet ve güven duygusu için çok önemlidir. Bu kutuplaşma, değerleri konumuna göre ele alma hali içinde artık bir şeyi yapmanın önündeki tek engel onu yapamıyor olmak oldu Türkiye’de. Gücü yeten her şeyi yapabiliyor. Öte yandan çocuklar her zaman toplumun en güçsüz ve bağımlı kesimini oluşturuyor. Eğer değerlerin geride kaldığı ve tümüyle gücün hakim olduğu bir ortamda olacaksak bundan en fazla kim zararlı çıkar? En güçsüz. bakıma en ihtiyacı olanlar, yani çocuklar… Dolayısıyla bu ruhsal, zihinsel, toplumsal atmosfer en çok da çocuklar için zararlı gibi görünüyor. Ancak adalet, insanı gücünün yettiği her şeyi yapmaktan alıkoyan vicdan, kendine ve başkalarına saygısını korumasını sağlayan dürüstlük insanları gücün bu kadar eşitsiz dağılmış olmasına karşı koruyabilir. Böyle düşünüldüğünde çocuk olmayı istemenin mümkün olmadığı bir dönemdeyiz desek yanlış olmaz. İstismar vakalarının giderecek daha acımasız olduğunu söylediniz. Sizce bunun sebebi nedir? Evet, sadece sayısal bakımdan değil, çocuklara karşı suçların içindeki zalimlik/gaddarlık derecesi bakımından da bir artış görüyoruz. Böylesi bir şiddeti faille mağdur arasındaki duygusal etkileşimin koptuğu durumlar ortaya çıkarır. Yani failin karşısındakini insan (özne) olarak tanımadığı, duygusal bağın olmadığı durumlarda. Mesela Körfez savaşında çıkmıştı ilk defa. Daha evvelden savaşlar insan insanaydı. Ama şimdi savaş denilen şey uçağın ekranında gördüğünüz bombalar, hedefler. Öyle olunca Irak’ta bir milyon insan öldü. Ama uyandırdığı tepki cılızdı. Verilere göre, istismarların çok büyük bir bölümü akraba, komşu gibi tanıdık kişiler tarafından yapılıyor. İstismarcıların yüzde 9’u da çocukla aynı evde yaşıyor. Bu durumu neyle açıklayabiliriz? Bu sadece Türkiye’ye özgü bir olay değil. Çok basit bir sebebi var. Çocukların güvenini kazanmaya yakın durumda olan kişiler çocuğa daha kolay çocuğa ulaşabilir ve kandırabilirler. Çünkü çocuğuna ‘tanımadığın insandan bir şey alma, onunla gitme ’ vb diyebilirsin. Komşusuysa, tanıdığıysa, dayısıysa bu öğüdü tutmak da zorlaşır. O kişi zaten çocuğun güvenini kazanmış oluyor. Çoğu çocuğun yabancılara karşı doğal bir çekinceleri de olur. O koruma perdesinin olmadığı insanlar güveni kötüye kullanarak zarar verebilirler. İkincisi çocuklar o faillere göre el altında olan çocuklar. Kolay manipüle edilecek konumdaki çocuklar. Dolayısıyla bu tip suçla ilgili istatistiklere baktığınızda hep yakın çevre daha ön plandadır. Ensest ilişkilerden bin tecavüzcüden sadece biri açığa çıkıyor. Bu durum, ailenin de olayın üzerini kapattığını gösteriyor. Aile böyle korkunç bir şeyi nasıl saklayabiliyor? Vaka örneklerinden söz edebilirim. Örneğin bir kız çocuğunun komşusu tarafından taciz edildiği ya da tecavüze uğradığı yolunda bir rapor var. Bir, çocuk bunu kendisi zaten bildirmemiş olabilir. Tehdide uğramıştır, korkmuştur, istismarcı kendisine veya yakınlarına zarar geleceğini söylemiştir. Orada bloke olabilir. Çocuk kendisini suçlu hissettiği için söylemeyebilir. Mesela dışarıda olmaması gereken bir zamanda dışarıda olduğu için, gitmemesi gerektiği söylenen bir yere gittiği için bunun olduğunu düşünebilir, yine haber vermeyebilir. Diyelim ki annesi bunu öğrendi. Bu kez annenin babaya ve diğer aile bireylerine bildirmesi konusunda bir bariyer var. Çünkü annesi, ‘babası elini kana bular mı’, ‘başka bir şey yapar mı’ gibi bir sürü şey düşünebilir. Diyelim ki babası da öğrendi bu sefer ‘bunu mahkemeye bildirmek gerekir mi’, ‘bizim adımız kötüye çıkar mı’ ‘kızın siciline işlenir mi’ şeklinde o kadar çok bariyer var ki bu konuda. Onu da aşsalar bile bu kez karşı taraftan kendilerine gelecek bir tehditle ilgili bir şey olabilir. Tüm bunları bize anlattıkları zaman hak vermek zorunda kalıyoruz. Küçümsenecek, hafife alınacak şeyler değil. Hepsi anlaşılabilir şeyler. Özetle engel çok, çocuktan başlayan, aile meclisi hatta mahkeme aşamasında belki toplumun geniş kesimlerinin de anlayabileceği duyarlılıklara kadar çok fazla engel var. Dolayısıyla birçok olaydan ancak küçük bir kısmının bildirildiği doğru. Onların da çok küçük bir kısmının insanın içini rahatlatan bir şekilde mahkeme sürecinden geçtiği ve sonlandırıldığı da doğru. Bir çocuğun istismara uğradığı nasıl anlaşılır ve böyle bir durumun yaşanması halinde aileler nasıl bir yol izlemeli? Çocuklar travmatik olaylara iki türlü tepki verebilirler. Özgül belirtiler ve özgül olmayan. Yani travmatik olayla ilişkilendirilebilen, ona yanıt olarak ortaya çıktığı belli olan tepkiler ve diğerleri. Özgül belirtiler, çocuk istismara ya da tacize uğradığında buna ilişkin belirtiler sergilemesidir. Bunları görmek görece daha kolay. Diyelim ki oyunda bebeklerini soyuyor, biri diğerini zorluyor, çocuğun repertuvarında olmaması gereken garip kelimeler, cinsellikle ilgili aşırı bir merak ortaya çıkıyor… Genel olarak istisnası olmakla birlikte kişinin yaşı ne kadar ufaksa, travmaya o kadar özgül olmayan tepki verirler. Yani travma farklı olur, belirtiler onunla pek bağlantılı olmaz. Mesela çocuk kekeler, altını ıslatır filan. Bir şey çıkarabileceğiniz gibi değildir. Çocuğun genel gelişiminden geriye doğru sapmalar işveselliğinde ani bozulmalar varsa, dersini çalışan çocuk dersini çalışmıyorsa, rahat uyuyan çocuğun uykuları bozulmuşsa gibi durumlarda uyanık olmak gerek. [old_news_related_template title="Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı tek yürek oldular" desc="Bodrum'da kadınlar, çocuk istismarını ve kadına yönelik şiddeti protesto etti." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2018/07/iecrop/resimid_5490251_16_9_1531222605.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/kadina-ve-cocuga-yonelik-istismara-karsi-tek-yurek-oldular/"] İstismarcıların da geçmişte istismara uğradıkları konusunda neler söylersiniz? Her tacizcinin, istismarcının geçmişte tacize uğradığını söylemek gereğinden fazla vurgulanan ve bazen konuyu bulandıran bir şeye dönüştü. Travmayla başa çıkmanın klinik olarak sıkça karşılaşılan yolları var. Bunlardan biri saldırganla özdeşleşmek ve pasif deneyimi aktife çevirmeye çalışmak. Buna basit bir örnek bademcik ameliyatı olan bir çocuğun eve geldiğinde bebeğini ameliyat etmesidir. Pasif ya da çaresiz kaldığı bir durumu bu sefer aktif olan, manipüle eden kişi olarak tekrarlamaya çalışır. Bu yaygın bir savunmadır. Ama bu her tacizcinin daha önce taciz edildiği anlamına gelmez. Yine de şimdiki zamanda önlenmiş taciz ve istismarın gelecek kuşaklardaki benzer olayları azaltacağını söyleyebiliriz.